12

751 26 0
                                    

Eve gittiğimde elimdeki parfüm kutusunu açtım. Parfümün yanında bir kâğıtta telefon numarası vardı. Telefonuma kaydedip mesaj attım.

"Bu hile ama!"
"Kutuyu açtın demek."
"Açtım tabii."
"Akşam müsait misin?"
"Sanırım evet."
"Bir şeyler yapalım mı?"
"Ne gibi?"
"Bilmem sen ne istersen?"
"Hmm. Yemek yiyelim."
"Tamam. Bildiğim bir yer var oraya gideriz olur mu?"
"Olur."
"Hazırlanınca yazarsın gelirim."
"Tamam."

Telefonu kapatıp yatağa uzandım. Bu kelimeler onun kelimeleriydi. Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkadım. Dolaptan siyah elbisemi alıp hazırlanmaya başladım. Bir tane siyah elbisem vardı zaten. Hazırlanıp ona mesaj attım. Aşağıya indiğimde arabasına yaslanmış bana bakıyordu.

"Barış!"
"Çok güzel olmuşsun."
"Ne işin var burada?"

Elimi tutup döndürdü ve kendine çekti.

"Seni seviyorum."
"Barış, senin sevgi-"

Sözüm bitmemişti daha, ne diye öpüyorsun ki?
Sen niye devam ediyorsun Umay?
Of iç ses! Karışma bir şeye.
Seviyorsun hala biliyorum.
Evet seviyorum. Hala deli gibi onun için atıyor bu aptal kalp!
O zaman bırak öpsün, bırak sevsin seni.
Ama o bana ihanet etmedi mi?
Belki geçerli bir açıklamadı vardır.
Bunun ne gibi bir açıklaması olabilir?
Bilmem, belki yalan söyledi.
Yalan mı? Onun ağzına yalan yakışmaz.
Artık ne yakışmaz bilemiyorum ama siz birbirinize yakışırsınız.
Of kes şu saçmalığı!

Biraz geri çekildim ve gözlerine baktım.

"Geçerli bir açıklaman var mı?"
"Arabada konuşsak olur mu?"

Arabaya geçtim ve hiç konuşmadık. En sonunda dayanamayıp bu garip sessizliği bozdum.

"Anlat!"
"Mert, her şeyi anlattı bana."
"Ee?"
"Böyle konuşmasan olmaz mı?"
"Nasıl konuşayım Barış! Ay aşkım pardon falan mı dememi bekliyorsun!"
"Her şeyi sana anlatacağım."
"Peki!"
"Gittiğimiz yerde konuşalım olur mu?"
"Tamam Barış!"

O gün gittiğimiz restorana gelmiştik. Aynı kıyafet, aynı yer. İçeri geçip o masaya oturduk.

"Öncelikle benim sevgilim falan yok."
"İnanayım mı?"
"İster inan ister inanma. O gün ben dalgasına dedim onu."
"İnanmıyorum."
"Bana güvenmiyor musun?"
"Bilmiyorum."
"Peki. Güvenini kazanacağım mutlaka."
"O biraz zor."
"Denemekten zarar gelmez."
"Dene bakalım."
"Ne yersin?"
"Canım bir şey istemiyor."
"O zaman ben seçeyim."
"Yemem."
"Bakarız."

Siparişleri verdikten 10 dakika sonra yemekler gelmişti.

"Gerçekten mi?"
"Genelde hiç bir çocuk buna hayır demez."
"Köfte patatese hayır diyen de ne bileyim yani!"
"Afiyet olsun küçük hanım."
"Teşekkürler Barış Bey."

Yemeğimizi yedikten sonra tatlıları da yemiştik.

"Rokoko!" Dedim gülerek.
"Severiz." Dedi gülerek.

Birbirimize bakıp hem gülüyor hem de tatlı yiyorduk. İçimde garip bir his vardı. Onu seviyordum ama bir yandan da kalbim acıyordu. Tatlılarımız bittikten sonra birlikte sahile gittik.

"Deniz kabukları."
"Saklıyorum."
"Tekrar bulalım mı?"
"Olur."

Yeni bir deniz kabuğu ararken birbirine geçmiş iki tane kabul bulduk. Barış onları ayırmayı başarmıştı.

"Al bakalım."
"Barış!"
"Efendim?"
"Seni seviyorum." Dedim denizdeki dalgalara bakarak.

Soğuk rüzgar tenime değdikçe huzurlu hissediyordum yine. O yanımdaydı çünkü. O her zaman yanımda olduğunda huzurlu hissediyordum. Gözlerim ona çevrildiğinde hızlı bir hareketle dudakları dudaklarıma değdi.

Birlikte eve geçmiştik.

"Ne içersin?" Diye sordum mutfağa girerken.
"Ne yaparsan onu."
"Soğuk kahve içeriz o zaman."
"Tamamdır. Yardım edeyim mi?"
"Yok, sen otur."

O masaya geçtiğinde ben de kahveleri hazırlamıştım. Birlikte balkona çıkıp kanepeye oturduk.

"Neden Amerika'ya gittin?"
"Bir şirkete başvuru yapmıştım. O sırada da işsiz kalmamak için Galatasaray'a da başvuru yaptım. İlk o kabul edildi. Bunu sana önceden söylemek isterdim ama o başvuruyu unutmuşum. Özür dilerim."
"Özür dilerim, seni üzdüğüm için. Maçtan sonra biri beni çağırdı yani bir adam. Onunla konuştuk işte ben de şakasına öyle demiştim."
"Neden bana garip baktılar o zaman?"
"Çünkü"
"Evet çünkü"
"Çünkü ben onlara seni sevmediğimi söyledim."
"Neden?"
"Beni bırakıp gittiğin için."
"Anladım! Sen de beni dinlemek yerine gittin."
"İkimiz de hatalıyız."
"Uzatmaya gerek yok o zaman."
"Ne zaman dönüyorsun?"
"Yarın." Aslında 2 haftalık iznim vardı ama planlarım farklıydı.
"Anladım."

Biraz daha oturup geç olduğu için gitmişti. Hemen bugüne uçak bileti bulmaya çalıştım. Sadece 1 tane kalmıştı, hemen aldım. Yanıma boş valizler almıştım. Hemen havalimanına gidip uçağa bindim. Bileti alırken dönüş biletini de almıştım. Evime gidip eşyalarımı topladım ve istifa mektubunu vermek için şirkete gittim. Biraz uykum olduğu için tekrar eve gidip uyudum. Telefonum sürekli çalıyordu ama açmıyordum. Uyandığımda uçağın kalkmasına 2 saat vardı. Hemen her şeyi hızlıca toplayıp taksiyle havalimanına gittim. Kalan eşyalarımı arkadaşlarım kargoyla bana yollayacaktı. 10 saat bir yolculuğun ardından artık kendi evine gelmiştim. Biraz uyuyup dinlendim.

"Alo!" Dedim telefonu açarken.
"Umay nerdesin?(!)"
"Kulağım, sağır oldum galiba."
"Niye telefonlarını açmıyorsun 2 gündür?"
"İşlerim vardı."
"Umay yalan söyleme!"
"Yalan söylemiyorum!"
"Araban niye kapının önünde o zaman?"
"Ne?"
"Arabanın otoparkta olması gerekmiyor mu?"
"Melina almıştır belki de."
"İyi öyleyse."
"Barış, eve çıkabilir misin? Hırsız falan girmiş olmasın?"
"Tamam çıkarım birazdan."
"Tamamdır."

Hemen kapıyı aralayıp odama saklandım. Barış'ın ayak seslerini duyabiliyordum. Bu tarafa çekmek için masamın üzerindeki bibloyu yere attım.

"Kim var orada?(!)"

Hemen dolaba girip bekledim. Odaya iyice baktıktan sonra tam arkasını dönecekken dolaptan çıktım.

"Sürpriz!"
"Umay, Allah seni kahretmesin!"
"Korktun mu?"
"Aklımı aldın."
"Var mıydı?"
"Hahaha! Gülmekten öldüm!"
"Bi fatiha okuyayım."

Gülümseyip sıkıca sarıldı.

İLK GÖRÜŞ (BARIŞ ALPER YILMAZ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin