~15

28 3 0
                                    

Barış, su şakasını unuttuğumu düşünüyor gibi görünüyordu. Ama yok öyle birşey. Herşeyden önce odamın içine etti. Ve ben ona bunu nasıl ödeteceğimi gayette iyi biliyordum. Tabi önce şu muhteşem kahvaltıdan yararlanmam gerekiyordu. Hakkını almayalım şimdi gerçekten güzel sofra hazırlamış.. Şimdi siz diyorsunuz bu çocuk bu kadar ne yaptı. Bu çocuk.. Sabah sabah üşenmemiş bana krep yapmış daha ne yapsın?

Sofrayı birlikte kaldırdıktan sonra bulaşıkları da makineye dizdik. Mutfaktan çıkarken "Ah.. Bitti. Ben artık kaçar."

"Sen nereye kaçıyorsun? Senin işin daha bitmedi. Benim odama çık. Bende geleceğim." bana anlamaz bakışlar atmaya başladığında onu kışkışladım. Onun peşinden bende banyoya gittim ve viledayı alıp odama girdim. Barış elimdekilere korku dolu bakışlar atarken bende elimdekileri ona uzattım. "Hayır, hayır. Bunu yapamazsın. Onuda geçtim ben bunu yapamam."

"Yaparsın ya. Hem bende yardım ederim biraz." şirin olmaya çalışan bakışlarımı ona attığımda tabiki de kıyamadı. Elimdekileri alıp. Yere bakmaya başladı. "Dur. İlk önce şu yatağı bir güneşe koyalım. Yani terasa." elindekileri kenara bırakıp yatağın bir ucunu tuttu. Bende diğer ucunu tuttum. Tam kapıya geldiğimde ayağım kaydı ve düştüm. Benim düşmeme Barış hunharca gülmeye başladı. Sinirlerimi bozduğu için yatağı kendime doğru çektim. Barış da hala yatağı tuttuğu için o da yere yapıştı. Bende popişimin ağrısını yok sayıp ona gülmeye başladım. Tabi ben gülmeye başlayınca o da gülmeyi bıraktı. "Ya nasıl oluyormuş Barış Bey?"

"Kızım sen kendin düştün. Ben senin yüzünden düştüm bir de gelmiş benimle alay edip gülüyorsun!"

"Ama sen de bana güldün ne yapayım? Sinirlerimi bozduğun için yaptım." ona masum bakışlar atmaya çalıştım. Ve işe de yaradı. "Tamam bıcırık. Bir şey demedim ve bunlar olmamış farzet."

"Tamam anlaştık. Hadi kalkalım daha yapmamız gereken çok iş var." o muhteşem kahkahasını bana bahşettikten sonra ayağa kalktı. Allah'ım bir insanın herşeyi mi bu kadar mükemmel olur? "Hey! Hadi sende kalk. Ben bunu oraya kadar tek başıma getiremem."

"Ne yani bu yaşta o kasları ne için yaptın? Şuradan terasa kadar şu küçücük yatağı mı götüremeyeceksin?"

"Birincisi şu küçücük yatak dediğin iki kişilik koca bi yatak. İkincisi bana diyorsun da bir yumrukla burnumu kıran sensin. Ve üçüncüsü bu kadar şey soylememe rağmen ben bu yatağı tabiki de tek başıma götürebilirim." tam cevap vermek için ağzımı açacakken tekrar konuşmaya başladı. "Ama buna rağmen bu yatağı birlikte götüreceğiz." bende itiraz etmeden ayağa kalktım.

Birlikte yatağı güneş alacak şekilde terasa bıraktık. Gerçi ben onu bir daha kullanabileceğimi hiç zannetmiyordum. Odaya geri döndüğümüzde temizliğe başladık. Barış yerleri viledalarken bende bir bahane ile pencereleri falan temizliyordum. Olduğum yerden bize böyle bakınca.. Çok komiktik ya.. "Neye gülüyorsun sen ya?" o söyleyene kadar güldüğümün farkında değildim. Zaten sorusuyla birlikte kahkaha atmaya başladım. Yanıma doğru yaklaşırken gülüşüm biraz daha şiddetlendi. Dengemi kaybedip arkaya doğru sendeledim. Ne yani ölmek için ben bu anı mı bekliyordum. Ya ama benim daha çok hayalim vardı. Bu arada biliyor musunuz şu  anki durumumuz da hayallerim arasındaydı. Yani yanlış anlamayın pencereden düşme şeysi değil. A-a benim neden hala pekmezim akmadı. İlginç.. Dur bir dakika ben bu kokuyu biliyorum. Bu Barışın kokusu.. Öldüm de cennete geldim. Bu bu kadar çabuk mu oluyordu. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim: ben size demedim mi çocuğun kokusu cennet gibi diye.. Aslında bunu daha önce söylememiş olabilirim. Ama olsun konu bu değil. Kızım hayallere dalacağına gözlerini açsanda ne olduğunu anlasan. Yani bunu da ben mi söyliyeyim! Seni isyankar şey. İsyan etmek günah bilmiyor musun? Olsun yine haklısın. Ama olsun sonuçta senin söylediklerin benim düşüncelerim. Sonuç olarak ben de zekiyim! (bir alkış bana bunu nasıl da hemen tespit ettim.)

İLKLER UNUTULMAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin