Dün bana yaptıklarından sonra hala nasıl gelip burada benim için endişelendiğini söyleyebiliyordu. Neden beni bu kadar kırıyordu ki? Artık sevmiyor olsa bile eskilerin hiç mi hatırı yoktu? Ben hala oturup onun için ağlarken hiç mi değerim yoktu onun gözünde. Ben ne günah işlemiştim de bu kalp ağrısı ile sınanıyordum?
Oturduğum koltuktan üzerime bir gölge düşünce hıçkırıklarımı durdurmaya çalıştım. Ama durmadılar. Hatta durmak yerine göz yaşlarım ile birlikte daha da şiddetlendiler. Benim istediklerim neden hiçbir zaman gerçekleşmiyordu? Hep mi kaybetmek zorundaydım ben? Zaten en büyük kaybı yaşamıştım ki... Terk etmişti annem beni.
Bana uzatılan peçete ile başımı kaldırdım ve önümdeki güzel, benden en fazla üç yaş büyük görünen kıza baktım. Düşüncelerimden de arındırmıştı zaten beynimi. Elindeki peçeteyi alıp yüzümü kuruladım. Açıkçası şuan burnumu sümkürmem gerekiyordu ama kızın yanında bunu yapamazdım. Ama bir peçete daha uzatıp "Al hadi. Benden utanmana gerek yok. Burnunu temizle." demişti, zaten bunun üstüne hiç beklemeden burnumu temizledim.
Herkese çabuk ısınan biri değildim ama bu kıza karşı anlayamadığım bir sempati beslemiştim. İyi birine benziyordu ve samimi biri olduğu da belliydi. Düşüncelerimden kurtulup kıza elimi uzattım. "Tanışamadık. Ben Su."
"Evet biliyorum. Yani şey memnun oldum. Ben İstanbul." bu şapşal halleri beni güldürmüştü. Çünkü kendime benzetmiştim. "Ee... Şey senin şu arkadaşına gidecektik. Gidelim mi?" Ulaş'ı tamamen unutmuştum. O da benim yüzümden böyle birşeyi çekmek zorunda kalmıştı.
"Şey durumu nasıl?"
"İyi. Dün geldiğinizde senden kötü bir durumdaydı ama akşam uyumadan önce kontrol etmiştim. Yani durumu iyiydi."
"Güzel. Tamam o zaman gidelim." başı ile beni onaylayıp kapıya doğru yürüdü. Bende onun peşinden yürümeye başladım. Dışarı çıktığımızda onu görmeyi cidden beklemiyordum. O tükürdüğünü yalamazdı. Peki neden şimdi burada bekliyordu? Sormalıydım değil mi? Evet. "Neden burdasın? Az önce kapıyı çarpan sen değilmişsin gibi..."
"Gözlerin kızarık." gözlerim ela olduğu için ağladığımda kızarır ve kendilerini belli ederlerdi. Ama şu an lafı değiştiriyordu. Ben ona bir soru sormuştum ve cevap vermeliydi.
Aslına bakılırsa şimdi 'Seni seviyorum.' dese bu kararlı halimden eser kalmaz tüm gururumu geçer, boynuna atlar bir daha bırakmayacak şekilde sımsıkı sarardım onu. Ama öyle olmadı. Sessiz kaldı. O konuşmayınca ben konuşmaya başladım. "Sana bir soru sordum. Hani genelde gururunu ayaklar altına aldırmayanlardansın ya sen? Şaşırdım."
'bir bilsem.' gibi birşeyler mırıldandığını duydum ama o kadar kısık sesle konuşmuştu ki hayal ürünüm bile olabilir diye düşündüm. Zaten hemen sonra söylediği şey hayalimin bile gerçek olmadığını haykırıyordu resmen. "Ne yapsaydım? Bir de gidip boşu boşuna ölüm riskine mi girseydim? Saçmalama burada beyin var." deyip başıını gösterdi.
"Cidden beynin orada mı? Ben onun başka bir yerde hüküm sürdüğünü düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum. Şimdi izin verirsen ben Sevgilimi görmeye gideceğim." deyip arkamı döndüm ve yurumeye başladım. Ah tabi ki böyle birşey olmadı daha arkamı dönemeden kolumdan tuttu.
Dünya'nın en sinirli sesi diyebileceğim bir ses ile "Sevgilim?" dedi sorarca. Onu bana dediğini düşündüm de bir an... İnşallah o günlerde gelir.
Kolumun sıkılması ile daldığım hayaller aleminden çıktım. Az önce söylediği şeyi yineleyince bende onun gibi sakin bir sesle cevap verdim. "Evet, sevgilim. Neyini anlamadın?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İLKLER UNUTULMAZ
RandomHikayem Su'yun, Deniz ile arasındaki aşk serüvenini anlatıyor. Klasik bir konu gibi gelebilir ama ön yargıyla yaklaşmamalısınız. Beğenmeniz dileğiyle...♥♥ Anasınıfından beri kendi canınızdan daha çok değer verdiğiniz biri... Onu daha ilk gördüğünüz...