7♤ Piknik ve Küçük Kayın

126 84 26
                                    

Bölümü BetlSalkm6 'a armağan ediyorumm, kız müslümüm inşallah okuyorsundur :))

Piknik günü gelip çatmış, heyecan her yanımı sarmıştı. Stresten kemirdiğim tırnaklarıma baktım, ardından yatağa koyduğum üç elbiseye... Biri beyaz bir tulum, diğeri beyaz güzel bir elbise diğeri de toz pembe, diğerine benzer bir modeldi.

Stresten bu sefer yanak içini kemirmeye başlamamla odaya giren anneme dönmem bir oldu.
"Anne seçemiyorum hangisi daha güzel?"
"Kız bu ne heyecan sakin ol." dedi gülümseyerek, ardından eliyle beyaz olan elbiseyi işaret etti.

"Hadi on beş dakikaya çıkıyoruz."
Odamdan çıktığında kendimi sakinleştirmeye çalışıp bütün işlerimi hallettim. Küçük beyaz bir çanta alıp odamın kapısını arkamdan kapattığımda babam elinde büyük bir sepetle mutfaktan çıkıyordu.
"Ah tabii, çıkıyoruz şimdi hayatım." Annem telefonla konuşarak ayakkabılarını giyerken kalbim yine hızlı hızlı atmaya başladı.
Umarım kimseye belli etmezsin.
Umarım... Sakin ol, sakince atlat Şubat.

Arabada annem ve babamın konuşmalarını dinleyip yolu izliyordum. Çok pikniğe gitmezdim, nadirdi. Daha çok ,işten güçten kimsenin aklına gelmezdi. Ama bundan sonra kesinlikle favori aktivitelerimden olacaktı.
Ardı ardına gelip geçen ağaçları izledim. Hatta öyle bir yere gidiyorduk ki yolda inekler ve atlar görmüştüm. Babamın daha önce neden hiç bizi buraya getirmediğini merak ettim.

Bana bir ömür gibi gelen yol sonunda arabadan indik. Kocaman ağaçlık alandı ve birkaç çardak dışında uzun bir nehir vardı.
"Ay çok güzel burası Ahmet." dedi annem, hayran hayran etrafı süzüyordu.
"Getiririm yine hayatım."

Babam örtüleri, annem de sepeti aldığında ben de diğer esyaları alıp arkalarından yürümeye başladım.

Beş dakikalık yürüyüşten sonra durduk. Ordalardı. Batur yine aynı yüz ifadesiyle çardakta oturuyordu. Karşısında ise annesi ve kardeşi olduğunu düşündüğüm küçük bir çocuk vardı. Batur'un küçüklüğü gibiydi. Gözleri,burnu tıpkı Batur'a benziyordu.

"Hoşgeldiniz" faslından sonra diğer çardağı da birleştirdik. Ben küçük çocuğun yanına oturduğumda Batur en başta kaldı. Annemler de Dilan Teyze'nin yanındaydılar.

"Merhaba küçük bey,ben Şubat." dedim gülümseyerek ve elimi uzattım.
"Merhaba abla, ben Miran." küçük ellerimle elini sıktım. Tamamen Batur'u unutmuş, yanımdaki Küçük Miran'la konuşmaya başlamıştım.
"Ya yanaklara bak. Dokunabilir miyim?" Tatlı tatlı gülümsediğinde aynı şekilde karşılık verip yanaklarını sıktım. Ardından kıkır kıkır gülmeye başladı.

"Şubat kızım sen çıkar sepettekileri."
"Ya canım ne zahmet ettin ben yapmıştım zaten yemek."
"Olsun hayatım ne olacak?" dedi annem örtüyü sererken. Sepetteki yemekleri çıkarıp masaya koymaya başladım.

Tabakları bölüp yemeye başladığımızda kolumda küçük eller hissetmemle çatalı bırakıp Miran'a baktım.
"Bunu bana yedirir misin abla?"dedi tabağındaki köfteyi işaret ederek.
"Tabii ki." dedim gülümseyerek. Ardından köfteleri küçük küçük parçalara böldüm.
"Kızım zahmet etme kendi yer o."
"Yo yo sorun değil." dedim kibarca.

"Şubat abla biliyor musun bir sürü oyuncak getirdik. Top da var."
"Yaa" bir köfte daha yedirdim Miran'a.
"Birlikte futbol oynar mıyız?"
"Tabii ki." Şu an o kadar tatlı duruyordu ki yanaklarını mıncırasım geldi.
"Oynamayı biliyor musun?" Geldiğimizden beri ilk defa konuşan Batur'a "Yani çok iyi olmasa da oynayabiliyorum. Babamla küçükken oynardık."

Eğlenceli, bol sohbetli bir yemek olmuş, tıka basa da doymuştuk. Çay faslına geçtiklerinde Miran küçük ellerini avucuma uzatıp ayağa kalktı. Peşinden gülerek ilerlerken sandalyedeki topu aldım.

"Sen kaleci ol ben gol atayım olur mu?" Önce dediğini yaptım. Kahkahalarla atamadığındaki ifadesini izlerken göz ucuyla baktığımda Batur'un yanıma geldiğini fark ettim.
"Beni de alın." dedi gülümseyerek. İlk defa bu kadar güzel gülüyordu.
"Olur." Bu sefer Miran kaleye geçmek istediğinde yer değiştirdik.
"İddiasına girelim küçük bey" dedi Batur serçe parmağını Miran'a uzatırken.
"Kabul." Dedi Miran tatlı tatlı. Parmaklarını birleştirdiler.

"Bak o kadar iddiaya girdim,iyi oynarsın değil mi?"
"Tabii ki , yenmemiz lazım." dedim yakınlığı kafamı karıştırırken.

Batur topu benden kaçırıp koşarken arkasından hızla koşup almaya çalıştım.
Benden daha güzel oynuyor, her defasında topu kolayca benden kaçırıyordu. En sonunda kaleye doğru ilerlerken öne doğru atlayıp Batur'a arkadan sarıldım. Sarılmama afallamasıyla ayağından koşup hızlıca topu attım.

"Gooool! Ben attım ben!" Dedim zıplarken. Batur hala şaşkınca yerinde dikiliyordu.
"Yaa, of abi of bir güzel oynayamıyorsun şu oyunu. " dedi Miran. Kahkaha attım.

"Çocuklar hadi çay için, biraz tatlı da yersiniz." Annemin seslenmesiyle çardağa koştuk.
Miran hızlıca oyunda nasıl gol attığımı anlatırken bu sefer nasıl olduysa Batur'la yan yana oturmuştuk.
"Söyleyin bakalım benden ne istiyorsunuz?" dedi küçük Batur ellerini beline koyarak.
"Bana fark etmez, Şubat seçsin."
"Hmm..."dedim düşünmeye başlarken. " Şu an benim de aklıma gelmiyor. İstediğimiz zaman yaparsın." deyip göz kırptım. Miran da başını salladı.

Birer bardak çay içip tatlılardan yedikten sonra Miran yine elimden tutup diğer eline de frizbiyi aldı.
"Hadi, hadi oynayalım." Miran'ın heyecanıyla ben de gülümsedim.

Oyun bitince çardağa geri döndük ve birer bardak daha çay koyduk. Artık çekirdek faslı başlamıştı.
"Şubat abla?"
"Söyle Miran'cığım."Dedim ona dönerek.
"Sen benim ablam olur musun?"
Sorusuyla şaşkınlıkla yerimde donakaldım. Miran bile fark etmiş olacak ki:" Abimi de çok seviyorum ama sen de benim ablam ol."dedi ve elimi tuttu.

Hiç ses çıkarmadığından Batur'un yüzüne baktığımda beni izlediğini gördüm. O kadar degişik bir ifadeyle bakıyordu ki, o an anlamakla uğraşmadım. Bakışlarımı yüzünden çekmeden öylece durduk. Arkada annemlerin sohbet sesleri artık kulağıma uğultu gibi gelmeye başlamıştı.

Bir saatlik süreden sonra ilerideki iki ağacın arasına kurduğumuz hamağa Miran'ı yatırdık. Ben de bir süre başında dikilip onu izledim. O kadar tatlı bir çocuktu ki. Evet bu zamana kadar hep kardeşim olsun isterdim. Ama kısmet değilmiş ki nasip olmadı hiç. İlk başlarda hep üzülür, çok yanlız olduğumu düşünürdüm. Hatta bir ara içime kapanmaya başladığım bir dönemden geçmiştim. Ama kardeşim gibi dostlarım oldu zamanla; özellikle Belin ve Ayel. Kardeşliği tattıran, güldüren,kızdıran belki de onlar oldu.

Yaslandığım ağaçtan hafif yön değiştirerek yanımdaki bedene baktım. Batur birkaç saniye gözlerime baktıktan sonra ona verdiğim gibi , siyah bir şalı omuzlarıma koyduğunda gülümsedim. Bu hareketi hoşuma gitmişti.

"Gizli bir çekmecesi var Miran'ın. Orda hep şeker saklar. İstersen onlardan isteyebilirsin sana verir." Nihayet konuştuğunda başımı iki yana salladım.
"Hayır, tabii ki olmaz. Aklına bir şey gelmiyor mu?" Dedim düşünmeye başlarken.
"Hayır,belki de bunu yarın konuşmalıyız."
"He? "
"Yarın, akşam size geleyim. İlk dersi yapalım." dedi aynı surat ifadesiyle. Şaşkına suratına bakıp kafamı sallarken dudakları kıvrıldı.

Hamağın yanındaki çardağa yan yana oturup gökyüzünü, yıldızları seyrettik. Ellerimi oturma yerlerine yaslayıp arkaya doğru gitmeye çalıştım.
"Yıldızları sever misin?"dedim tereddütle. Sorduktan sonra saçma geldi.
"Severim. Parlak olanları daha çok." Dedi. Bakışları gözlerime indi.
"Başka neler seversin?" İmalı bir bakış gözlerine yerleştiğinde ağzının içinden bir şeyler söyledi ama anlayamadım.

Beş dakika boyunca yıldızları, bulutların hareketlerini izledik. Arada bir sessizlik vardı ama bu güzel hissettirdi.
Bir anda elimde hissettiğim parmaklarla irkildim. Batur'un serçe parmağı elimin üstündeydi.

Allah'ım ne olur şimdi değil,şimdi titremeyeyim ne olur!

"Şubat hadi gidiyoruz kızım."
Annnemler eşyaları toplamaya başladığında üzüntü her yanımı sardı. "Keşke daha kalabilsek."dedim kendime engel olamadan. Ayağa kalkıp üstümü silkelerken Batur çardağa doğru ilerledi. Bir süre annemlere bir şeyler söyledi.Ne olduğunu anlamadan geriye dönüp bana doğru yürümesini izledim.

"Bir saat daha vaktimiz var"

Yaa yerim yerimm bu bölüm çok soft oldu bence.

ANONİMLER •Yarı Texting•Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin