tove lo, talking body
"now if we're talking body
you got a perfect one, so put it on me
swear it won't take you long
if you love me right
we fuck for life
on and on and on"-
Hyunjin ile yine ve yine akşam yemeğine dışarıya çıkıyorduk.
Neredeyse her akşam dışarıya çıkıyorduk ve bir süre sonra bu biraz sıkıcı olmaya başlamıştı. Onunla hamburger yemeye gitmiyorduk, lüks mekanlara gidiyorduk ve her gün takım elbise giymek çok zorlu bir işti. O yüzden bugün ikimiz de rahat şeyler giymiştik.
Tamam, her gün değildi biraz abartıyordum ama en az haftada iki gün vardı. Özellikle okulumun bitmesi, ve haliyle onun da bütün gün evde oluşuyla evi garip bir atmosfer bürüyordu.
Her gün evdeydik, garip bir olay yoktu, sıradan şeylerdi. Biraz oynaşıyor, bazı günler yemek yapıyor bazı günler dışarıya çıkıyor, film seyrediyor, temizlik yapıyorduk ve hepsini beraber yapmamız bence ilişkimizi çok basite indirgemişti.
Biraz birbirimizi özlesek, garip şeyler denesek ve biraz heyecan gelse daha eğlenceli olabilirdi işler.
Bunu ona söylediğimde bana çocuk muamelesi yapmıştı. Aynı şu cümleyi kurdu: "Otuz yaşına girmiş bir insanım ben, çocuk gibi birbirimizi özleyip kaçacak mıyız yani?"
Bu çocukluk değildi ki, heyecan her yaşta güzeldi.
Araba bilmediğim bir yola girdiğinde kaşlarımı çattım ve Hyunjin'e döndüm. "Nereye gidiyoruz?" dediğimde kısa bir süre bana bakıp geri yola bakmaya başladı. "İlişkimizi heyecanlandırmaya."
Havaalanına girdiğimizde gözlerimi kırpıştırarak etrafa bakındım bir süre. "Yani nereye?" diye meraklı bir şekilde sorduğumda güldü.
"Fransa." demesiyle gözlerimi kocaman açmıştım. "Ne? Bildiğimiz Fransa?" Yurt dışında hiç çıkmamıştım, bu yüzden şaşırmam olasıydı. "Bilmediğimiz bir Fransa varsa bilemiyorum."
Hala daha şaşkın olduğum için kocaman açık gözlerimle ona bakmaya devam ettiğimde gülerek, "Bana şöyle bakmayı kes." demişti. "Fransız Dili ve Edebiyatı mezunusun ama bir kez bile gitmedin Jeongin, hem Fransızcanı geliştirirsin hem de bize değişiklik olur dedim. Kötü mü demişim?" demesiyle kafamı hızla iki yana salladım. "Çok iyi demişsin." diyerek onun araba kullanmasını es geçerek yanağına art arda bir sürü öpücük bırakmaya başladım.
"Dur dur biraz da oraya sakla. Hepsini burda harcamayalım."
Birkaç dakika sonra havaalanındaydık. Uçağın business class kısmına geçip koltuklarımıza oturduk. Hyunjin bir türlü rahat durmayıp sürekli elini bacağıma atıp beni de mahvediyordu. "Şu an yeri değil çek şunu." deyip elini itiyordum her seferinde çünkü biraz önümüzde insanlar oturuyordu. Biri her an görebilirdi.
"Ne zaman yeri olacak acaba?" diye oflayarak elini çekti uyluğum üzerinden. "Özel jetin olsaydı yeri olabilirdi Hyunjin'cim." dedim ve camdan dışarıyı izlemeye başladım. "O kadar zengin olmayabilirim sanırım, ama kötü fikir değilmiş. Alayım hemen istersen." demesiyle gözlerimi ona çevirip göz devirmiştim.
İstese alırdı, zengin değilim diyerek küçümsüyordu şu an. Garajında bir sürü lüks araba vardı, kocaman bir malikane büyüklüğünde evi vardı, bana da araba almıştı durduk yere, ve daha sayamayacağım şeye sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hotter than hell 'hyunin
Fanfictioncehennem oldukça sıcaktı, lakin hwang hyunjin bir şeytandı ve kendisi cehennemden daha sıcaktı.