SDAHT - 2. Bölüm - Arda ve dili

589 77 32
                                    

---

Sebastian Szymanski'den

"Yani flörtün var ve bana söylemiyor musun Seba?"

"Anlattığım şeyden bunu çıkaracak kadar aptal mıydın sen Arda?"

Arda, kollarını göğsünde birleştirerek sırtını bana dönmüş, klasik trip sesini de çıkararak yaklaşık 5 dakika sürecek olan sessizlik kalıplarına girmişti. Özür dilemeyi düşünüyor değildim, haklıydım.

"Arda, ota boka küsme." Edin, elindeki içecek tepsisini orta masaya koymuş, hemen çaprazımızdaki tekli koltuğa kendini atmıştı. Tepsideki iki kahveden birini alırken Arda bir hışımla ona dönerek çatılı kaşlarının eşliğinde konuşmaya başladı.

"Ne zaman kahve içmeme izin vereceksin?"

"Büyüdüğünde."

"Yaşımdakiler alkol içiyor..."

"Bir yurt dışı görmen büyüdüğün anlamına gelmiyor? Üstelik o yaşıtlarında kimmiş söyle de daha görüştürmeyeyim." Arda yanımda o kadar güçlü pfflamıştı ki resmen nefesi yüzüme çarpmıştı. Elimi alnına yaslayıp yüzünü benden biraz uzaklaştırdım; yerinde rahatça yayılmış, yüzünde yaptığı gıcıklıktan gayet memnun bir sırıtışla Arda'yı izleyen Edin'e dönmüştüm.

"Edin, abartmıyor musun biraz-"

"Değil mi!? Yürü be Seba, bir sen anlıyorsun beni!"

Sırtıma çıkarcasına boynuma sarılan kolların beraberinde hiç utanmadan ağırlığını üstüne vermesiyle oturduğum yerde iki büklüm kalmıştım. Ses çıkarmadığım her saniye daha da üstüme çıkarken bir yandan amacının farklı olup olmadığını sorguluyor diğer yandan da Edin'in sessiz gülüşüne çatık kaşlarımla bakıyordum. Şu anki durumu çekmesi gereken Edin lakin ben çekiyordum, bu hiç adil değildi.

"Arda, kambur kalacağım."

"Kahveni içirirsen inerim."

Tahmin etmeliydim, şu an sevincinden sırtımda durmuyordu. "Kahve falan yok, iç muzlu sütünü, git ve uyu. Geç oldu saat."

"Reşitim ben..."

"Reşit olman çocuk olduğun gerçeğini değiştirmiyor." Edin'e kurduğu cümleyi tekrar kontrol etmesi adına anlamsız bakışlarımı atarken Arda sırtımdan inmiş, offlayıp pfflayıp benim kahvemin yanında duran bardağı kavramıştı.

"Valla en yakın zamanda tekrar yurt dışına gideceğim sonra geri dönmeyeceğim. Anlarsın değerimi o zaman!" Kafasına diktiği sütü siniriyle tekte içerken az önce dumanların tüttüğü o sütten sonra yandım diye bağırmayacaksa adım da Sebastian değildi.

"Yandım!"

Bardağı sertçe masaya bırakmasıyla kalkıp mutfağa koşuşu bir olmuştu. Cidden bu çocuk normal değildi.

"Her neyse." Edin gibi odağımı çoktan gözden kaybolmuş kişiden çekerek ona kilitlemiştim. "Senden ne var ne yok? Arda'ya bir şeyler anlatıyordun. Gece vakti eve uğramadan bize geldiğine göre bir sıkıntı var."

"Beni bu kadar tanıma." diye söze başlayabildim sadece, kahvemi kavrayıp bir yudum aldıktan sonra kaçamak bakışlarla baktığı gülleri açıklama gereği duydum. "Tanımadığım biri verdi. Arda'ya ne kadar tanımıyorum desem de anlamadı, kendi götünden bir şeyler uydurdu yok flörtün var falan diye..."

"Hayret." dedi aynı benim gibi tamamen konuşmadan önce kahvesinden içti. "Gizli hayranın falan mı var?"

"Ne gizli hayranı? Hayranım olacak kadar yakışıklı değilim. Üstelik... Biri gelip de iş yerime göndermedi. Eve dönerken önümde çiçekçi abla vardı, yanında bir adam vardı. Gül satın aldı, tam yanlarından geçerken kolumu tutup gülleri elime verdi ve hızla kayboldu."

Tek kaşını kaldırıp anlattıklarımı kısa bir yokladı, başını usulca sağa sola salladı. "Sosyal deney falandır, çok da takmaya gerek yok."

"Mantıklı. Çiçekçi kadına olması gerekenden fazla para vermişti... Tüh, keşke kameraları bulup el sallasaydım. Ünlü oldum haberim yok."

"Gerizekalı." Göz devirmiş, gülerek neredeyse bitirmiş olduğu kahvesini tepsiye koymuştu. "Nasıl, alışabiliyor musun yeni hayatına? Sıfırdan başlarken mentalin çöküktü en son." Beklemediğim yerden gelen soru afallamama neden olurken birkaç saniye hatta bir iki dakika boş boş suratına baktım.

Sahi, yeni hayatımı asla sorgulamamıştım. Yaklaşık 3 aydır evden kafeye, kafeden eve ve arada Edin'le Arda'nın yanına gelerek oluşturduğum rutini asla bozmuyor oluşum hiç sorgulamama sebebiyet vermemişti.

Şu an psikolojik ve duygusal anlamda nasıl bir halde olduğumu kendimde bilmiyordum. O vicdan azabını mı çekiyordum, boşlukta mıydım yoksa geçmişi unutup her şeye yeniden başlamanın umudu ve refahı mı vardı üstümde? Şöyle kısa bir düşündüm de... Hiçbiri. Hiçbiri değildi. Sıfır duygu durumuyla yaşıyordum hayatı. Buna yaşamak deniyorsa tabii...

Gözlerimin önünde sallanan el ile düşüncelerimden hızla ayrılırken tam anlamıyla kendime gelebilmek adına başımı sağa sola sallamış, saçlarımı karıştırmıştım.

"İyi misin?''

''Ah, şey, evet. Afalladım da kusura bakma.''

Sorun değil dercesine elini havada salladı ve oturduğu yerde dikleşerek ciddi bir ifadeye büründü. Bir cevap istiyordu anlaşılan... ''Fazlasıyla duygusuz.'' Devam etmem için sessizliğini korudu. ''Bilmiyorum Edin, hiç düşünmedim bunu ve şimdi düşününce patronun bir anda gelip korkutması ve iş yorgunluğu dışında hiçbir şey hissetmiyorum.'' Tekrar arkasına yaslanırken sağ elinin işaret ve baş parmağıyla burun kemerini sıktı, gözlerini sıkıca kapayıp iç çekti.

''Psikoloğa başvurmalısın.''

''İhtiyacım yok-''

''Ne demek yok Sebastian? Böyle hayat yaşanmaz.''

Yaşıyordum. ''Fiilen yaşamak yetmiyor mu?'' Sorduğum soru olmayan soruyla göz devirdi, arkasında duran yastığı tuttuğu gibi tam 12'den yüzüme atmıştı. Kucağıma düşen yastığı alıp kenara koydum, sert atmasından kaynaklanan burun acımı umursamayıp omuzlarımı kaldırıp indirerek psikoloğa ihtiyacım olmadığını sözsüz olarak tekrarladım. Suratıma son kere bakış atıp ayaklanmıştı.

''Yarın işten izin al, psikoloğa gidiyoruz. İtiraz yok.'' Kahvemden aldığım son yudum boğazımda kalırken Edin hiç acımadan sert sert sırtıma vurarak kahve yerine acıdan öksürmeme neden olmuştu. ''Bu gece bizde kal-'' Zaten yarı açık olan kapı sertçe duvara vurulurken içeri giren Arda'nın sözleri Edin'in lafını bölmüştü.

''Abi dilim çok acıyor!''

---

Sayfalardaki Dargın Anılar Hasretle TutuşmuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin