---
Ryan Kent'ten
Hazır mıydım ikinci bir karşılaşmaya?
Hayır. Hiç değildim.
Çünkü olan biten bir saçmalıktan ibaretti. Yaptıklarım, içimde bir türlü dindiremediğim kırgınlığım, yılları devirip hâlâ burdayım diyen yara izim, bütün benliğimi sarsan hatıraların sahibini yanımda isteyişim ve bu kişi uğruna aileme çektiğim restler tam anlamıyla saçmalığın daniskasıydı.
Her zaman yaptıklarım, söylediklerim ve içimde geçenler birbirine tezattı mesela. Üçlü zıt anlam ilişkisi kurmuş gibiydim, ne duygularımın karmaşasından çıkabiliyordum ne mantığımın yürüttüğü yoldan şaşabiliyordum.
Amacım yoktu, olamıyordu. Amacım olması için net bir durum olmalıydı. İşte bu bende yoktu. Ne yaptığımı bilmiyordum, anlık duygularla her şeyi birbirine katıyordum.
Dile kolay 6 seneydi. Vücudumu toparlamamdan tutun da etrafımdaki tehlikelere karşı güvenceye çekilmem ciddi anlamda bu kadar yılı geri de bıraktırmıştı.
Tehlikler mi? Ne olduklarını bilmeseniz de olurdu ama o sıralar öldüğümün süsünü vererek ortadan kaybolmam yapılabilecek en sağlam çözümdü. Yani sanırım, o zaman öyle düşünüyorduk. Daha doğrusu, düşünüyorlardı.
Önceden de olduğu gibi şimdi de kendi hayatımda pek sözüm geçmiyordu.
Özlüyordum, deli gibi. Onunla tesadüfen karşılaştığım o ara sokakta belki dengesiz ruh halimi kontrol edebilseydim daha farklı şeyler olabilirdi. Boğazını sıkmaktansa sarılabilirdim. Acı çektirmektense sevebilirdim... Bizi hasret bırakan zamanda olan biteni tek bir ayrıntıyı dahi atlamadan anlatabilirdim.
Yalan söylüyorum, anlatamazdım.
Nasıl söyleyebilirdim ki olan biteni? Dile kolay iki bin günü aşkın süredir görmediğim birine içimi nasıl dökebilirdim? Zamanında yapmam gereken şeylerdi bunlar. Gerçi eskiden ulaşamıyordum bile ona. Bu olaylar yaşandıktan sonra aynı şehirde değildik, aynı ülke de hatta aynı kıta da bile değildik.
O bir cezaevinde gençliğini çürütürken ben adını ilk defa duyduğum bir ülke de saklanıyordum kimden kaçtığımı bile bilmeden. Aklıma geliyordu, düşlerime kadar giriyordu. Gözlerim açıkken de vardı, kapalıyken zaten hiç gitmiyordu.
Adını bile bilmediğim bir yabancı diyarın sokaklarında kaybolmuş bir ruh gibi dolaşırken adım adım izimi kaybettiriyor, onun bir başına cezaevinde geçen günlerinin ağırlığını kilometrelerce öteden omuzlarımda hissediyordum. O anılar, yaşadığım kaçışın gölgesinde bana bir tür hapishane inşa ediyordu. Rüyalarım, gerçekle iç içe geçmiş, geçmişin zincirleri bileklerimi sıkıca sararak beni karanlık koridorlara sürüklüyordu.
Çoğu geceler kabuslarla uyanmak zorunda kalışım da bu yüzdendi. Vurulan bendim fakat onun pişmanlıktan yerle bir olan ifadesi bir kurşundan daha ağır yara bırakmıştı ruhumda.
Dilimden düşmeyen o isim, uzak coğrafyalarda dolaşan bir hayalet gibi ruhuma dolanıyordu. Ailemin arka plandaki entrikaları, yaşadığım kaçışın karanlığında gizli kalmıştı. Göç ettiğim ülkede, o isim hâlâ zihnimde bir yankı olarak çınlıyordu, geçmişin kilitli kapıları ardında saklanan bir sır gibi.
Oysa başlangıçta direnmiştim aileme, sorgulamıştım, ama sonunda kaçınılmaz kaderime boyun eğmiştim.
Anılar, kaçışın ardında bıraktığım her şeyi boğuyordu. Yolculuğum, cezaevindeki oğlanınkine benzer bir trajediydi, ancak benimkisi sadece gerçek duvarlarla değil, aynı zamanda kendi içimde örülmüş bir labirentle de çevriliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sayfalardaki Dargın Anılar Hasretle Tutuşmuş
FanfictionYaptıklarımız saçmalıktı, bunları inatla devam ettirmemiz de sadece kendimize zarar veriyordu. Sebastian Szymanski × Ryan Kent