9. bölüm

28 5 0
                                        

Henüz uyumadık. Hiçbirimizin uykusu yoktu. Gece gece tatlı yersek sonu böyle olurdu tabii. Canımız sıkıldığı için poker oynamaya karar verdik. Mert ve Ayça benden daha iyi oynuyorlardı. Üç el poker oynadıktan sonra kahve yapmya karar verdim. Üç orta şekerli kahve yaptıktan sonra Ayça ve Mert'in yanına gittim. Ayça çoktan koltukta uyuya kalmıştı. Kahvelerin birini Mert'e uzattım diğerini de kendim aldım. Telefonu elime aldım ve sosyal medyada biraz takıldım. Mert'in hesabına girdim. Bir tane fotoğraf paylaşmıştı. Kaldırımın üzerinde gözünde gözlük ile manzaraya bakıyordu. Hesaptan çıktım ve telefonu kenara bıraktım.
-"O gece orada ne işin vardı?" babamın beni evden attığı geceden bahsediyordum.
"O gün Nisa beni sevmediğini söyledi. Ben de biraz kafa dağıtmak için çıkayım dedim. Sen çıktın karşıma." Belayı çekiyorum ve çektiğim yetmez gibi başkalarına da bulaştırıyorum.
Tamam anlamında kafamı salladım.
Mert'in uykusu gelmiş olacakki gözleri kapanıyor, kafası yana düşüyordu. Kahve bardaklarını almak için ayağa kalktım ve mutfağa gittim. Geri geldiğimde Mert çoktan uyumuştu. Üzerini örtmek için elimi uzattığımda bileğimi sıkı ve sert bir şekilde tuttu ve çevirdi. Boğazımdan acı dolu bir ses çıkmkştı. Ben olduğumu farkettiğinde beni bıraktı ve derin bir nefes aldı.
-"Çok acıdımı?"
-"Hayır."
-"Buz koyalım."diyerek ayağa kalktığında ondan önce kalktım. Mutfağa gittim, dolaptan buz aldım ve masaya oturup koluma buz tutmaya başladım. Anında şişmiş ve kızarmıştı. Mert'in kuvvetine karşı kırılabilirdi de. Sanırım ani bir refleks ile yapmıştı ama bundan sonra asla Mert uyırken ona yaklaşmamaya karar verdim. Adım sesleri duyuldu ve Mert yanıma gelip karşımdaki sandalyeye oturdu.
-"Daha iyimi?"
-"İyi"
-"Refleks yüzünden oldu."
-"Biliyorum sorun değil."
Dediğimde sıkıntılı bir nefes verdi. Kolum cidden acıyordu. Belli etmemeye çalışıyordum fakat Mert'in gözleri her hareketimi dikkatlice takip ediyordu.

2 saat boyınca Mert başımda dolanıp kolumu kontrol ettikten sonra nihayet o da ben de uykuya dalmıştık.
O hemen yanımdaki kanepede yatıyordu. Yatak kullanma gibi bir zahmette bulunmamıştık.

Mert'in telefonu çalıyordu. Saat sabahın beşiydi. Bu saatte kim arıyor merak etmiştim. Mert telefonu açtı, uykulu bir sesle, "Efendim Nisa." dedi.
-"Kaan'ın kalbi durdu şok veriyorlar ama dönmüyor."
-"Nasıl kalbi durdu, yanına girip çıkan olmuş muydu?"
-"Bilmiyoruz henüz kamera kayıtlarını izlemedik. Birden bire olması normal değil on dakika önce gayet iyiydi."
-"Tamam durumlardan haberdar et."
-"Tamam."dedi ve telefonu kapattı. Karanlık olduğu için büyük ihtimalle beni görmüyordu fakat düzensiz nefes alışlarım onu endişelendiriyor olabilirdi.
-"Ayça'yı uyandır."
Ayağa kalktım ve Ayça'nın yanına gittim. Onu fısıldayarak uyandırdıktan sonra Mert'e yaklaştım. Ayça da hızlı adımlara bize yaklaştı ve hazırlanıp evden çıktık.

Hastanenin önünde durduk. Hiç kimsenin ağzından tek bir laf çıkmıyordu. Mert kapıyı açtı, ağır adımlarla benim olduğum tarafa geldi. Benim kapımı da açtı. İnmem için elini uzattı. Önce eline sonra yüzüne baktım. Yüzünde hiçbir ifade yoktu. Uzattığı eli tuttum ve arabadan indim. Ayça da yanımıza geldi hastanenin girişine ilerledik. İçeri girdiğimizde Nisa da bize doğru geliyordu. Yanımıza geldiğinde,
-"Kaan öldü." dedi. Beni asla umursamadan çok sıradan bir şey söylüyormuş gibi söylemişti. Kaan'ın ölmesine tabiikide üzülmemiştim ama gözlerim yinede dolmuştu. Mert'in parmaklarını çenemde hissettim. Kafamı kaldırdı ve yüzüme baktı. Beni kendisine çekip sımsıkı sarıldı. Artık gözyaşlarımı tutmuyordum. O adama değil de özgürlüğüme ağlıyordum. Gerçek babam yani Apo da büyük ihtimalle içeriye alınacaktı. İlk defa korkmadan uyuyacaktım bu gün. Güvenli bir evde güvenli insanların yanında uyuyacaktım. Şu an omzunda ağladığım adam olmasaydı zaten çoktan ölmüştüm. Ölümden korkmuyorum ama nası öleceğim beni ürkütüyordu. Ölümümün acısız olmasını tercih ederim. Her zaman beterin beteri var diyen yine bendim. Bu hayatta ölmekten de kötü şeyler vardı. Bu yüzden ölmek en iyi tercih ve kaçış yolu olurdu benim için. Kaçmak korkakların işi deniliyodu ama bazen kaçmaktan başka çaren olmayabilirdi. Savaşacak gücün illaki biterdi.

Hastanenin en alt katına morg yazan yere inmiştik. İlk defa morga gelmiyordum. Annem öldüğünde de kimsesi olmadığı için komşumuz Canan teyze ve ben almıştık annemin cenazesini. Şimdi yaşıyomudur bilmem ama tek tanıdığım kişi o zamanlar o olduğu için en çok onu severdim. Babam evden çıkınca bize gelir yemek falan yapıp geri giderdi. Annem çalıştığı için yemek yapacak vakti de yoktu zaten.

Morgun kapısının önünde bekliyorduk. Yanımıza bilgi vermek için gelen doktor Kaan'ın kanında zehir bulduğunu ve kamera kayıtlarının da o yüzden silindiğini söyledi. Babamın arkadaşları ve tanışıp görüştüğü kişileri bilmediğim için aklıma hiçbir şey gelmemişti. Böyle pis bir insanın tabikide bir çok düşmanı da olabilirdi. Mert Ayça'ya parmak izi, kamera, doktorlar ve hemşireler hakkında bilgi toplamasını söyledikten sonra beraber hastaneden çıktık. Mert önde ben arkada arabaya doğru ilerliyorduk. Korumalar dan birisi bizi görür görmez kapıları açtı ve binmemizi bekledi. Herkes bindikten sonra şöför koltuğuna geçti ve gaza yüklendi. Otelin önünde durduk. Herkes indikten sonra Ayça laptop ve küçük bir dosyayı alarak tekrar arabaya bindi.
Mert ve ben balkonda yalnız başımıza oturmuş sigara içiyorduk. Aşırı uykum vardı ama Mert'e ayıp olacağını düşünerek uyumamıştım. Kaan'ın ölüm haberinden beri doğru düzgün konuşmamıştık da zaten. Bileğim hala acıyordu. Arada sırada gözleri bileğime kayıyor sonra tekrar manzaraya bakıyordu. Tam yarım saat böyle oturduktan sonra içeri girdik. Koltukta telefonla oynarken bir yandan da gözlerimi açık tutmaya çalışıyordum. Telefon elimden düştü ama aldırış etmedim. Kapı çalma sesi duydum. Yine umursamadım. Ayça'nın ve Mert'in uğultularını duyuyordum ama uykum daha önemliydi şu an. Ayça'nın son cümlesi dikkatimi çekmişti:
-"Kaan yaşıyor olabilir. Bu bir tuzak olabilir."

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin