12. bölüm

20 3 2
                                    

Eve geçiyorduk. Arabayı Mert kullanıyordu ve Ayça da yan tarafında gideceğimiz yeri anlatıyordu. Nisa da camdan dışarıyı izliyordu.
Bütün olanları düşündüğümde kafam baya karışmıştı. Herkesin bir şeyler ile meşgul olduğunu gördüğümde kafamı Ayça ve Mert'in arasından uzatıp iyice öne eğilerek arabanın önünde duran sigara paketine uzanmaya çalıştım. Bunu yaparken aşırı derecede çok eğilmiştim. Mert'in sesini duyduğumda kafamı anında çevirdim.
-"Söyleseydin ben uzatırdım bu kadar zahmete gerek yoktu." Nefesini yüzümde hissediyordum. Gözleri ne ara bu kadar güzelleşmişti. Sanırım tarçın kokusu az sonra bayılmama neden olacaktı. Sırtımda oluşan ağrıdan dolayı elim belime gittiğinde dudaklarımdan da istemsiz bir inilti firar etmişti. Tam yerini bulmuş ki normalde kolay kolay acımayan canım şu anda o kadar çok yanıyordu ki bu benim yüzümü buruşturmama neden olmuştu. Bu hareketimden sonra bakışları dudaklarıma kayan adamın dikkati o kadar dağılmıştı ki yaptığı ani fren ile sarsılarak kafamı kafasına vurmuştum. İkimizin de aynı anda elleri başımızı bulmuştu. Arkadan gelen korna sesleri vesayre gayet te ninniye benziyordu. Gözlerim kararmaya başladığında sırtımdaki ağrının daha da çok arttığını üstelik sadece sırtım değil kalbimin de ağrıdığını farkettim. Gözlerim yavaş yavaş kapanırken son gördüğüm şey Mert'in telaşla bana kol açmasıydı.

-"Bir günümüz de aksiyonsuz geçsin be mübarek! " Diye cırlayan ses sanki başımın içinde yankı yapıyor gibiydi. Sesin sahibi her ne kadar tanıdık gelse de artık gelmemesi daha iyi olurdu. Gözlerimi açma zahmetinde bulunduğumda ilk gördüğüm Ayça'nın hararetli bir şekilde telefonla konuşması ve tam karşımda oturan Mert'in kafasını omzuna koyup uyumasıydı. Aşırı yorgun ve uykusuz görünüyordu. Kafamı kaldırıp karşımda ki saate baktım. Saat gecenin üç buçuğuydu. Kafamı tekrar arkama yasladığımda gözlerimi yumdum ve Mert'in nefes alış veriş sesinin huzurunu dinledim.
Ayça telefonu karnıma fırlattığında birden sıçradım ama Ayça'nın umrunda değildi çünkü aşırı sinirliydi. Mert'in gözlerinin altında oluşan morluklar benim yüzümden mi olmuştu . Şu anda neden burada olduğumuzu bilmiyordum fakat başım o kadar ağrıyordu ki sanki birşey düşünsem beynim patlayacaktı. Ayça acıdan buruşturduğum yüzüme baktığında yavaş adımlarla bana yaklaştı. Mert gözlerini açmıştı. Kapı çaldı ve içeri doktor olduğunu düşündüğüm adam girdi. Mert ayağa kalktığında soru soran gözlerle doktora bakıyordu.
-"Nesi varmış?"
-"Önemli değil dışarıda konuşalımmı?"
dediğinde gözlerimi Mert'e diktim. Önemli değilse neden dışarıda konuşmak istiyordu? Kolumdaki seruma çevirdim bakışlarımı. Sanırım yorgunluktan oldu diye gerdim içimden. Yada öyle olmasını istiyordum. Mert ve doktor dışarı çıktılar. Ayça da, "nasıl hissediyorsun?"
Konuşmaya çalıştığımda boğazımdan hırıltılı bir ses geldi ve elim boynuma gitti.
-"İyiyim sanırım"
Kapı açıldığında Mert bembeyaz bir yüzle ve kasılmış çene kaslarıyla içeri girdi. Yavaş adımlarla tam karşımda durdu. Yumruğunu sıkıyordu ve gördüğüm bütün kasları seyiriyordu. Bana baktığında göz göze geldik ve 'ne var' der gibi başımı salladım.
-"Hadi çıkıyoruz."
-"Ne olduğunu söylemeden tek bir adım bile atmayacağım."
-"Sen adım atmayacaksın ki zaten."dediğinde eğildi ve tek seferde beni kucağına aldı. Aniden kolumu boynuna doldım ve kafamı köprücük kemiğine bastırdım. İçime çektiğim tarçın kokusu beni rahatlatırken kafamı yavaşca çektim. Göz göze geldiğimizde kasılan bedenini hissediyordum. Ayça'ya bir hareket yaptığında ânında ayağa kalktı. Odadan çıktık. Arkamızdan bağıran doktor ,
-"Hey onu buradan çıkartmaman gerektiğini söylemiştim! "
-"Bende seni dinlemeyeceğimi söylemiştim." dedi yüksek ama sakin bir sesle. 'O' diye bahsettiği kişi ben mi oluyordum.
-"N'oluyor?" Endişeli sesimi duyduğunda başını hafif geriye aldı ve bana cevap verdi,
-"Evde konuşucaz." Ayça bizden iki dakika sonra arkamızdan koşarak geldiğinde elinde bir poşet ve poşette de ilaçlar vardı. Mert beni arabaya fırlatır gibi attığında Poyraz denen adamın elimi getirdiği hal yüzünden acıyla inledim. Kapıyı kapatacağı sırada durdu ve eğilip bana baktı. Yüzüme gayet sakin bakmasına rağmen bakışları elime kaydığında hızla kaşlarını çattı.
-"Bunu ona ödeticem" dedi ve kapıyı hızla çarptı. Arabanın etrafında dolanıp şöför koltuğuna oturdu. Ayça da arabaya bindiğinde hızla gaza bastı ve bulunduğumuz yerden uzaklaştık.

3 saat sonra.

Biz bu şehirde kaybolan ruhlarımızı arıyoruz.
Siz ne arıyorsunuz?
Biz mutluluğu arıyoruz.
Siz ne arıyosunuz?
Biz sarılıp saatlerce ağlayacağımız bir omuz arıyoruz.
Siz ne arıyorsunuz?
Biz tekrarı mümkün olmayan anılarnızı arıyoruz.
Siz ne arıyorsunuz?
Biz zamanı geri almanın yollarını arıyoruz.
Biz bulamayacağımız onca şeyi arıyoruz. Bir gün bulursak aradıklarımızı işte o gün ruhlarımız gökyüzünde olur... Sessizlik sarar bedenimizi ve belki de toprak atılmış olur bu sessizliğe.

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin