Güne yavaş yavaş açıyordum gözlerimi.
Bu evde ikinci günümdü. Kafamı çevirip saate baktım. Saat on iki ye geliyordu. Yatağımın kenarına bırakılmış olan alış veriş poşetlerini kurcalamaya başladım. Tam bedenime göre elbiseler, t-shirt ler, pantolon ve etekler vardı. İçlerinden siyah pantolan ve beyaz kısa crop tarzı bir şey çıkatıp giydim. Odadan çıktım ve balkona ilerledim. Ayça ve Mert ağabey salonda olmalılardı. Bir sigara yaktım. İçtim. Bir sigara daha yaktım, onuda bitirdim. On beş dakika boyunca Ankara'nın ıssız sokağını izledim. Mutfağa geçip sandalyeye oturdum. Yarım saat telefonla instagramda boş boş gezindim. Artık canım sıkılmaya başlamıştı. Salona doğru ilerledim , içeri girdim. Keşke girmeseydim. Elim ayağım birbirine dolandı. Ağzım beş karış açık gözlerim yuvalarından fırlayacak kadar açılmıştı. Karşımda gördüğüm manzara bana hangi duyguyu yaşamam gerektiğini şarşırtıyordu. Babam salonun en köşesinde eli ayağı bağlı , ağzı burnu kan içinde oturuyordu. Mert elindeki sigarayı babamın üzerinde söndürdükren sonra bana döndü.
-"Baba"dediğimde Mert kaşlarını çatarak bana bakmaya başladı.
-"Gerçekten ona hâlâ nasıl baba diyebiliyorsun?" Bu sorunun cevabını ben de bilmiyordum. Harbiden ben neden ona baba diye sesleniyodum. Neyse şu an konumuz bu değildi. Bakışlarım o ve Mert arasında gidip geliyordu.
-"Neden ona bunu yaptın?"
-"Haketti."
-"Ne yaptı?"
-"Cinayet."
-"Bunun cezasını kesmek sana-... NE! "
Bağırdığımda bir eliyle ağzımı kapattı ve susmam için baş parmağını dudağına götürdü. Aklıma annem geldi, ona yaptıkları geldi. Kendi öz evladına ve karısına acımayan birisi başkasına da acımazdı tabiiki. Artık ağlamıyodum. Ya da ağlayamıyordum. İçimdeki , ruhumdaki, bedenimdeki sevgiyi, nefreti, neşeyi hatta bütün duygularımı çalmıştı babam benden. Artık umursamıyodum. Yani bundan sonra umursamaz bir insan olacaktım. Mert'in ellerini yavaşca çektim ağzımdan. Ona doğru bir adım attım. Tam karşısında durdum. Önce ona iğrenir gibi baktım ve, "Sen nasıl acımasız, vicdansız, şerefsiz bir insansın ya? Cidden yaptın mı bunu , bir insanın canına ikinci kez kıydınmı? "
-"Bu ikinci olmayabilir." dedi Mert. Şaşırmamıştım artık kelimelerim de benim gibi değersizdi. Ondan nefret ediyodum. Tüm gücümü ve cesaretimi topladım. Sağ elimi havaya kaldırdım ve olan gücümle ona sert bir tokat attım. Sonrasında arkamı döndüm ve hızla ilerlemeye başladım. Mert arkamdan, "Nereye?" diye bağırıyordu. Onu da umursamadım. Artık hiç bir şeyi umursamayacamtım. Kendim de dahil.
Sokağa çıktım. Tam yarım saat boyunca nereye gittiğimi bilmeden yürüdüm. Cebimden çıkardığım sigara paketinden bir sigara çıkarttım. Çakmağım yoktu. Yoldan geçen rastgele birisinden çakmak istedim. Bir kadın bana çakmak verdi, teşekkür etmeden yoluma devam ettim. Nereye gidiyodum sahiden. Durup etrafıma baktım. Az ilerideki gazinonun yanına kadar ilerledim. İçeriye girmenin delilik olduğunu fark etsem de geri dönmedim. Gazinonun on adım kadar gerisinde durmuş sigara içiyodum. Sabahki sigaraları da sayarsak 4 saat içerisinde bir paket sigara bitirmiştim. Onu da umursamadım. Normal şartlarda asla alkol almazdım ama karşıma çıkan rastgele bir tekel bayiden kavunlu volim almaya karar verdim. Tekelde işim bittikten sonra kaldırıma oturdum. İnsanlar bana uzaylı görmüş gibi bakıyolardı. Yine umursamadım. Yirmi dakika sonra şişemin yarısına gelmiştim. Yanıma birisi oturdu. Onu da umursamadım. Elimdeki şişeyi alıp kafasına diktiğinde ona döndüm ve Ayça olduğunu gördüm.
-"N'apıyorsun burada?"
-"Canım sıkıldı çıktım biraz. Sen?"
-"Neden sıkıldı canın?"
-"Bilmem, bilsemde umrumda değil?"
-"Artık eve gitmemiz lazım, hava kararıyor."
-"Git sen gelirim ben sonra."
-"Sen gelmeden gitmem."
-"O niye? "
-"Çünkü izleniyoruz."
-"N'oluyoruz?!"
-"Şşş sesinin tınısına dikkat et."
-"Kim izliyo, neden izliyo, ne sebeple izliyo?"
-"Öğrenicez."
-"Ee şimdi ne olacak?"
-"Mert yolda, iki dakikaya burada olur." 'Mert' kelimesini duyunca gelen rahatlamayla sesli bir şekilde nefesimi verdim. Ankara'da akşam saatlerinde sokaklar sessiz, ıssız ve ürkütücü oluyordu.
Önümüzde bir araba durduğunda Mert camı açtı işaret ettiğiğinde Ayça ile aynı andan ayağa kalkıp arabaya bindik.
-"Kim bunlar"
-"Bilmiyorum Kaan'ın adamları olabilir."
Kaan kelimesini duyduğum zaman yine buz kesmiştim.
Hani umursamayacaktım?
-"Bu gün öldürdüğü kadının kim olduğunu ve neden öldürdüğünü öğrendin mi?" Artık ondan nefret bile etmeyecek kadar iğreniyodum.
-"Ama bir sorun var, öldürdüğü kadının adı da Yağmur ve Kaan'ın kızı olarak görünüyor."
-"Ceset nerede?"
-"Biz olay yerinden ayrıldıktan sonra polis geldi ve cesedi otopsi için hastaneye gönderdiler."
Aynaya baktığımda hâlâ takip edildiğimizi ancak anlamıştım.
-"Eve dönmeliyiz, bu bir tuzak."
-"Ne tuzağı?" , soruyu soran bendim.
-"Bizi oylamak için peşimize adam taktılar, şimdi de Kaan'ı almak için eve gidiyorlardır. Ayrıca bize senin de öleceğini hatırlatmak için mesaj veriyorlar. Ceset işi de yalan." dedi. Nasıl her şeyden bu kadar emin olabiliyordu. Şaşkın bir yüzle bakışlarımı ikisi arasında gezdiriyodum.
-"Önce adamları atlatıcaz, sonra ev güvenli olmadığı için otele geçicez çünkü bu da bir oyun olabilir." Ağzımı dahi açmadan onu tüm dikkatimle dinliyordum. Dediği gibi adamları atlattıktan sonra otele geçtik.
Beni bulmalarından ve ölmekten korkmuyordum, benim yüzümden Ayça ve Mert'e zarar gelecek diye korkuyordum.Odaya geçtiğimizde Mert cebinden çıkarttığı dinleme cihazını telefona bağladı ve sesini açtı. Önce hışırtı sesleri geldi ardından Kaan ve tanımadığım birkaç adamın sesi. Kaan, "plan hazır, çıkıyoruz ,siz sakın Ayça'yı takipten çıkmayın." Başka bir ses, "Karşılığında ne kadar alacağız?" diye sordu. "Mert'in istediği cihazları götürdükten sonra konuşalım." dedi ve ses kesildi. Artık emin olmuştuk.
-"Takip cihazı ne durumda?"
-"Hâlâ üzerinde, takip edebilmem için laptop lazım."
-"Getiriyorum hemen." dedi ve ayağa kalktı. Ayça bana dönüp, "Gerçekten hiç korkmuyor musun yoksa belli mi etmiyorsun?" diye sordu. Alt dudağımı öne doğru çıkarttım. Bilmediğimi belli etmeye çalışıyordum. Üç dakika sonra Mert elinde laptopla birlikte yanımıza oturdu. Ayça birşeylere bastı ve ekranda konum bilgisi çıktı. Kaan annemin eski çalıştığı gazinoya yani benim bu gün önünde bir saat oturduğum gazinoya girdi. Ne yapacağını bilmiyorduk. Uzunca bir süre orada bekledikten sonra çıktı ama bu seferde eve doğru ilerliyordu. Eve girdi ve 3 saat kadar da çıkmadı. Beklemekten sıkıldığımız için ve hareketlenme olduğunda bildirim geleceği için herkes odasına dağıldı. Ben de yorgunluktan mı içtiğim yarım şişe alkolden mi bilemem kafamı koltuğa koyar koymaz uykuya dalmıştım.Hiçbir ses yoktu her taraf karanlık ve ıssızdı. Sonra o adamın sesini duydum. Bana gece saldıran adamın. 'Seni bulacağım. Benden kurtulacağını mı zannettin küçük fahişe? ' Çok korkuyordum yine bir ip boğazımı sıkıyordu. Çığlık atmaya başladım, sesimi sadece babam duyuyordu gözlerime baktı, 'Bana yalvarırsan sana yardım ederim güzel kızım' dedi. Ona asla inanmıyordum. Bana ilk defa kızım demişti. Sonra bir silah sesi geldi. Mert. Önce babamı sonra o adamı vurdu. Silahı bana doğrulttu, 'Yaşamak istiyorsan tüm yoluna çıkanlardan vazgeç. Ama eğer yaşamak istemiyorsan ona yalvar. ' 'Asla ölürüm daha iyi' dediğimde iki el omuzlarımdan tutarak beni sarstı. Gözlerim aniden açıldığında Karşımdaki yeşil renkli gözlere bakıyordum.
-"Uyandırmak için çok seslendim ama duymadın." diyerek bir bardak su uzattı. Suyu tek nefeste içtiğimde yanıma bir sandalye çekti.
"Sen uyuyana kadar burada bekleyebilirim."
-"Gerçekten yapar mısın bunu?"
-"Tabiki neden olmasın?" İlk defa kendimi değerli hissediyorum sanırım.
Ayça'ya sarıldığımda o da bana sımsıkı sarıldı. Tekrar yerime uzanıp gözlerimi kapattığımda beni izlediğini hissedebiliyodum. Uyku beni içine çekti. Bu sefer kabus yoktu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Gece
LosoweYaşayan hiç kimsenin bilmediği bir yere gitmek isteyen kadın ve karşılaştığı adamın hikayesi.