16.bölüm

44 1 2
                                    

Masayı topladıktan sonra salona gittik.
-"Varmı Poyraz'dan haber?"
-"Yok"
-"Ne güzel."
-"Asıl böylesi daha kötü çünkü,
İnsan sustuğunda tehlike saçar."
Mert'in kurduğu cümleye kafamı sallamakla yetindim. Bir insanın sustuğunda daha tehlikeli olabileceğini mi söylüyordu? Saçmalık çünkü ben öyle düşünmüyordum.
Mert ayağa kalktı ve odama doğru ilerledi.
Ne yapacaktı ki?
On dakika boyunca odamda durduktan sonra çıktı ve yanıma geldi.
-"İlaçlarını al." Yüzü kıpkırmızı ve çenesindeki kaslar seğiriyordu.
-"Tamam." Kendini sanki zor tutuyo gibiydi.
-"Ne oldu"
Cevap vermek yerine tek bir noktaya odaklanmış ve eline aldığı bardağı kıracak şekilde sıkıyordu. Yavaşca bana baktı. Soru soran gözlerle ona bakıyordum. Gözlerini kapatıp beş saniye sonra açtığında hâlâ gergindi.
Ayça,
-" İyi misin?"
-"Ne"
-" Bi sorun mu var?"
-"Yok" Tek seferde keskin bir şekilde söylemişti bunu.
-"Kontrole gidicez hastalığın ilerleyip ilerlemediğini öğrenmek ,için hazırlan."
Neden bu kadar gergin davranıyordu?

Poyraz ve Ayça doktorla konuşuyor ben de bitmek üzere olan serumu izliyordum.
Yanımda ne doktor ne asistan nede herhangi bir görevli vardı.
Kapı açılma sesiyle o tarafa baktığımda üzerinde doktor kıyafeti ağzında maske olan bir adam bana doğru yaklaştı. Neden bu kadar tanıdıktı bilmiyorum. Ayakkabıları yeşil, pantolunu yeşil ve..
POYRAZ BURADAYDI!
Yardım istemek için ağzımı açtığımda önlüğün içinden doğrulttuğu silah susmamı sağlamıştı.
-"Beni özledin mi?"
-"Bana burada zarar verebileceğini mi düşünüyosrun?"
-"Hayır. Sana burda değil başka bir yerde zarar vericem. Orman gibi mesela..."
Kolumdaki serumu söküp attı ve çekiştirerek kaldırdı.
Yangın merdivenine yaklaştığımızda cebinden çıkardığı bezi ağzıma yapıştırdı. Gözlerim yavaşca kapandı.


Elim kolum bağlı sadece kuş ,yaprak hışırtıları ve Ayça'nın sesini duyuyordum. Gözlerim ve ağzım kapalıydı. Ayça,
-"Yağmur burdayım merak etme Mert bulacak biz." diyordu. Ensemde hissettiğim elle beraber kafamı geriye attım. Boynuma çok yakın bir nefes,
-"Benim istediğim o zaten bakalım seçimi kim üzerine olacak."
Bu iğrenç ses ona aitti. Bu adam tam bir psikopattı.
Gözlerimi yavaşca, ağzımdaki bantı hızlı ve sert bir şekilde çekti. Ağaçların arasında etrafı çitlerle çevrili bir alan alanın üzerinde üç ışık olan ve ışığın tam altında biz vardık. Üç kişi... Nisa, Ayça ve ben.
Mert ,konu Ayça olduğunda asla düşünerek hareket etmezdi. Etraf karanlıktı. Rüya ve gerçek arasında gidip geliyordum. Göğsümün ağrısı bir yerden soğuk bir yerden yaşanacaklar bir yerden sıkıştırıyordu.
-"İştee beklenen an" diyerek alkışlayan Poyraz'ın baktığı yere çevirdim başımı. Tam karşımızda üçümüz arasında gidip gelen bakışlarla buldum kendimi. Üç silah vardı ve üç ölmeyi bekleyen insan. Tüm kaderimiz iki dudak arasındaydı. Benim kaybedecek bir şeyim yoktu. Tek üzüntüm onunla geçireceğim zamanın azalmasıydı. Önce en başta oturan Nisa'ya sonra Ayça'ya baktı. Şimdi koyu kahve gözleri beni bulmuştu. Bana sonsuz gelen o sekiz saniyeyi Poyraz'ın sözleri böldü.
-"İlk önce parmaklar. Seç bakalım." Mert'in bakışları durgunlaştı ve kaşları çatıldı. Ağzından çıkan tek söz,
-"Yapma..." oldu. Gözümden akan yaşlar görünür müydü bu karanlıkta. Mert görmesindi. Zaten kendini zor tutuyordu.

-"Ne o kardeşim mi canlandı gözünün önünde. Ama hayır o artık gözünün önünde bile canlanamayacak kadar uzakta." Ben acıya en dayanıklı olanıydım. Duygu yoksa mantık konuşmalıydı.
-"Acıya en dayanıklı benim benden başla."
Önce Mert sonra Poyraz ardından kafamıza silah tutan adamlar baktı gözlerime.
-"Vaay kahramanlık desen var ilginç."Poyraz, ilk eline makasa benzer oldukça keskin bir alet aldı. Mert ağzını açıp tek kelime etmemişti. Sadece ellerime bakıyordu.
-"Bu parmaklara nasıl kıyacağım şimdi ben. Bak bu üzdü."diyerek pis pis sırıtan şeref yoksunu ite bakmaya başladım. Önce serçe parmağımı tuttu. Mert kafasını başka tarafa çevirdi. Parmağıma değen soğuk metal beni baştan aşağı ürpertmişti. Aceba kendimi ortaya atmadan bidahamı düşünseydim. Neyse artık çok geç.
Bu makasa benzer şey kemiğimi kıramayacak gibi duruyordu. Gözlerimi kapattım ve çekeceğim acıyı beklemeye başladım. Ağzıma yapıştırdıkları bant bu acıya dayanacak kadar güçlü değildi.
-"3"
-"2"
-"1"
Çektiğim acıyla attığım çığlık birbiri ile yarışıyordu. Kafamı yukarı kaldırmıştım. Nefes almaya çalışıyordum. Tamam sakindim ve abartmaya gerek yoktu. Benim çektiğim acıların içinde bu bir hiçti. Kendimi zorla güldürmeye çalışıyordum. Bazı insanların en güzel gülüşü acı çektiğinde ortaya çıkarmış. Şimdi kahkaha atıyordum. Gözlerimden yaş akmasına rağmen dünyanın en komik esprisine güler gibi gülüyordum. Tüm bakışlar benim üzerimdeydi. Aynı acıyı yüzük parmağımda da hissettiğimde kahkaham büyüdü. Poyraz o kadar şaşkın bakıyordu ki ben bile sorunlarımın olduğunu düşünüyordum.
-"Acı çekiyorsun komik olan ne!" Sinirlenmişti. Bu iyi bir şey değildi ama umrumda da değildi. Elimden fışkıran kan gözümde şarap gibiydi. Mert'in bakışlarındaki şaşkınlık gülüşümün yerine tebessüm bırakmıştı.
Poyraz,
-"Deli lan bu nası sevdin bunu a.m.k."dediğinde hızla ayağa kalkıp benden uzaklaşmıştı. Sırada kim vardı?
-"Şimdi kim şeker ister bakalımm?" Nisa ve Mert'in bakışları anında Ayça'ya gitti. Daha önce kullanmış olmalıydı. Şimdi kahramanlık sırası Ayça'ya gelmişti. Tahmin ettiğim gibi atılıp,
-"Onu da bana ver bari."
-"Bir kahraman daha." Ayça'nın çenesini tutup ağzını açmasını sağladı. Ağzına doldurduğu beş küçük hap Ayça'nın yüzünü buruşturmasına sebep olmuştu.
-"Şimdi Mert Bey siz söyleyin bakalım kimin kafasına sıkalım?" Bu konudan nasıl bu kadar kolay bahsedebiliyordu?
Mert'in yutkunuşunu duydum elinden bir şey gelmiyordu çaresizce bekliyordu orada.
-"Eğer birinin ismini vermezsen hepsi ölür." Nefes alışlarım yavaşlımıştı. Hastalığım da tetikliyor olacak ki boğazımdan hırıltılı sesler geliyor, kalbimden sırtıma keskin ağrılar giriyordu. İki parmağım zaten çoktan gitmişti. Öksürmeye başladığımda tüm gözlerin odak noktası yine ben olmuştum.
-"Çok inandırıcısın fakat benim için değil."
Mert'in sesini duydum,
-"İlaçlarını alması lazım, bırakın onu." Nefes alamıyordum. Artık tamamen çökmüş durumdaydım. Mert bir adım attığında kafamda silahın ağırlığını hissetmiştim. Poyraz,
-"Sondaki kızı çözün." demişti. Kollarımı ve ayaklarımı çözdüklerinde kendimi yere atmıştım. Ağzıma gelen ılık kan ilaçlarımı almam gerektiğini söylüyordu. Önüme bir şişe su atılmıştı. Titreyen ellerimle suya uzandığım sırada saçıma yapışan el boynumu geriye itmişti.
-"Ölüyorsun. Hastalığın ne?"
-"Bırak lan kızı." bunu söyleyen Ayça idi. Mert dişlerini sıkmış kasılan çenesiyle beni izliyordu.
-"Senin cezan bu olsun. Su olmadan ne kadar dayanacaksın bakalım." Korumalardan birisi önümdeki suyu almıştı. Her şeyi duyuyordum fakat gözlerim kararıyordu.
-"Kızı götürün zaten çok dayanamaz."
-"Nereye götürelim abi?"
-"Atın bi ağacın altına."
Mert'in hayır diye haykırışlarını duyuyordum fakat tepki vermiyordum çünkü eğer onlardan uzaklaşırsam onlara yardım edebilirdim.

Birinin kollarından indiğimi sırtımın değdiği soğuk toprak sayesinde hissetmiştim. Uzaklaşan ayak seslerini duyar duymaz gözlerimi açtım. Onları uzaktan görüyordum ama gözümün önü aşırı bulanıktı. Kendimi kaldırdığımda ağaçlara tutunarak bizi getirdikleri arabanın arkasına geçtim. Ayça'nın kıpkırmızı olduğunu ve gözlerinin kocaman olduğunu görebiliyordum. Acilen birşeyler yapmam gerekiyordu. Arabanın kapısını yavaşca açtım ve içeride işe yarar bir şeyler bulmaya çalıştım. Torpido da bulduğum tabanca oldukça ürktüğüm asla elimi sürmek istemediğim ama onlar için mecbur olduğumdan kullanmam gereken bir metaldi. Şarjörü kontrol ettikten sonra sağlam elime aldım ve yavaşca ilerlemeye başladım. Asla başaracağıma inanmıyordum. Zaten hiç silah kullanmamıştım. Üstüne bir elim yaralıydı.
Kendimi gösterme zamanı geldi.
Poyraz'ın arkasına geçtim.
-"Eğer elinizdekileri bırakmazsanız o ölür." Hepsinin gözleri şaşkınlık içinde bana kaydı. Şimdi tüm silahlar bana çevrilmişti.
-"Vay vay vaay sen o yaralı el hasta vücut ve bu kadar adamın karşısına çıkacak kadar delirdin mi?" Harbiden ben ne bok yiyodum şu anda.
Adamlar ne ara bu kadar yaklaşmıştı bana.
Adamlardan biri silahı Mert'e çevirince hiç düşünmeden adama sıktım. Ben adama sıkınca Poyraz ani bir hareketle dönüp elimdeki silahı almıştı. Şimdi sırada ölümüm vardı sanırım.
-"Eğer birisinin ölümünü seçmezsen hepsinin kafasına sıkarım. On saniyen var."
-"10"
-"9"
-"8"
-"7"
-"6"
-"5"
-"4"
-"3"
-"2"
-"1"
-"vee..."
-"Tamam dur Yağmur'u seçtim... "
Gözlerinin en içine baktım. Doğru olanı yapmıştı. Sonuçta biri kardeşi, diğeri o kadar zaman geçirdiği, güvendiği, sevdiği ve hâlâ da sevmeye devam ettiği bir kadındı. Sesimi çıkarmadım. Sadece gülümsedim.
-"Demek düşündüğüm kadar sevmemişsin." Poyraz Mert'i kışkırtmaya çalışıyordu. Poyraz silahı bana verdi.
-"Kendi kafana sık." Emrederek söylemişti.
-"Eğer o silahı buradan birinin üzerinde kullanırsan hepsi ölür."
Bu bir intihar mıydı peki?
Yağan yağmurdaydı cevap belkide.
Attığım çığlıklardaydı.
Belkide cevap Mert'in gözleriydi direk.

İntiharlar kendimize duyduğumuz nefretten mi, merhametten mi doğar?

Ay mıdır dünyayı aydınlatan, bir çift göz müdür?

Çığlıklar mı sessizdir insanlar mı sağır?

Yalnız mıdır insan o kadar kalabalılta?

Sessiz bir gecede yağmurun altında...

Herkesi ve herşeyi sessize al!
Sadece kafanda sessiz bir müzik olsun.
Aşk yalandır doğru kişiyi bulana kadar,
Sessiz ağlarsın biri duyana kadar...

Silahı kalbime yasladım ve tetiğe bastım...

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin