Rahatsız eden yüksek bir sesle yerimden sıçradım. Mert elindeki bardağı düşürmüştü. "İstemeden oldu." dedi. Bunu ben de biliyordum. Yattığım yerden doğrulduğumda karşıma boydan boya olan camın arkasındaki mükemmel şehir manzarası çıktı. Otelde değildik, onların evinde değildik, kendi evimde değildik, neredeydik? "Neresi burası?" Mert bakışlarını toplamakta olduğu cam kırıklarından bana çevirdi. "Eryaman' dayız" Eryaman'ın gece şehri bu kadar güzel gösterdiğini bilseydim daha önceden gelirdim. Sahiden saat kaçtı? Neden buradaydık? Ve benim omzum neden acıyordu? Ayağa kalktım ve camın önüne doğru ilerledim.
-"Ayça nerede?"
-"Duşa girdi, malum üç saat önce yaşananlardan sonra..." Üç saat önce ne olmuştu ki, benim üzerimde neden kısa şort vardı? Omzum tekrardan acıdığı sırada aklıma ellerimin kanı geldi. Ben üç saat önce kabus mu görmüştüm? Mert'e döndüm.
-"Bana kabus olduğunu söyle."
Mert yanıma geldi ve bana sarıldı. Hayır, Mert yalan söylüyordu. Ben katil değildim. Benim tenime ikinci kez kirli eller deymemişti değil mi? Mert'i iteklemeye çalıştım. Gözlerim dolmuştu. Nefes alamıyordum. Kolları arasında çırpınıyordum. Daha güçlü sarıldı bana. Artık çırpınmayı bıraktım. Sadece ağlıyordum. Mert'le birlikte yere oturduğumda başımı göğsüne koydu. Sanırım delirmiştim. Gece yarısı olduğundan emindim. Kafamı yavaşca kaldırdım, "Ölmüşmü?" diye sordum. Sesim titriyordu. Mert önce dudaklarını araladı sonra tekrar kapattı. Ayçanın sesi yankılandı kulaklarımda, "İkiside yoğun bakımda ,Kaan'ın kalbini sıyırmış ama çok ciddi hasar almış. Abdullah ise hâlâ ameliyatta." İyide ben onları patlattım? "Patlamadan önce çıkartmışlar evden." dedi Mert. Ben katil değildim. Keşke katil olsaydım diye düşündüm bir an. Ama değildim. Onlar hâlâ nefes alıyorlardı. Sanırım artık 'ölmezler de inşallah sakat kalırlar ' denilecek yerdeydim. Ayağa kalktım , küçük adımlarla banyoya ilerledim. Kapıyı kapattım ve kilitledim. Kendimi sıcak suyun içerisine bıraktım.Duştan çıkmış, televizyonun katşısında uzanıyordum. Çok fazla uykum vardı fakat ben haberleri izlemeyi seçmiştim. Çoğu kanalda kendimi görüyordum. Pek umursadığım söylenemez di. Açıklamalara genelde, Babasını ve amcasını öldürmeye çalışan cani kadın" yazıyordu. Bunu da umursamadım. Dur bi dakika, amcasını öldürmeye çalışan mı? Benim bildiğim kadarıyla bir amcam yoktu. Ya da babamla olan muazzam samimiyetimiz sayesinde bana söyleme gereği duymamıştı. Eğer ölselerdi büyük ihtimalle baba ve amca katili diye adımı yazdıracaktım. Mert ve Ayça mutfaktalardı. Ayağa kalktım Mert'e ait sigara paketini ve çakmağı da alarak cama yaklaştım. Camı açtım, sigaramı yaktım ve derin bir nefes çektim. Saatten haberim yoktu. Gece olunca, üstelik bu saatler olunca bedenime bir ağırlık çöküyordu. Arkamdan Mert geldi. Kolunu omzuma attı. Bir sigara da o yaktı.
-"Ayça neden gelmedi?"
-"O yiyecek bir şeyler hazırlıyor."
-"Bu saatte?"
-"Çilingir sofrası gibi düşün."diyerek yanağımdan bir makas aldı. Gülümsedim. İkimizin de sigarası bittiğinde mutfağa ilerledik. Ayça çoktan masayı kurmuş, dolaptan çıkarttığı yetmişlik rakı ile masaya doğru ilerliyordu. Herkes oturduğunda Mert'in açacağı şarkıyı bekliyorduk.
Şarkı çalmaya başladığında ben de rakılara su katıyordum.
Eylem Aktaş'tan Fikrimin İnce Gülü
çalıyordu. Hepimiz bardakları kaldırdığımızda önce Ayça girdi lafa,
-"Yarım kalan hikayelere... " Mert konuştu, "Umut verip silenlere..." Bendeydi sıra. "Unutamayanlara..." Hepimiz birden kadehlerimizi birbirine tokuşturduğumuzda ben boğazımı yakmasına rağmen üç büyük yudum almıştım. Ayça'nın bardağı zaten yarımdı bu yüzden iki küçük yudum alarak suratını buruşturdu. Mert bir bardak rakıyı teklediğinde şaşkınlıkla ona baktım. O da bana baktığında ikimiz aynı anda kahkaha attık. Umarım günün sonunda sarhoş olup kendimi rezil etmezdim. Dört kadehte sarhoş oluyordum o yüzden üç bardaktan fazla içmemeye karar verdim.15 dakika sonra.
Başım aşırı derecede dönüyordu. Üçten fazla içmeyeceğimi söylemiş olmama rağmen beşinci bardağımı içiyordum. Ayça ilk doldurduğu yarım bardağı bile bitirmemişti. Mert'inkini saymamıştım ama o dört bardaktan fazla içmişti. Mert hiçbir tepki vermiyordu. Sanırım ne kadar içse de sarhoş olmayan tiplerdendi. Ayça'nın aslında yanlışıkla açtığı ama benim durmasını istediğim şarkıyı bağırarak söylemem ikisinin de bana gülmelerine neden oluyordu ama umrumda değildi.
Patlat bi şarkı, koy bir kadeh
İçiyoruz yine bu gece.
Her şeyi boşver çal bu gece
içiyoruz yine bu gece...Şarkı değişti. Ben halen daha durmuyorum, üstelik sandalyenin üzerine çıkmış dans ederek şarkı söylüyordum.
-"İn aşağı düşeceksin."diyen endişeli ses Mert'e aitti. Çalan şarkı neyse ona göre ayaklarımla ritim tutuyor ve belimi kıvırtıyordum. Ve şimdide İbrahim Tatlises den Kara üzüm habbesi çalıyordu. Midem bulanmaya başlasada umursamamıştım. Tekrar şarkı değiştiğinde yorgunluktan ölüyordum. Artık inmem lazımdı. Bir sorun var. Bu baş dönmesiyle yer akar suya dönüşüp ayaklarımın altından kaydığı için inemezdim. Sandalyenin tepesine oturmaya karar verdiğimde Ayça elindeki telefonla beni çekiyordu. Oturdum. Keşke oturmasaydım. Sandalye ağır çekimde geriye doğru giderken attığım çığlıkla arkaya uçuvermiştim. Belim fena acıyordu. Mert endişeli bir şekilde yanıma diz çöktüğünde yerde kahkaha atan bana baktı. Beni kollarımdan tutup ayağa kaldırdığı sırada ben hâlâ katıla katıla gülüyordum. Ayça da otuz iki diş gülerek bizi videoya çekiyordu. Midemin bulanmasıyla banyoya koşmam bir olmuştu. Klozete tüm içimi boşalttıktan sonra elimi yüzümü yıkadım. Mert yanıma geldi. Kolumdan tutarak yürümeme yardımcı oldu ve beni yatağa bıraktı. Tarçın kokusu daha da çok sarhoş olmama neden oluyordu. Mert alnıma küçük bir öpücük bıraktı ve gitti. Ben de uykuya daldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sessiz Gece
DiversosYaşayan hiç kimsenin bilmediği bir yere gitmek isteyen kadın ve karşılaştığı adamın hikayesi.