13. Bölüm

36 5 11
                                    

İntiharlar kendimize duyduğumuz nefretten mi yoksa merhametden mi doğar?

Aşırı yorgundum. Mert başımda donuk gözlerle beni izlerken ayağa kalktı ve yatağımın yanındaki çekmeceyi açtı. İlk karşılaştığımızda beni getirdiği evdeydik. Elini uzatıp yavaşca günlüğümü aldı. Gözlerimin büyümesiyle yorgun bakışlarını yeniden bana çevirdi. Günlüğün arkasını çevireceği sırada elinden düşürdü açılan rastgele bir sayfaya baktı. İzin ister gibi bana döndüğünde başımı istemeyerek de olsa olumlu anlamda salladım. Ben izin vermesem bile Mert onu bir şekilde okuyacaktı. Hangi sayfasını açtığını aşırı merak ediyordum.
Okurken kaşlarını öyle bir çatmıştı ki sinirden seğiren kasları elinin titremesine neden oluyordu. Defteri birazdan yırtacak kadar sinirlendiren o sayfayı aşırı merak etmiştim.
-"Arkanı dön!" diye haykırdığında aniden yerimden sıçradım.
-"n-ne?" dediğimde sayfayı hızla bana çevirdi. Babamın bana yaptığı işkencelerden birisini okumuştu. Buna bile bu kadar sinirlendiyse kim bilir diğer sayfalarda neler yapardı.
Sırtımı döndüğümde dokunmak için izin istemeden elini belime attı. Tşörtü kaldırdığını hissettiğimde bedenimi kaplayan korku ve gerginlik onun sıcak elleriyle rahatlıyordu. Dokunduğu yeri ateşe çeviren sıcaklığı daha da gerilmeme neden oldu. İnce uzun parmaklarını kemerin, bıçağın, sıcak su yanıklarının ve daha birçok işkence aletinin iz bıraktığı yaralara sürdü. Elini çektiğinde tşörtümü de indirdiğini anladım. Arkama döndüğümde bana acıyan bakışları ve sinirden kasılan bedenini görebiliyordum. Uzanıp ellerine dokunduğumda gözlerimiz kesişti. Dokunduğu yerleri iyileştirme yeteneğinden neden bu kadar geç haberdar olmuştum. Belki babamın ve annemin saramadığı yaraları Mert sarardı.
-"Merak etme acımamıştı zaten... " Dediğimde dolan gözlerime büyük bir merhamet ile baktı.
-"Neden gerçekleri gözlerine baktığımda anlayamıyorum?" Hırıltılı çıkan bir sesle söyledikleri yutkunmama neden oldu.
Burnumda hissettiğim sıcak sıvı ve Mert'in çatılan kaşları bu soruya cevap vermeme engel oldu. Elini elimden çekip çeneme koymasıyla cebinden çıkardığı mendili burnuma bastırması bir olmuştu. Ağzıma gelen aynı sıcaklıktaki sıvı ve kan kokusu midemi bulandırmaya başlamıştı. Nefes alış veriş hızım değiştiğinde boğazımdan da hırıltılı sesler gelmeye başlamıştı. Mert,
-"Ayça ilaçlar!" diye bağırdığında artık nefes alamıyordum ve öksürmeye başlamıştım. Son öksürüğümde Mert'in gri sweatshirtüne bulaşan kan paniklememe neden oldu. Ayça elinde tuttuğu şırıngayla bana doğru geliyorken gözlerim de kararmaya başlamıştı. Mert her ne kadar  'aç gözlerini , ses ver ' diye bağırsada konuşacak durumda değildim. Artık tamamen gözlerim kapandığında koluma yapılan iğnenin acısını hissetmiyordum.

-"Doğum günümmü bu gün benim?"
-"Evet bu gün senin doğum günün..."
Tüm çocuklar gibi hediye beklemek hiç haddime değildi.
-"Ne o bir şey mi bekliyorsun?"
-"Hayır baba varlığın yeter." Yetmiyordu bana babalık yapmıyordu. Bana acıdan başka hiçbir şey vermiyordu. Aradığım mutluluk hiçbir zaman uğramamıştı bu eve.
Odanın kapısını kapattı ve dışarı çıktı. On dakika sonra tekrar içeri girdi. Önce ışıkları kapattı. Sonra ellerimi açıp bir oyuncak bebek bıraktı küçücük avuçlarıma. İlk başta korktum. Sonra bir mum yandı. Bu sessiz gecede yanan bir mumun ve arkasındaki korkunç yüzün bir sesi vardı sanki.
Yanıldım.
O ses mum ve korkunç yüze ait değildi.
O ses benim çığlıklarımdaydı, o ses benim göz yaşlarımdaydı, o ses bu şehirde aradığım ruhumdan çıkıyordu, o ses ilk hediyem olan bu bebekten geliyordu.
Mum önce bedenimde yandı, sonra hayallerimde ve en son ruhumda yandı. Mumun rengi siyahtı. Onun kalbi gibi...
O kocaman ellerinde tuttuğu mumu çıplak bacaklarıma damlattı sırayla. Her defasımda acıyan canım artık pes etmiş gibiydi. Susmuştu çığlıklarım. Sonra o ruhumda yanan mum söndü. Her damlada bin göz yaşı.
-"Mutlu yıllar..." Hıçkırarak ağlamaya başladığımda önce bebeğimi aldı elimden. Sonra ateşle buluşturdu bebeğin ellerini. Ellerinin arasında sanki ben vardım. O ateş bendim. Kafamı eğdim ve çıplak bacaklarıma baktım. Kafamı kaldırıp,
-"Baba üşüyorum." Dedim. Zevk alır gibi kıvrıldı dudakları.
Üşümüyordum sadece ellerini tenime değdirmesi acıtıyordu canımı.
-"Şimdi ısınacaksın güzel kızım." Dudaklarındaki pis gülüş sadece bana acı çektirirken değişmiyordu.
Mumu bebekten uzaklaştırıp tekrar tenime damlattı. Dokunmasından daha az acıtıyordu bu sıcaklık.
Kemerini çılardığında kafamı kollarımla sarıp dizlerimi karnıma çektim. Sırtıma değen soğuk deri kemer acıyla inlememe neden oluyordu.
Artık tamamen bırakmıştım bağırmayı çünkü sırtıma değen kemerler o kadar çok canımı acıtmıştı ki artık hissetmiyordum.
Siyah mumda ısttığı bıçakla sırtıma bıraktığı izler bu günü hiç unutmamam içindi. Severek de bir anı bırakabilirdi bu yorgun ruhuma. Belkide acı değil, sevgi dolu dokunuşlarla hatırlatırdı kendini.
Beni hiç mi sevmedin baba?

Kimse sesimi duymamıştı o gün. Mert'in okuduğu sayfa da buydu işte. Uyurken sırtımda hissettiğim eller Mert'e aitti ve babamın aksine acı değil huzur veriyordu. Gözlerimi yavaşca açtığımda iki çift göz karşıladı beni. Elini hızla çekti bedenimden. Ellerimi kafamın altına koydum ve çatık kaşlarına bakıp gülümsedim.
-"Hiç uyumadın." Bu sefer daha çok kaşlarını çattı ve bana cevap verdi.
-"Sen uyuduğunu düşünüyorsan yanılıyorsun çünkü kabus görmeyi uykusuz kalmaya yeğlerim."
-"Ben kabusların gerçeğini yaşadım. O kadar kötü gelmiyor o yüzden. Keşke kabus olsaydı..." dediğimde yutkunduğunu görebildim. Gözlerinin altındaki morlukların sebebiydim.
-" Belki sen de benimle uyursan kabus görmem." Fazla mı cesaret gelmişti ne?
Dudakları kıvrıldığında yalandan kaşlarını kaldırıp gözlerini büyüttü.
-"Seninle mi uyuyayım?" Böyle söyleyince de garip oluyomuş biraz.
-"Şey yani istersen tabi-"
Demiştim ki elleriyle ağzımı kapatıp sessizce arkasını gösterdi. Ne ara salona geldiğimizi bilmiyordum. Tek bildiğim hasta olduğumdu. Hastalığımın ne olduğunu dahi bilmiyordum. Mert'in arkasındaki koltukta sessizce uyuyan Ayça'yı görünce yüzümde bir tebessüm oluştu. Sessiz hareketlerle ayağa kalktı ve yanıma uzandı.
Bu koltuk neden bu kadar dardı? Ben mi kilo almıştım? Mert bedenini bedenime yapıştırıp yanıma uzanmıştı. Elinin birini belime koyduğunda içimi kaplayan heyecan şimdiye kadar neredeyse hiç yaşamadığım bir duyguydu. Aklıma gelen şeylerin saçmalığı yüzünden sessizce kıkırdadığımda kaşlarını yine çatan Mert ,
-"Yine ne oldu?" diyerek bana bakıyordu.
-"Hiiç öyle bişey geldi de aklıma." dediğimde onun da benim gibi güldüğünü gördüm. Çok güzel gülüyordu. Telefon melodisiyle elini cebine attı ama çalan telefon Mert'e değil Ayça'ya aitti. Anında gözlerini açan kadın karşısında bizi sarmaş dolaş gördünce büyüyen gözlerine hakim olamadı tabii. Mert ile aynı anda ayağa kalkmaya çalıştığımızda koltuktan düşüp üst üste yapışmıştık. Mert altta ben üstünde salonun tam ortasında uzanıyorduk. Ayça'nın büyüyen gözleri mümkünmüş gibi daha da açıldığında Mert'le aynı anda birbirimize baktık. Burunladımız birbirine değdiğinde nefesini yüzümde hissediyordum. Yanaklarımın aldığı renkten daha kırmızı bir renk olduğunu düşünmüyorum. Yandan açılan flaşı bile umursamadan donuk gözlerle birbirimize bakıyorduk.
Mert,
-"Burnun çok güzel bunu az önce daha yakından fark ettim ama artık zahmet edip kalksan mı ki üzerimden?" Ninni gibiydi tüm kelimeler.
-"Hı?" Yüzüne bakarken tam bir aptala benzediğimi biliyordum. Olsundu. Beni böyle kabul ederse etsindi yani.
-" Diyorum ki biraz daha böyle durarsak yanlış anlaşılacağız."
-"Haaa" deyip ayağa kalkacağım sırada bu sefer de ayağım takıldı. Mert'in üzerine düştüğümde az önce değen burunlarımız yerine bu sefer değen dudaklarımız olmuştu. Ayça'nın kahkaha sesi, Mert'in kasılan bedeni ve patlayan bininci flaşın sesi açıkcası pek de umrumda değildi. Yavaşca dudaklarımı dudaklarından ayırdırdığımda kısılan gözleri gözlerimin en ama en içine bakıyordu.
-"Artık yanlış anlaşılacak bir şey kalmadı ortada... "
Beynim çalışmayı bırakalı tahminen kaç dakika olmuştu?
Artık dayanamayan adam tek hamlede beni altına aldı. Artık ben altta, o üstümde idi.
-"Bakışlarıma karşılık güldüğünde yavaşca üzerimden kalktı. Ayça gülmekten yerlerde sürünürken ben iki kolum yanlarımda açık saçlarım etrafıma dağınık öylece kıpırdamadan uzanıyordum.
-"Yine mi kriz geçirdi ne?"diye gelen Ayça'nın sözcüklerini zorla seçebilmiştim kahkahalarının arasından. Tam şu anda yer yarılsaydı da içine girseydim keşke. Mert elini uzattığında Ayça gülerek,
-"Sen onun üzerine düşersen bu sefer iç organlarınız da birleşir ve ben buna dayanamam." Mert duyduğu şeyden sonra hızla elini çekmişti. Bu da benim kahkaha atmama neden olmuştu. Önce kaşlarını çattı sonra o da bizimle birlikte gülmeye başladı. Hep beraber katıla katıla gülüyorduk. Uzun zamandır bu kadar eğlendiğimi hatırlamıyordum. Saatten , yerden, konumdan habersiz saatlerce güldük. Mutluluk kısa zamanda tanıdığım ve evim olarak kabullendiğim bu sıcak ortama uğramıştı ilk defa...

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin