10. bölüm

44 4 3
                                    

Kabus bitti mi? Bitsin artık. Lütfen.
On yaşındaydım. Annemin eve çağırdığı ama benim kim olduklarını bilmedğim misafirlerle silahcılık oynuyorduk. Önce benim odamda birden yirmiye kadar sayıyorduk sonra diğer saklananları bulup öldürüyorduk. Oyundaki tek kız bendim. Sıra içlerinden en büyük olana gelmişti. Aramızda tahminen beş yada altı yaş vardı. Saydıktan sonra yanıma geldi. Ben oyun kuralları gereği beni öldürmesini bekliyordum. Ama o yanıma oturdu. Ensemi sıkıca tuttu ve dudaklarını önce boynuma sonra dudaklarıma değdirdi. Hareket etmiyordum. Edemiyordum. Bana ne yaptığı hakkında hiçbir fikrim yoktu. Karanlıktı. Mutfak kapısının arkasında oturmuş filmlerde de böyle şeylerin olduğunu ve bunun bir sorun yaratmayacağını düşünüyordum. Keşke daha erken anlasaydım. Kapı arkalarından ve on rakamından nefret ediyorum. Çünkü kabuslarımın en büyük kısmı olan, uykularımı kaçıran , çocukluğumdan ve benden nefret etmemi sağladı. Hatırlamaya çalıştım. Hatırlamaya çalıştıkca kafayı yiyecek gibi oluyordum. Kimseye hiçbir şey söyleyemiyordum. Çocuk olduğum için inanmazlardı ki zaten. Bazen çocuklar onları korumaya çalışan bir ağabey veya ablaya ihtiyaç duyarlar ama söyleyemezler. Çünkü korkarlar. Ben babamdan korktum. Babamın bana yaptıklarından. Ben annemden korktum. Bu hayattaki tek sevdiğim insan olan annemin de benden nefret etmesinden korktum. Beni istememesinden. Şu anda yine aynı kabusu görüyorum. Ne sesim çıkıyor ne de nefes alabiliyorum. Bazı kadınlar için güvenli bir yer yoktur. Hiç olmamıştır. Bu yaşıma kadar olmadıysa bundan sonra da olamaz zaten. Benden çaldıkları şey uykularım, rüyalarım, hayallerim ve en önemlisi de çocukluğumdu. Tabikide daha kötü şeyler yaşayanlar var. Çok sıkıntılar çeken kimsesi olmayan insanlar... Ben kendimden eminim ki eğer daha fazlasını yaşamış olsaydım şu an çoktan ölmüştüm. Kaan yaşıyor olabilir di. Kabuslar başlayınca asla bitmiyor.

Gözlerimi aralamaya başlamıştım. Yüzüme çarpan güneş gayet huzur vericiydi. Mert'in sesini duydum.
-"Günaydın."
-"Günaydın."
-"Gece birşeyler sayıkladın ama anlayamadım." Kabuslar...
-"Ben konuşurum öyle ara sıra takma."
-"Rüya mı gördün?"
-"Hatırlamıyorum." Yine kaçıyordum. Kaçtığım yere kadar da kaçacaktım. Mert zaten ısrar etmezdi çünkü anlamıştı anlatmak istemediğimi. Kafasını tamam anlamında salladı.
-"Ne yiyoruz kahvaltıda?" Dünyanın en saçma sorusunu az önce açtığı konuyu kapatmak için sorduğunu ben de biliyordum.
-"Bilmem Ayça kalkmadı mı ona soralım."
-"Kalktı bizi bekliyor du o da zaten mutfakta."
Önce banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım. Yüzüme baktığımda göz altlarımın morardığını ve saçlarımın dağıldığını farkettim. Hızlıca saçlarımı taradıktan sonra mutfağa geçtim. Ayça'nın oda servisinden getirdiği yiyeceklere baktım. Gerçekten canım istemiyordu. Ama yinede ayıp olmasın diye yanlarına geçtim. Ayça'nın dün söylediği şeyler gerçek miydi rüya mıydı bilmiyorum. Kafamı kaldırıp Ayça'ya baktım, "Kaan ölmedi mi?" diye sordum. O kadar duygusuz, bitmiş ve yorgun hissediyordum ki ikiside bana şaşkınlıkla bakıyordu.
-"Dün gece morga indim. Gördüm yüzünü emin oldum. Ölmüş... "
-"İşte ölüsünden değil dirisinden."derken çatlımı peynire yönlendirdim. Bu konudan bu kadar sakın ve umursamaz konuşuyor olmam beni de hayrete düşürdü. Sadece bir çatal peynir yedikten sonra sigarama uzandım. Mert önce pakete sonra bana baktı. Aç karna sigara içmeme kızıyordu ama gerçekten canım hiçbirşey istemiyordu. Bakışlarımdan da anlamış olacak ki kafasını tamam anlamında salladı. Mert'in çalan telefonu sessizliği bozdu. Kaşlarını çatarak telefonu eline aldı ve mutfaktan çıktı. Ayça elinde telefonla haber sitelerine bakarken birden gözleri büyüdü. Mert içeri girdiğinde ikiside bana bakıyordu. Kafamı ne var anlamında salladım. Ayça,
-"Yok daha görmemiş."
-"Neyi?"
-"Yok cidden görmemiş."
-"Neyi görmediim?"
-"Telefonu eline hiç almıyor musun?"
-"N'oluyor lan!"diye bağırdım. En sonunda kafayı yedirttirdiler. Ayça telefonu bana uzattı. Ankara haber kanlının paylaştığı bir fotoğraf ve altındaki açıklama az sonra sinir krizi geçirmeme neden olabilirdi. Fotoğrafta beni kaçırdıkları günün dört saniyelik kamera kaydı vardı. Altında ise Dün gece öldürüldüğü söylenilen Kaan Karanlık ve kardeşinin kimliği belirsiz bir kadını kaçırıp işkence ettikten sonra kızdan kurtulmak için evi yakmaya çalıştı. Yazıyordu.
-"Bu işin peşini bırakmazlar." dedi Mert.
Nefesimi sesli vermiştim. Ayça, "Bizimkilerden tüm kamera kayıtlarını aldım, zaten diğerleri de patlamada kayboldu." Parmak izi gibi birşey bulamazlardı. Geriye sadece pis herif kalıyordu.
-"Eğer pis herif olanları söylerse sıkıntı çıkar... "
İkiside beni onayladı.

2 saat sonra.

Ayça balkonda kahve içiyor, Mert de salonda telefonla konuşuyordu. Ben de odamda oturmuş günlük yazıyordum. Günlük eskiden annemindi. Şimdiye kadar hiç açıp okumamıştım. Annem hep saklardı bu günlüğü benden. Ben öldükten sonra okursun güzelim. Derdi hep. Ama ben bir kere bile cesaret edip açmamıştım o sayfaları. Zaten sadece dört sayfa doluydu. Beşinci sayfada annemin benden ayrıldığı gün yazıyordu. Ben yazmıştım. O yaşıma rağmen harfleri ve kelimeleri eksik eksik yazarak doldurmuştum o sayfaları. Ben sadece iki sayfa yazmıştım. Birincisi annemin ölümü. İkincisi on yaşım... Şimdi sırada üçüncü sayfa vardı. Kalemi elime aldım. Önce tarih attım. Sonra sanki benden başkası benim hayatımı anlatıyotmuş gibi yazmaya başladım.

Deniz kızı ilk defa bu kadar güvendeydi. Artık korkuları azalmış ve yanında ona sahip çıkan birileri doğmuştu. Deniz kızı ilk defa özgürlükle tanıştı. Kabusları gerçek olmayacak. Gerçek olanlar kabusa dönüşmeyecek. Yaşadıkları onu daha da güçlendirecekti.

Küçükken havuz deniz veya o tarz bir yere girdiğimde deniz kızına dönüşeceğime inanıyordum. Ben ne kadar büyürsem büyüyeyim, yıllar ne kadar çok geçerse geçsin hep on yaşımda kalacaktım. Hep o zamanki çocuk olacaktım. Ruh ona yapılanları unutur ama beden asla unutmazdı. Zaten büyümeye de niyetim yoktu.
Sayfanın altına deniz kızı yazdıktan sonra defteri kapattım ve çekmeceye koydum. Tüm eşyalarımı Mert'in adamları dün gece biz evden çıktıktan sonra getirmişti. Kapı tıkltıldı.
-"Gelebilirsin." Ayça içeri girdi,  kapıyı kapattı. Kapıya yaslandı ve kollarını bağladı.
-"Sana soru sormaya geldim."
-"Soor."
-"Kaçırıldığın günün kamera kaydını sızdıran kişiyi bulmam gerekiyor. Herhangi bir düşmenın ya da o gün gördüğün başka birisi oldumu?"
-"Hayır yok."
-"Bidaha düşün."
-"Eminim de ne oldu bir şey mi buldun?"
-"Hayır." kısa ve net bir cevap. Tekrar dudaklarını araladı ama hiçbir şey söylemeden kapıyı açtı ve gitti. Çok sıkılmıştım. Duşa girdim ve yatmaya karar verdim.

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin