15. Bölüm

35 3 4
                                    

Karşımda kızıl saçlı elinde kanlı bir hançer olan kız ve tam karşısında da Mert vardı. Devasa cam bir fanusun içinde Nisa ve bir adam elleri bağlı bir şekilde oturuyordu. Tek sorun adamın kalbinden akan kanlar ve hâlâ yaşıyor olmasıydı. Mert kızıl saçlı kıza bakıp,
-"Gizem neden yaptın bunu?" diye sordu ruhsuzca.
-"Seni neden ilgilendiriyor bu kadar?"
-"Çünkü öldürdüğün adam benim sevgilimin ağabeyi."
-"Ee ne olmuş benim de sevdiğim adam kendisi." Gizem sevdiği adama mı yapmıştı bunu? Nisa'nın sadece elleri bağlıydı. Abisinin ağzı da bantlıydı. Nisa abisine bakıp ağlamaya başladı. Mert'e döndü ,
-"Senin neden Nisa'ya bu kadar çok değer verdiğini anladım."
-"Sormasam da söyleyeceksin."
-"Çünkü sen zamanında annen ve babandan asla ilgi almadın, onların birbirlerini sevdiklerini hiç görmedin, seni hiçbir zaman istemediler-"
-"Kes şunu!"
-"Bu yüzden sen bu ilgi, şefkat ve o birsürü saçma romantizm leri Nisa'ya göstermeye çalışıyorsun yani anlıyorum seni-" Gizem lafını bitiremeden Mert saçlarına yapışmıştı. Gizem elindeki hançeri Mert'e saplayacaktı ki Mert son anda refleksleri sayesinde onun elini tutmayı başardı. Elinindekini almak için Gizem'in parmağını büken Mert kemik kırılma sesini duyduğunda Gizemi iteklemişti. Yerde acı içinde kıvranan kızıl ,bakışlarını Nisa'nın yanındaki adama çevirdi,
-"Bel ki de mahşerde kavuşuruz be Efe'm..."
Yerden aldığı hançeri tek seferde kalbine sapladı. Efe gibi kalbinden almıştı yarayı... Mert şaşkınlıkla ona bakıyordu. Koşarak herkesi içeride bırakıp dışarı attı kendini Mert. Kaçmak ister gibiydi. Dışarısı orman, yemyeşil ve ıssızdı. Ağaçların arasında koştukça kafayı sıyıracak gibi oluyordu. Delirdiğini sanıyordu. Karşısına Ayça çıktı. Ondan bile kaçtı. Sonra dizlerinin üzerine çöktü ve sessizce beklemeye başladı.

Yanaklarımda hissettiğim ellerle sıçrayarak uyandım. Mert başımda endişeyle beni izliyordu. Ter içindeydim. Bu nasıl bir kabustu böyle?
Mert'e sarıldım. O da kollarını şefkatle bana doladı.
-"Yine mi kabus gördüm sen bakayım?"
-"Hastalandığımdan beri neden sürekli başımda bekliyorsun?"
-"Ne oldu beni görmekten rahatsız mı oldun? "
-"Hayır hayır sadece uykunu uyumalısın benim bir şeyim yok yani iyiyim ben istersen gidebilirsi-"
-"Susman için ne yapmalıyım geveze kadın? "
Gözlerimi kocaman açtığımda zaten susmuştum. Ama eğer beni öperek susturmak isterse tabiki de sabaha kadar konuşurdum.
-"Aklından ne geçiriyorsan açıkca söyleyebilirsin." Sanırım bunu düşünürken bile yanaklarım kızarmıştı.
Bakışları dudaklarıma kaydı. Hızla etrafıma baktım.
-"Ne oldu?"
-"Ayça yok değil mi? Bir gülme krizi daha çekemem valla."
Mükemmel gülüşüyle kısılan gözleri kalpten gitmeme neden olacaktı.
Elimin üzerinde gördüğüm böcekle çığlık atmam bir oldu.
-"MEEEEERT!" diyerek tam üzerine çıktığımda kollarımı da boynuna dolamıştım.
-"NEREDE, NEREYE GİTTİ O ŞEY!"
O benim aksime gayet sakin konuşuyordu,
-"Ney nereye gitti, ne oluyor Yağmur?"
-"BÖCEK!"
-"Bağırma yok böcek falan."
-"Gördüm be adam yalan mı söyleyeceğim"
Burnumda hissettiğim kaşıntıyla gözlerimi şaşı yapıp burnumun ucunda baktım.
Mert şu anda beni kurtarmak yerine gülüyordu. Üzerinde tepiniyordum fakat kollarımı tutuyordu. Yandan burnuma üfledi ve böceği uçurdu. Rahat bir nefes aldığımda hâlâ bana gülen adama öldürecek miş gibi bakıyordum.
-"Neden bu kadar korkuyorsun o küçücük şeyden?"
-"ALERJİM VAR ÇÜNKÜ APTAL!" tabikii de yalandı. Kendimi onun yanında güçsüz göstermemek için uydurduğum yalanı tek kaşı havada karşıladı.
-"Böceğe alarjin var?"dedi soru sorar gibi. Bu arada ben hâlen daha Mert'in üstünde oturuyordum.
-"Evet niye bu kadar şaşırdın?"
-"Yok canım şaşırmadım da yani-"
Tek seferde beni altına aldı. Hızlanan kalbimin sesi yan odadan bile duyulacak kadar fazlaydı. Kollarımı tutup iki yana açtı ,dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı.
Tam gözlerimi kapatacakken,
-"KAFANDA BÖCEK VAR!" diye bağırdı.
Attığım çığlığı sağır sultan da duymuştur. Kollarımı tutmakta zorlanıyordu çünkü altında tepiniyordum. Hâlâ güldüğünü gördüğümde eşşek şakası yaptığını ve az sonra son duasını edeceğini biliyordum.
Ani bir hareketle bedenimi zorlayarak kaldırdım ve tam burnunun üzerine kafa attım. Geriye doğru düşen adam hem gülüyordu hemde burnundan akan kanları durdurmaya çalışıyordu. Bu sefer de ben onun üzerine çıktım. Bedeninin kasıldığını hissedebiliyordum.
Dudaklarımı dudaklarına yaklaştırdım.
-"Çen büyüdün de bana şaka mı yaptın çen"
Nefesimi bilerek yüzüne üflüyordum.
-"Sana birazdan bana kafa atmanın bedelini ödeteceğim."
-"Hımmm nası olacakmış o?"
Elini boynuma attı ve beni kendine çekti. Dudaklarımız birbirine değdiğinde içimde kelebekler uçmuyor horon tepiyordu.
Dudaklarımız isyan ederek nefes nefese ayrıldığında,
-"Bana hep bedel ödetebilirsin." dedim.
Dudağının bir tarafı yavaşca kıvrıldı.
-"Asıl bedel bu değildi."
Tek hamlede beni altına aldı.
-"Yeter artık başım döndü bi alt bi üst yerinde dur be adam."
-"Tamam bundan sonra ben üstte olurum."
Bir telefon melodisi odanın içini doldurdu. Mert gözlerini kapatıp nefesini sesli vermişti.
Üzerimden kalktı ve telefonu kulağına götürdü. Arayan Ayça idi.
-"Bulduk çocuğu şimdi karakola götürüyoruz."
-"Tamam bir şeyi varmıymış?"
-"Yok tam zamanında gittik."
-"Tamam." dedi ve telefonu kapattı.
Ben sormadan direk,
-"Seninle beraber kaçırılan çocuk." diye bir açıklamada bulundu.
-"Ben acıktım." dedim nerden çıktı bilmiyordum. Sanki günlerdir yemek yemiyo muşum gibiydi.
-"Tamam hadi hazırlayalım bir şeyler."
Kalktık ve mutfağa yemek hazırlamaya gittik.

Tıka basa doymuştum. Kapı çaldı ve Ayça da gelip ona ayırdıklarımızı yemeye başladı.

Sessiz GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin