5. Bölüm | Kavga

392 18 20
                                    

Savaş'ın Anlatımıyla;
Masada, okula ve evime saldıran o saldırgan için araştırma yapıyordum. Neredeyse tüm kamera kayıtlarını inceledik ama hiç birine kendini yakalattırmamış. Çok profesyonel bir şekilde kaçmaya devam ediyor. Hiç bir şekilde göremediğimiz için de bir araştırma yapamıyoruz. Adını, soy adını öğrenirsek her şey ortaya çıkar ama kimliğini de bir türlü tespit edemiyoruz.

"Savaş, seni amir Fatih çağırıyor, seninle konuşmak istediğini söyledi" dedi burada çalışan biri. Tamam anlamında kafamı salladıktan sonra oturduğum yerden kalktım ve amirin odasına gittim. İçeride bilgisayar ile ilgilenmekle meşguldü. Beni görünce kafasını bilgisayardan kaldırdı.

"Amirim, beni çağırmışsınız" dedim kapıdan.

"Evet Savaş, gel şöyle" dedi eli ile karşıdaki sandalyeyi göstererek. Dediği sandalyeye oturdum.

"Sorun nedir amirim?" Diye sordum. Amir burnunun ucunda duran gözlüğü eli ile çıkarıp masaya koydu.

"Savaş, dün ki saldırı anında neredeydin?" Diye sordu. Kaşlarımı çattım. Böyle bir soruyu neden soruyordu, anlamamıştım.

"Olay yerindeydim amirim" dedim.

"Onu bizde biliyoruz. Tam olarak neredeydin?" Dedi gergin bir ses tonuyla.

"Eşimin. Panik atağı var, o yüzden o sıra onun yanına gitmem gerekti" Diye açıkladım. Yüzü daha da ciddileşti.

"Senin görevin karını sakinleştirmek mi, yoksa çevre de ki vatandaşların can güvenliği mi?!" Diye bağırdı. Böyle bir tepki vermesine bir anlam veremiyordum.

"Amirim, o sıra eşimin yanında olmam gerekti, oldum" dedim sakin kalmaya çalışarak.

"O sıra eşinle başka bir sağlık görevlisi ilgilenemiyor muydu da sen ilgilendin?!
Bu aralar işini hep aksatıyorsun Savaş, saldırganı da bulamadın zaten! Sen ne işe yarıyorsun ki?!" Diye bağırdı. Kaşlarım istemsizce çatıldı.

"Amirim, ne demek istiyorsunuz, pek anlayamadım?" Diye sordum. Burnumdan solumaya başlamıştım. Sinirlenmemek için kendimi tutmaya çalışıyordum.

"Demek istiyorum ki hiç bir şeyi beceremiyorsun! Burada kalmanın bir anlamı yok artık! Senin yüzüne hep işler aksadı. Şimdi eşyalarını topla, defol git burdan!" Dedi bağırdı. Sinirle oturduğum yerden kalkarak dışarıya çıktım. Kapıyı hızla kapattığım için arkamdan bana bağırdı. Onu duymadan ceketimi ve bilgisayarımı alarak hızla karakoldan uzaklaştım. Daha fazla burda kalırsam hoş olmayacaktı. Şu Dilan denen elin kızı yüzünden az önce işten atılmıştım. Yok panik atakmış, yok korkuymuş! Burnumdan soluyordum adeta. Hızla eve gitmek için arabaya bindim...

Dilan'ın Anlatımıyla;
Okuldan yeni gelmiş, akşam için yemek hazırlamakla meşguldüm. Kapının anahtar ile açılma sesini duydum. Savaş gelmiş olmalıydı. Çok geçmeden mutfağa girdi, masanın üzerinde duran şu dolu sürahiden kendine şu doldurup içti. Çorbayı karıştırdığım kaşığı bırakıp Savaş'a döndüm.

"Hoşgeldin" dedim çekingen bir sesle. Savaş'ın keskin o bakışları beni korkutmaya yetmişti.

"Bir, sorun mu var?" Diye sordum. Salona yönelmişken tekrar bana döndü.

"Çok mu umurunda sanki?!" Diye bağırmasıyla irkildim. Neden böyle bir tepki veriyordu anlamış değildim.

"Ben, ben sadece sormak istedim" dedim çekinerek.

"Sen mümkünse bana hiç bir şey sorma! Anladın mı beni, sen hiç bana bir şey sorma! Sen zaten kendinden başka kimseyi düşünüyor musun! Ya sen kendi hastalığından sorumlu olduğun çocukları bile korumadın be! Sen daha bana neyi soruyorsun?!" Diye bağırdı. Nefes alışverişlerim birden hızlandı. Benimle yüksek sesle konuşmaması gerektiğini bildiği halde neden böyle davranıyordu? Yumruklarımı sıktım. Bu şekilde sakinleşmeye çalışıyordum.

KALBİMİN SAHİBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin