2. Bölüm | Sözlenme

469 19 0
                                    

Odamda çocukların ödevlerini hazırlamakla meşguldüm. Kapı açılmasıyla hızla ayağa kalktım. Gelen annemdi. Evet odaya anne veya babam geldiği zaman ayağa kalkmam da bir kural.

"Hadi aşağıya in. Baban seni bekliyor" dedi elindeki kahveyi yudumlayarak. Onaylar şekilde kafamı salladım. Odadan çıktı. Hemen peşinden bende çıktım. Babam oturma odasında kahvesini yudumlamakla meşguldü. Önüne geçtim. İki elimi önde birleştirdim. Kafam yere eğikti. Babamın yüzünü görmüyordum. Çünkü görmek istemiyorum.

"Kız. Hadi iyisin, seni evlendiriyoruz" dedi. Kaşlarımı çattım. Ne evlenmesi?!

"Akşama gelirler. Hadi gitte hazırlan" Diye devam etti. Şaşkınlığımı koruyamıyordum. Nereden çıkmıştı bu şimdi. Daha kiminle evleneceğimi bile bilmiyordum.

"N-ne nişanı, b-baba?" Diye sordum çekinerek. Sorarken sesim titremişti. Babamın kaşlarının çattığını, sinirlendiğini fark ettim.

"Senin bana soru sormak neyine?! Sana git hazırlan diyorsam, hazırlan!" Diye bağırdı. İrkildim. Gözümden düşen yaşları elim ile hızla sildim. Daha fazla itiraz etmeden, soru sormadan onaylar şekilde kafamı salladım.

Bir umut bekliyordum ama bu umutun evlenmek olmasını istemiyordum. Bundan bahsetmemiştim. Daha ismini bile bilmediğim, görmediğim, tanımadığım biri ile evlenecektim. Bu şaka gibiydi. İtiraz edemezdim. Sonu kötü olabilirdi. Tıpkı babama daha öncesinden itiraz ettiğimde olanlar gibi.

Odama çıktığım an hızla kapattım kapımı. Gözümden akan yaşlara engel olamıyordum. Ben evlenmek istemiyorum. Kim olduğunu bilmediğim biri ile evlenmek istemiyorum. Evleneceğim kişi hakkında kötü şeyler düşünüyordum. Düşünmek istemiyorum ama aklıma geliyor. En azından bu evde şiddet görmüyorum. Ya o evde..
Bu cümleyi tamamlayamayacağım. Merdivenlerden gelen tak tak terlik sesleri ile hemen yüzümü sildim. İçeriye annem girdi. Tek kaşı havada beni izlemeye başladı.

"Ay inşallah seni alan geri getirmez" Diyerek o kötü kahkahasını attı. İnşallah geri getirir beni. En azından evlenmekten kurtulmuş olurum.

"Neyse neyse. Hadi bir elbise filan giyde, saçını makyajını yaparsın sonra" Diye emir verdi. Giyinme dolabımı açtım. Elim ile sahte bir dolaşma yaptım kıyafetlerimin arasında. Bu durumu anlayan annem sinirle geldi ve kıyafetleri karıştırarak beyaz, balon kol bir elbise seçti. Yatağın üstüne fırlattı.

"Al bunu giy, bu idare eder" Diye emir verdikten sonra çıkmak için kapıya yöneldi. Hızla peşinden giderek onun kolunu tuttum. Gitmesini engelledim. Sinirle bana döndü. Tekrar yaşlar akmaya başladı gözlerimden.

"Anne lütfen. Lütfen konuş babamla vermesin beni lütfen! Söz veriyorum bir dediğinizi ikiletmem. İsterseniz üç gün boyunca yemek yemem anne lütfen!" Diye yalvardım, sanki kabul edecek gibi. Şans işte. Şans insana her şeyi yaptırabilir. Şansımı denedim.

"Zırlama kız! Misafirler birazdan gelecek, burada bana yalvarıyor hanımefendi! Giyinince çağır bana!" Diye emir verdikten sonra çıktı. Olmamıştı. İkna edemeyeceğimi bile bile ikna etmeye çalışmıştım ama kabul etmemişti. Evlenmek istemiyorum!

Üzerimi giyindikten sonra ellerim ile son kez göz yaşlarımı sildim. Derin derin nefes aldıktan sonra kapıya gittim ve dışarıda bekleyen annemin içeri girmesi için kapıyı açtım. Beni baştan aşağıya güzelce süzdü. Dudağını kıvırarak;

"Olmuş olmuş" dedi. Gözlerimi kaçırdım.

"Azıcık da saç makyaj bir şey yap. İşim gücüm var benim, aşağıda bekliyorum. Sende çok oyalanma" dedi ve terliklerini sürterek dışarıya çıktı. Göz yaşlarımı tutmaya çalıştım. Akmaması için içten içe dua ediyordum.

Makyaj masamın önüne oturdum. Her sabah okula giderken saçımı düzleştiriyordum. Okula giderken özenle hazırlanıyordum ama bu sefer özenle hazırlanmak istemiyordum. Saçımı sadece taradım ve bıraktım. Makyaj ise sadece hafif bir ruj, rimel(maskara) ve allık sürdüm. Göz yaşlarım akmaya devam ediyordu. Masamın üzerinde duran mendili alarak yaşlarımı sildim. Ne kadar ağlamak istesemde göz yaşlarıma engel olmaya çalışıyordum.

Aşağı kattan sesler gelmeye başladı. Gelmiş olmalıydılar. Onların seslerini duydukça daha çok ağlamaya başladım. Annem aşağıdan bana seslendi.

"Dilan! Hadi aşağıya gel kızım" dedi. Yüzümde acı bir gülümseme oldu. Annem hayatım boyunca bana bir kez kızım demedi. Ayrıca benimle hiç bu kadar nazik konuştuğunu da hatırlamıyorum. Şuan tamamen misafirlere oynuyordu. Tekrar göz yaşlarımı sildim. Ardından kapıyı açıp merdivenlerden aşağıya inmeye başladım. Resmen kaderime yürüyordum. Şaka gibi yaa! Lütfen eğer bu bir kabussa, bu kabustan biri beni uyandırsın. Çünkü gördüğüm tüm kabuslardan daha korkunç. Tabikii kabus değil!

Aşağıya salona indiğimde bir kez daha hayatımın şokunu yaşadım. İçeride gördüğüm yüzler beni şoke etmişti. İçeride oturan kişi bugün saldırıda bizim okula gelen polisti. Bu nasıl olur? Bunu gerçekten yapıyor olamazdı. Beni beğendiği için ailesi ile konuşup, zorla onunla evlenmemi istiyordu. İçeriye girdim. Daha fazla uzaktan onları izleyemezdim. Bir de bunun için laf işitmek istemiyordum.

"Hoşgeldiniz" dedim tebessüm etmeye çalışarak. Babası hoşbulduk diye karşılık verdi.

"Kızım hadi kahveleri getir" dedi babam. Hiç bir şey demeden mutfağa ilerledim. Hâlâ şokumu yenememiştim. Beni nasıl bulmuş olabilirdi ki?

Kahveleri hazırladıktan sonra içeriye tekrar girdim. Önce babasına, sonra ona verdim. Gözlerine bakmadım ama bana bakmadığını hissedebiliyordum. Bana bakmadan sakince kahvesini eline aldı. Anne ve babama da verdikten sonra sandalyeye oturdum. Küçük bir sessizlik oldu. Babası bana bakıyordu. Göz teması kurmaktan kaçındım. Babam beni süzdüğünü fark ettiği için buna bir son vermek adına konuşmaya başladı.

"Ee sizde eğer isterseniz Haluk bey. Hiç vakit kaybetmeden yüzükleri takalım, boşuna beklemeye gerek yok sonuçta" Diye teklifte bulundu babam.

"Tabikii" Diye onayladı. Ayağa kalktık. Polis yanıma geldi. Polis diye hitap ediyorum çünkü adını bilmiyorum. Hiç birbirimize bakmıyorduk. Haluk bey önümüze geldi. Yüzükleri taktık. Ben mümkün olduğunca göz temasından kaçınıyordum.

"Bir ömür mutlu olun çocuklar. Sakın birbirinizi üzmeyin" Dedikten sonra kırmızı ipi kesti. Babam ve annem alkışlamaya başladı. Aman ne hoş!

20 Dakika Sonra;
"E biz artık kalkalım Levent. Geç oldu. Nikahı da bir hafta sonra yapacağız madem. Hazırlıklara başlayalım" dedi Haluk bey.

"Tabi tabi" Diye onay verdi babam. Vedalaşma faslı bittikten sonra nihayet gittiler.

"Baba, bende eğer müsade edersen odama çıkıyorum" dedim, göz teması asla kurmuyordum. Kafam yere eğikti.

"İyi iyi git" Diye onay verdi babam bir kez daha. Hızla yanlarından uzaklaştım. Kapımı kapattıktan sonra göz yaşlarım 'bizim bu kadar sabretmemiz yeter' dercesine bir anda gözümden akmaya başladılar. Sakin değil, hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Zaten bu kadar sabretmeme ben bile inanamıyordum.

Aklımda ki onca soru benim psikolojimi bozmasına çok az kalmıştı. Sürekli düşündüğüm o sorular beynimi bulandırıyordu. Ya bir insan hayatında sadece bir kez gördüğü, sadece bir saniye bakıştığı bir insan ile neden evlenmek ister ki. Tanımadığı biri ile aynı çatı altında nasıl kalabilir ki? Ben mi geniş düşünüyorum bilmiyorum ama bu soruların hepsinin mantıklı bir cevabı olmasını bekliyorum. Umut istemiştim ama bu umut evlenmek değildi. Birinin beni bu cehennemden kurtarmasını istemiştim ama görücü usulü evlendiğim birinden bahsetmemiştim...

KALBİMİN SAHİBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin