24. Bölüm | Sinir Krizi

65 4 0
                                    

Saatlerdir telefonlarımız elinde Savaş ve abimden mesaj bekliyorduk fakat hâlâ bir haber yoktu. Sinirle ayağa kalktım, askılıkta duran montumu üzerime giydim. "Yenge nereye gidiyorsun?" Diye sordu Pelin telaşla. "O Filiz denen kadınla bir de ben konuşucam" dedim ayakkabılarımı giyerken. "Yenge yapma lütfen, abimler konuşmuş zaten" dedi Pelin. "Bekleyemem Pelin, bekleyemem! Savaş eve geldiğinde, sakın benim oraya gittiğimi söyleme, onlardan önce dönerim zaten" dedim evden çıkarken. Arkamdan "Yenge!" Diye bağırdı ama aldırış etmedim. Hemen bir taksiye binip karakola gittim. Kısa süre içerisinde karakola vardık. İçeride gördüğüm ilk kadını durdurdum. "Pardon, Filiz diye bir kadın getirilmiş buraya, onu görebilir miyim?" Diye sordum. "Siz neyi oluyorsunuz?" Diye sordu kadın kaşları çatık bir şekilde. "Ben Savaş Dikbaş'ın karısıyım" dedim. "A öyle mi? Kusura bakmayın tanıyamadım, evet öyle bir kadın getirildi" dedi. "Peki görebilir miyim?" Diye sordum. "Tabii, buyrun takip edin beni" dedi kadın yürümeye başlarken. Bende peşinden gittim. "Siz burada oturun, ben Filiz hanımı odaya geçirdiğimde size haber vereceğim" dedi. Tamam anlamında kafamı salladım, daha sonra koltuğa oturup beklemeye başladım. Bir süre sonra kadın tekrar yanıma geldi. "Buyrun" dedi eli ile içeriye göstererek. Ayağa kalkıp içeriye girdim. Filiz sandalyede oturuyordu, beni görünce şaşırdı. Sakin adımlar ile ilerledim ve karşısına oturdum. "Niye geldin?" Diye sordu Filiz. "Bence neden burada olduğumu çok iyi biliyorsun sen" dedim. "Bir kocan, bir sen, sırayla geliyorsunuz, anlaşılan karı koca biraz aptalsınız, daha kaç kere daha size bilmediğimi söylemem gerekiyor?" Dedi. "Bildiğini bildiğimiz için seni bu kadar sıkıştırıyor olabilir miyiz acaba Filiz? Biz sana defalarca sormaktan sıkıldık ama sen hâlâ itiraz etmekten sıkılmadın" dedim. Sinir bozucu bir kahkaha attı. "Anlaşılan daha fazla itiraz edeceksiniz, tamam o zaman söyliyim, evet kızının nerede olduğunu biliyorum" dedi. Sinirle gözlerim büyüdü. "Ama sana nerede olduğunu söylesem mi bilemedim" dedi sinir bozucu bir ses tonuyla. "Filiz, beni delirtme, anlıyor musun?! Beni delirtme, kızım nerede söyle?!" Diye bağırdım sinirle. "Zaten bir delirmediğin kaldı, ama delirmen benim için daha iyi olur biliyor musun? Şuan sen buradan çıktığında yakışıklı kocana nerede olduğunu biliyormuş dediğinde sana inanmayacak, ve bu da benim işime gelir. Aslında inanmaması için delirmene gerek yok, sen delirmeden bile söylesende sana inanmaz. Çünkü zamanında sana çok yalan söyledi. Mesela sana baş başa yemek yediğimizi, benim ona kahve yaptığımı söyledi mi?" dedi. Gözlerim büyüdü, sinirle Filiz'e bakıyordum. Adeta deliye dönmüştüm, bu kadının dedikleri doğru olabilir miydi?! Sinirle ayağa kalktım ve Filiz'e tüm gücümle tokat attım. Sinirden gözüm döndüğü için boğazına yapışmış tüm gücümle sıkıyorum...

Savaş'ın Anlatımıyla;
Fatih'in dediği tüm kamera kayıtlarını incelemiştik, şimdi sıra tekrar gidip Filiz'in ifadesini almaktaydı. Odadan gelen bağrışma sesleri ile hızla içeriye girdim. Dilan, Filiz'in boğazına yapışmış, sıkıyordu. "Dilan?!" Dedim şaşkınca. Hemen Dilan'ı tutup geri çektim. Filiz acıyla yerden kalktı. "Dilan ne yapıyorsun?" Diye sordum. "Ne napıyorum ya? Ne napıyorum?! Neler diyor bana?!" Diye bağırdı öfkeyle. "Neler demişim be ruh hastası?! Resmen öldürecektin beni" dedi Filiz. "Sensin ruh hastası! Savaş bu kadın biliyor, bu kadın benim kızımın nerede olduğunu biliyor kendi ağzı ile dedi!" Diye bağırdı Dilan. Filiz'e baktım. "Filiz?" Diye sordum. "Yalan söylüyor, uyduruyor işte" dedi Filiz. "Ben mi uyduruyorum?! Ya sen demedin mi kızının nerede olduğunu biliyorum ama söylemeyeceğim, nasıl olsa kocan senin delirdiğini düşünüp bana inanacak dedin, demedin mi ya bunları?!" Diye bağırdı Dilan öfkeyle. "Yalan mı? Delirmedin mi?" Diye sordu Filiz. "Ya sen resmen kafayı yemişsin! Daha az önce dedin bunları, az önce bana anlattın her şeyi!" Diye bağırdı Dilan. "Asıl sen yemişsin kafayı" dedi Filiz. Dilan söze gireceği sürede sözünü kestim. "Dilan tamam! Uzatma artık, hadi çıkalım" dedim Dilan'ın kolunu tutup dışarı çıkarmak isterken. Dilan hızla kolunu silkti. "Sen ne diyorsun Savaş? Şuan kimi kime savunuyorsun farkında mısın? Yazıklar olsun sana!" Dedi Dilan, daha sonra hızla odadan çıktı. "Dilan!" Peşinden gittim. Kaldırıma geçerek taksi durdurmaya çalışıyordu, hızla yanına gittim. "Dilan, yapma lütfen" dedim. "Ne yapma Savaş?! Az önce içeride ben sana neler dedim, sen bana neler dedin?" Dedi. "Dilan öyle demek istemedim" hızla söze girdi. "Seni dinlemek istemiyorum Savaş, ki bence sende beni dinlemek istemiyorsun, git o kadının dediklerine inan sen" dedi sinirle. "Ya Dilan. Ben o kadına filan inanmıyorum saçmalama" dedim. "Kusura bakma ya benim hatam, ben saçmalıyorum" dedi Dilan. "Dilan yapma, gel hadi gidelim evimize" dedim. "Ben kendim giderim" dedi. "Dilan bende eve gidicem, gel işte birlikte gidelim" dedim. "Ben kendim giderim dedim ya, uzatma!" Dedi sinirle. Daha sonra bir taksi durdu, Dilan hızla binip gitti. Bende hemen arabaya binip peşlerinden gittim...

Dilan'ın Anlatımıyla;
Taksiden inip hızla eve girdim. Yatak odasına girip kapıyı kapattım. Çok geçmeden içeriye Savaş girdi. "Dilan, bir konuşalım lütfen" dedi. "Ne mesela, ne konuşmayı planlıyorsun, bana hangisini anlatmak istiyorsun? Filiz'le baş başa yemek yediğinizi mi? Yoksa Filiz'in sana kahve yaptığından mı anlatmaya başlamak istersin?!" Diye sordum. Savaş kaşlarını çattı. "Ne diyorsun sen Dilan?!" Dedi. "Bence sen ne demek istediğimi gayet iyi anladın. Ya sen bana her gün yalan söylemişsin meğer, o kadınla neler yaşadın sen?!" Diye bağırdım öfkeyle. "Ne diyorsun Dilan saçmalama, yok öyle bir şey?" Dedi Savaş. "Tabi yok öyle bir şey dersin, kabul edecek halin yok ya! Farkında mısın sen bilmiyorum ama benim kızım yok, ben gidip o kadının yanına kızımı sordum, nerede olduğunu biliyorum ama sana söylemem, nasıl olsa kocan sana inanmaz dedi, hatta bununla yetinmedi, birlikte ne haltlar yediğinizi de anlattı!" Dedim ağlayarak. "Ne haltından bahsediyorsun sen Dilan, tabii ki o kadınla aramızda bir şey olmadı. Böyle bir şey olması mümkün mü sence?" Dedi Savaş. "Mümkün değil mi?" Diye sordum, hızla söze girdi. "Değil tabii ki Dilan! Ağzından çıkanı kulağın duysun, ben sence böyle bir şey yapar mıyım? Sen bana gerçekten bunu yakıştırıyor musun?!" Diye bağırdı öfkeyle. Gözlerim kapandı. "Bana sesini yükseltme!" Diye bağırdım hızla. "Dilan, sen gerçekten iyice saçmaladın, seninle daha fazla konuşmayalım bence, yoksa ikimizde kırılıcaz" dedi Savaş odadan çıkmak için kapıya yönelirken. "Zaten sen benim yeterince kalbimi kırdın!" Diye bağırdım. Savaş odadan çıktı. Hızla komidinin üzerinde duran vazoyu elime alıp kapıya serçe fırlattım. Her yer cam kırığı olmuştu. Sinirle elime geçen her şeyi alıp yere attım. Ağlayarak yere çömeldim. Ellerim ile kulaklarımı tuttum, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Bir süre sonra kapı açıldı. Pelin gelmişti, kırıklara basmamaya çalışarak yanıma geldi. "Yenge, ne oldu, sakin ol" dedi Pelin beni sakinleştirmeye çalışarak. Ama gözyaşlarıma engel olamıyordum. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Hem Derin'i özlememi, hemde Savaş'a olan sinirimi atıyordum dışarı...

KALBİMİN SAHİBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin