11. Bölüm | Gerçek Duygular

182 7 38
                                    

Öncelikle yeniden merhaba. Duyuru diye bir bölüm açıp hikayeye son vericem demiştim. Fakat o kadar tatlı bir takipçim var ki her bölüme yorum yapıp bana destek olmuş, ayrıca yeni bölümü heyecanla bekliyor. Bende bu yüzden onu kırmak istemedim. Bu yüzden bölümü yüklemeye karar verdim <3

Restoranın önünde, sadece lambaların aydınlattığı bir alanda kaldırımda oturuyordum. Ara ara göz yaşlarımı siliyor. İçten içe Emre'ye nefret barındırıyordum.

Arabaların yoldan geçişini seyrederken çantamın içinde olan telefonum çaldı. Savaş olma ihtimali üzerine hızla çıkardım telefonu. Arayan Fatih'ti. Doğru ya, Savaş'ın nerede olduğunu ancak o bilir!

Telefon Konuşması;
-Yenge nerdesin?

-Restoranın önündeyim hâlâ

-Tamam bekle beni, almaya geliyorum

-Savaş nerede?

-Bilmiyorum yenge, bana sadece seni almamı söyledi

Telefonu yüzümde ki küçük bir gülümseme ile kapattım. Savaş benden nefret dahi etse de beni düşünüp, Fatih'e eve getirmesini söylemişti. Savaş beni önemsemiş, beni düşünmüştü.

Kısa bir süre sonra arabası ile Fatih geldi. Onu görünce göz yaşlarımı silip, oturduğum yerden kalktım. Fatih arabadan inip yanıma geldi.

"Hadi yenge" dedi arabaya binmem için.

"Beni Savaş'a getir Fatih" dedim arabaya doğru yürürken.

"Yenge dedim ya, nerede olduğunu bilmiyorum" Durdum ve tekrar ona döndüm.

"Nerede olduğunu biliyorsun Savaş!" Dedim bu sefer sertçe. Sessiz kaldı. Nerede olduğunu bildiği yüz ifadesinden belliydi. Ben böyle konuştukça çaresiz kalıyordu. Belli ki Savaş, Fatih'i sıkıca tembihlemişti.

"Yenge sözü dinle biraz Fatih! Ya beni Savaş'a getirirsin, ya da bu arabaya binmem" dedim. Fatih, ben böyle konuştukça daha da çaresiz kalıyordu.

"Tamam" dedi en sonunda. Arabaya bindim. Peşimden o da bindi.

Sessiz bir yolculuk sonunda arabayı durdurdu. Bir deniz kenarına gelmiştik. Arabadan inmeden gözüm ile etrafta Savaş'ı aradım. Deniz kenarında oturduğunu görünce hızla arabadan inerek oraya doğru koşmaya başladım. Kumlardan dolayı ayaklarım kayıyor, yürümekte zorlanıyordum.

Yanıma vardığımda beni hâlâ fark etmemişti. Arkasında durup ona seslendim.

"Savaş" beni duymamış olması imkansızdı. Kafasını çevirmedi.

"Dilan git buradan!" Öfkeyle bağırmasıyla irkildim. Şuan olmaz, şuan krize giremem. Derin derin nefes alıp vererek nefesimi kontrol ettim. 

"Savaş, sen gerçekten çok yanlış anladın, Emre sadece orada saçmaladı-" sözümü kesti.

"Dilan defol git! Canını yakmak istemiyorum!" Gözlerimi hızla kapatıp açtım, yumruklarımı sıktım. Eğer şuan krize girersem Savaş'a kendimi ifade edemezdim, ve bende bu yüzden krize girmek istemiyordum. Arkamdan bir el beni tutup çekmek istedi. Kafamı o yöne çevirdim. Kolumu tutan Fatih'ti. Gözü ile arabayı işaret etti. Hızlı hareket ederek kolumu onun elinden kurtardım. Pes etmeyecektim. Savaş ne kadar beni dinlememekte inatcıysa bende kendimi anlatmakta o kadar inatçıydım.

"Gitmeyeceğim Savaş, beni dinleyeceksin!" Hızla bağırmamın ardından oturduğu yerden kalkıp önüme geçti. Kaşları çatık, gözleri kıpkırmızıydı. Ağladığı belliydi.

"Bana bak Dilan. Elimden bir kaza çıkacak, sonra ikimizde üzüleceğiz!" Bu sefer sözünü tamamlamadan ben söze girdim.

"Beni dinlemeden hiç bir yere gitmeyeceğim!" Bu cümlemin üzerine sessiz kalıp sinirli bir yüz ifadesi ile ağzımdan çıkacak bir cümleyi beklemeye başladı.

"Evet Emre'nin dedikleri doğru, ama sana yemin ederim ki onların hepsini ben daha seninle evleneceğimi bilmeden söylemiştim, yani hepsi eski şeyler-" cümlemi bitirmeme izin vermeden söze girdi.

"Dilan sen çocuk mu kandırıyorsun?!" Hemen söze atıldım.

"Eğer doğruları söylemek çocuk kandırmaksa, evet çocuk kandırıyorum Savaş!" Söze girdi hemen.

"Dilan şuan sana inanmam için bir sebep söyle!" Yumruklarımı sıktım. Kalbim, hafif sancılar hissettiriyordu.

"Çünkü sana aşık oldum!" Savaş kaşlarını çatmaya bir son verdi. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Dediğime benim gibi inanamıyordu. Çünkü dediğime bende inanamıyordum. Bu cümleyi gerçekten söylemiştim. Uzun süre konuşmadan sadece birbirime baktık.

"Şuan sana hiç istemediğim kadar inanmak istiyorum Dilan" dedi masum bir sesle. 

"Bende şuan hiç istemediğim kadar bana inanmanı istiyorum Savaş" tekrar duygusuz bir şekilde uzun uzun yüzüme baktı. Bir anda sarıldı. Ona karşılık vererek ellerimi sırtında birleştirdim. Boyum ondan kısa olduğu için kafam göğüsünün üzerindeydi. Savaş'ın bir eli sırtımda, diğer eli de kafamdaydı. Uzun süre öyle kaldık. Yüzümde kocaman bir gülümseme ile sarılıyordum ona. Duygularımı apaçık ona söylediğim için, hiç olmadığım kadar mutluydum.
Sarılmayı bıraktıktan sonra gözlerimizin içine bakmaya devam ettik.

"Beni perişan ettin be kadın" dedi. Tebessüm ettim. Bir süre sonra gözüm eline çarptı. Kaşlarım çatıldı. Savaş'ın eli kanıyordu. Telaşla Savaş'ın sağ elini tuttum.

"Savaş ne oldu eline?" Diye sordum.

"Dedim ya, perişan ettin beni" güldü. Ben ise minik bir tebessüm ile iç çektim.

Yakından gelen bir sesle kafamızı o tarafa çevirdik. Gördüğümüz kişiler, Savaş ve beni şoka uğratmıştı. Hakan ve Sinem. İkisi yan yanalardı, yüzlerinde ki sevimsiz gülümseme ile bize bakıyorlardı. Ama bu nasıl olabilir? Hakan hapishanede değil miydi?

"Senin ne işin var burada?!" Diye sordu Savaş şaşkınlıkla.

"Özgürlüğümü ilk sizinle paylaşmak istedim" kaşlarım çatıldı. Özgürlük mü? Hapishaneden nasıl çıkmıştı?

"Ne özgürlüğünden bahsediyorsun sen?" Dedi Savaş. Hakan kafasını Sinem'e çevirdi.

"Sevgili avukatım, benim çıkmamda yardımcı oldu" dedi. Kaşlarım iyice çatıldı. Sinem avukat mıydı? İyi de Hakan'ın sabıkası kabarıktı, bu kadar kolay nasıl çıkmış olabilirdi? Asıl soru Sinem ve Hakan'ın yan yana olmaları ve tanışmalarının sebebi neydi?...


KALBİMİN SAHİBİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin