4

74 33 22
                                    

Söyledikleriyle zihnime endişe tohumları eken adam tüm soğukkanlılığı ile yanımdan kalktıktan sonra mekanı nasıl terk ettiğimi bilmeden evin yolunu tuttum. Oyun mu oynuyordu yoksa gerçekleri mi söylüyordu seçemedim. Hayatımda bomba etkisi yaratan gün sinirlerimi allak bullak etmişti. Önce Eylül, sonra bu... Hayatımı kurtarma meselesi de neydi böyle?

Belki de o adamla karşılaşmamız sadece tesadüften ibaretti ve aklı sıra benimle dalga geçmişti fakat aklıma gelen şeyle donakaldım. Kim olduğumu bilmeden bana doğru ilerlemişti, sanki birinden talimat almış gibi.

Peki yarın ne yapacaktım? İddia ettiği gibi bir arama alsam bile tanımadığım birinin yanına gidecek değildim. Fazla düşünmek, tek bir tökezlemede düşebileceğim uçurumların kenarına itiyordu beni, kendi sesimi dinlemek yerine harekete geçmeliydim.

Eda'yı aradım ama telefona bakmadı. Apartmana varmış merdivenleri çıkarken Yiğit'in kapısında durdum. Sanırım ona anlatmam gerekiyordu, beni yatıştırmayı en iyi bilen kişi oydu. Çantamdan anahtarlığı çıkarıp dairenin anahtarını buldum, kilide takıp bir kere çevirdim. Mutfaktan nükseden koku ve gelen tıkırtılardan orada olduğunu anladım.

Kulağında kulaklık takılıydı, seçtiği şarkı hareketli bir şey olacak ki arada bir kollarını, omzunu ve başını ritme göre hareket ettiriyordu. Ah, onu böyle keyifli görmek içimde türlü düşüncelerle oluşmuş dalgalı denizi yatıştırıyordu, benden habersiz dudaklarımın kenarları kıvrılıyordu. Tek omzumu ve başımı kapıya dayadım. Beni fark edene kadar hareketlerini izledim, dikkatlice onu inceledim. Kumral uzun saçları uzamaya başlamıştı, alnına düşen bir kaç tel saç beraberinde hareket ediyordu. Güzel dudaklarını çevreleyen kirli sakalları yüzüne hoş bir hava katmıştı.

Başını kapıya çevirdi, benim kapıda dikildiğimi görünce yüzü şaşkınlıkla komik bir hal aldı. Ben bu haline gülümseyince şaşkınlığını atıp o da gülmeye başladı, kulaklığı hızla çıkarıp masaya bıraktı.

"Bu saatte yemek mi hazırlıyorsun?" dedim saatimi kontrol ederek. Elindeki kaşığı lavaboya fırlatıp omzunu silkti. "Ne varmış saatte? Acıktım hazırladım." Masaya dayalı sandalyelerden birini çekip kaşlarıyla oturmamı işaret etti. Yaslandığım yerden doğrulup oturdum, o da yanıma oturdu. Önümdeki tabağa yaptığı makarnadan koyup salata tabağını da benim tarafıma yanaştırdı, son olarak elime de çatalı tutuşturdu. "Hadi ye, akşamüstü bir şey yemedin. Gittiğin yerde de yemezsin sen, tanıyorum seni." İnce düşüncesi o kadar hoşuma gitti ki sanki envai çeşit yemekle sofrayı donatmış gibi iştahım açıldı. "Teşekkürler." dedim.

Kaşlarını çattı, gerçek olmayan isyankarlığıyla konuştu."Öyle kuru bir teşekkür yetmez." Kafasını bana değil de cam tarafına doğru yan çevirip parmağıyla yanağını gösterdi. "Öp bakalım." Kıkırdayıp yanağına uzandım tam dudaklarım yanağına değecekken yüzünü döndü ve dudaklarımız buluştu.

Yüzümü buruşturdum. "Iy, dudakların yağlı." diyip elimin tersiyle dudağımı sildim. Muhtemelen ağzına bir makarna attığından olmuştu bu. Küçük bir kahkaha atıp başını iki yana salladı. "Sevgilim bile iğreniyor benden, ne bahtsızım." Omzuna vurup biraz sarsılmasını sağladım ve gülümsedim.

Yemeğimizi yedikten sonra oturma odasına geçip öylesine izleyecek bir şeyler aramaya başladık fakat benim aklım burada değildi. Yiğit'e bugün olanları anlatmak istiyordum ama bir türlü lafını açamamıştım. Sonunda konuşmaya karar verip omzuna dayadığım başımı kaldırıp ona döndüm. "Yiğit bir şey söyleceğim." Ne olduğunu anlamak istercesine gözlerini hafifçe kısıp suratımı inceledi. "Ne söyleyeceksin?"

"Tek solukta anlatacağım bölmeden dinle." Omuzlarını dikleştirip dinlemeye hazır bir pozisyon aldı ve devam et anlamında kafasını salladı. Bıkkınla nefes verirken doğru cümleleri seçmeye çalıştım.

KIZIL ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin