6

54 19 6
                                    

Dünyanın sonu gibiydi, her zaman dünyanın sonu gibi hissettirirdi. Güneşin doğuşundan batışına ve gökyüzünü yer yüzünden ayıran ufuğa kadar her şey onun gibiydi. Aptalcaydı, kendi dünyamın sonuna gelmek, sonunu getirmesine izin vermek.

Gece yarısını geçmiş, Nehir ve ben hariç herkes Yiğit'in dairesinden ayrılıp kendi evine gitmişti. Tüm gece içime attığım gerginlik giderek gün yüzüne çıkıyordu, ben de bir an önce odama çekilmek istiyordum. Nehir yalnız kalmak istemediğinden bir süre daha abisinin evinde vakit geçirmek istemiş, ben de haliyle beraberinde kalmıştım. Yiğit'e olan sinirimden doğru düzgün adım bile atamıyordum ve o bunun farkında olmasına rağmen tüm gece tavırlarımı görmemezlikten gelmişti. Böyle yaparak beni konuyu abarttığıma ikna etmeyi düşünüyorsa çok yanılıyordu çünkü zaten var olan kuşkularımı daha da körüklemişti.

Öylesine açtığımız bir filmi dalgın şekilde izlerken, bir yandan da Yiğit'in devamlı üzerimde olan bakışlarını görmemezlikten gelmeye çalışıyordum. Boğazımın kurduğunu hissettim ve bu bahaneyle yanlarından ayrılıp mutfağa yöneldim. Sürahideki suyu bardağa döktüm ama içeceğim sırada bir el bardağımı tutup elimin boş kalmasını sağladı. Bakışlarımı kaldırınca Yiğit'in sanki iyi bir şey yapıyormuşçasına tebessüm eden yüzünü gördüm. Umursamadan başka bir bardağa uzandım, suyu dökeceğim sırada bardağı yine çekti ve suyun bir kısmı tezgaha dökülürken bir kısmı üzerime sıçramış oldu. Sinirle derin bir nefes aldım, eve gitmem en doğrusu olacaktı, pişkin çocuksu hareketlerine katlanacak durumda değildim. Kapıya doğru bir adım attım ama bu seferde önümü kesti.

"Komik değil." deyip yandan sıyrılmaya çalıştım fakat buna da izin vermedi. Gözlerimi kapatıp dudaklarımı birbirine bastırdım ve sakinleşmek için biraz bekledim. Üzerime doğru bir adım attığında geri çekildim. "Çocuk musun Yiğit?"

"Ne var? Senin yaptığını yapıyorum." dedi. Umursamadım, şimdilik sadece uzaklaşmak istiyordum. Biraz daha yaklaşmaya çalıştı ama yine gerçi çekildim. "Susma, hesap sor. Umurunda değilmiş gibi davranma." diye ekledi sesini naif bir tona bürüyerek. Sinirle gözlerinin içine baktım, bu kadarı da fazlaydı.

"Öyle davranmadım zaten, sen salağa yatmayı seviyorsun. Şimdi çık önümden." Tekrar kapıya doğru bir hamle yaptığımda koluyla önümü kesmeye çalıştı fakat bu sefer koluna sert bir yumruk atıp çekmesini sağladım. Acıyla çıkardığı bir kaç sesin ardından ben gitmeye yeltenmişken hızlıca atak yapıp diğer kolunu belime sardı. Aldığı bir kaç derin nefesin ardından konuştu.

"İzin ver konuşalım. Hiçbir şeyi içine atma, seni incitecek bir şey yapacak olursam önce benim canım yanar." dedi nefesini saçlarımda gezdirirken. Hareket etmeyip öylece bekledim önce sakinliğimi korumam gerekiyordu. Bazı şeyleri telafi etmek sandığı kadar kolay değildi. Durgun halimden istifade ederek sırtımı bedenine dayadı. Nefesini boynumda hissederken kulağıma fısıldadı. "Hayatımın aşkı, ben seni üzecek her şeye karşıyım. Bağır çağır, hesap sor gıkım çıkmaz."

Benim sorunumda buydu, ona hep yeniliyordum, kıyamıyordum hiç. Böylesine bir zaafa sahip olmak beni güçsüz kılacaktı, hem de çok... Bedenimi yavaşça ondan ayırıp salona ilerledim, Nehir'in gitmiş olduğunu gördüm. Koltuğa yerleştim, Yiğit de peşimden gelip yanıma oturdu.

"Neden bana söylemedin?" dedim.

Huzursuzca dizlerini hareket ettirip ellerini saçlarından geçirdi. "O adamın seni öldürmekten bahsettiği andan beri türlü şeyler geldi aklıma. Alparslan'ın bile karşısına çıkıp yakasına yapışmaya hazırdım. Aklıma Eylül'den söz ettiğin gelince en azından işimize yarar bir bilgi edinmek istedim. Alparslan için çalıştığını biliyordum bir süredir."

KIZIL ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin