7

21 5 0
                                    

Kalın ve çatık kaşları, koyu kahve gözlerini devirmesiyle eş zamanlı olarak havalandı. Kafasını geriye yatırırken bir iki tutam saç da geriye düştü. Şimdi dudaklarında hafif bir tebessüm olsada gözlerinde ve geri kalan tüm uzuvlarında her zaman derin bir soğukkanlılık vardı. Kim olduğunu öğrenmeyi çok istedim bir an. Kimdin, ne diye böylesine kötü bir ruha bürünmüştün, zorunluluklar mıydı seni bu hale getiren? Böylesine ikna edici, insanı karamsarlığa iten tavırlarını sonradan mı edinmiştin, doğuştan mı?

"Demek kendi kuralların var." dedi sözlerimi ciddiye almaksızın umursamaz bir tavırla. Ciddiye almayan tavırları da dikkat çekici özelliklerinden biriydi, karşındaki ölümüne meydan okusa, gülüp geçecekti sanki. Onda gözlemlediğim en belirgin tavır buydu ciddi-laubali arası gidip gelen senin komik bir şey söylediğini düşündürten bir edası vardı. Barış tavrı diyecektim artık buna, onunla özdeşleşmiş bu özelliğe dikkat edecektim. Sonrasında omuzları dikleşti ve bakışlarını üzerime dikti, araba kullandığımdan göz göze bir temas olmadı, bu da ürkmemi engelleyen güzel bir mazeretti. "Ama bu benim oyunum." diye devam ettirdi cümlesini.

"Aynen Barış, senin oyunundur." deyince tepkim karşısında sırıtışı genişledi. Kafasını yola çevirip gördüğü eski püskü evin bahçesini incelemeye başlamıştı ki bahçeye yaklaşıp durdum. "İn hadi burası." deyip herhangi bir cevap beklemeden arabadan aşağı indim. Bahçenin kolayca açılabilen epey eski sürgüsünü çekip içeri geçtim ve yine uzunca süredir orada olduğu belli olan tahta banka oturdum. Sesini çıkarmadan arabadan indi ve aramıza mesafe koyarak bankın diğer ucuna oturdu. Sessizdi, ilk hamleyi benden bekliyordu ama kafamda kurabildiğim hiçbir senaryo yoktu. Sadece dağınık düşüncelere ve rastgele sorulara sahiptim. "Ne bilmek istiyorsun?" diyebildim. Uzunca süredir yerde olan bakışlarını yüzüme çevirdi.

"Öğreneceğim merak etme. Önce sen söyle ne bilmek istiyorsun?"

"İma ettiğin her şeyi. Önce, neden beni öldürmek istediler ve bunu senden kim istedi?"

"Güzel, bundan başlayalım. Normalde bir görev verildiğinde nedenini sormam." dedi. Direkt olarak gözlerimin içine bakıyordu. Burnundan kısa bir nefes çekti, hala düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Ben ise durgun ve iddialı görünüşüme karşıt sabırsız ve tedirgindim. Olanları ve şu anki konumumu bir türlü idrak edemiyordum. Yaşadıklarım benim suçum muydu yoksa eskilerden çıkıp gelen bir yük mü, emin olamıyordum.

Düşüncelerimi okumak ister gibi bir kaç saniyeliğine bana odaklandı sonrasında konuşmaya devam etti. "İlk karşılaşmamızda bir nedenim yoktu ama yine de seni öldürmek istemedim. İkincide ise sende işime yarayacak bir şey olduğunu sezdim diyelim. Alparslan'ın seninle alakasını başta çözemedim tabii, ta ki üvey kızı olduğunu öğrenene kadar." Gözlerinde yine o garip sinsi parıltı belirdi. Bu adamın ne derdi var, bilmiyordum ama onun için bir nevi kilit noktası olduğumu anlayabiliyordum.

"Ee, neyi çömüşsün yani?" dedim monoton ifademle. Kendini geriye yaslayıp güldü. "Bilmiyormuş gibi davranma, sen o kadının kızısın." dedi. Evet onun kızıyım, Alparslan'a en büyük darbeyi vuran kadının. "Nolmuş?" dedim.

Biraz yanıma yanaşıp kulağıma eğildi. "Annenin öldürüldüğüne ikimiz de eminiz Yasemin. Sen de bunun peşini bırakacak birine benzemiyorsun. Bu işin ucunun Alparslan'a dokunacağını çok iyi biliyorsun, o da biliyor."

Annemden bahsedişi, yıllardır izini sürdüğüm davayı dillendirmesi oldukça rahatsız hissetmeme neden olmuştu. Yiğit'ten dahi sakladığım sırrın ben çözemeden başıma iş açacağını tahmin edememek aptallık olurdu. Hepimiz düzgün hayatlar kurmaya çalışırken onlara ihanet ediyormuş gibi hissediyordum fakat hayatımda bu kadar eksik parçayla yaşamayı kabullenemiyordum. Bilmek benim hakkımdı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 09 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KIZIL ELMAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin