Masaya dönüp tekrar eski yerime oturdum. Toprak gözlerini bir yere dikmiş dalgın dalgın bakıyordu. Düşüncelere daldığı belliydi. Büyük bir ihtimalle Rüzgar'ı düşünüyordu.
Onunla nasıl konuşacağımı bilmiyordum. Ona nasıl anlatacaktım ki. Direk yüzüne söylesem beni deli falan zannetecekti ama başka çarem de yoktu zaten.
Derin bir nefes aldım. "Toprak seninle biraz konuşabilir miyiz ?"
Ani sorum karşısında Toprak bir an da afalladı ama sonra hemen toparlandı. Masada ki bizim gereksizler 'ooo' lamaya başladı Şevval ise kaşlarını kaldırıp bana saçma saçma bakışlar atıyordu. Onların bu gereksiz tavırlarına karşı gözlerimi devirdim. Sanki çocuğa çıkma teklifi etmiştim.
Bir cevap beklermişcesine Toprak'a baktım. Kafasını aşağı yukarı sallayarak 'hı,hı' gibi bir ses çıkardı.
Telefonumu alıp sandalyeden kalktım. Beni görünce o da kalktı. Beraber hiç konuşmadan Starbucks'tan çıktık. Bir banka oturduk. Söyleyeceklerimi düşündüm önce nereden başlamalıydım ?
" Konuşucak mısın artık ?" Toprak meraklı gözlerle bana bakıyordu.
Derin bir nefes daha aldım bugün bu kaçıncıydı hatırlamıyordum.
"Rüzgar'ın nerede olduğunu biliyorum." Söyedeğim şeyle gözleri sonuna kadar açıldı. Anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyordum. O yüzden pat diye söylemiştim.
Toprak'ın açılmış gözleri eski haline geldi. "Bir daha sakın benimle alay etme." Kelimeleri sanki anlama kıtlığım varmış gibi tek tek ve vurgulayarak söylemişti daha sonra da banktan kalktı.
Alelacele bende kalktım. " Hayır , hayır doğru. Lütfen otur ve sadece dinle." dedim. Pek inanmışa benzemiyordu ama yinede oturdu gözlerindeki ufakta olsa umut kırıntılarını görebiliyordum.
Olayı baştan sona tüm ayrıntılarıyla anlattım. Toprak iyi bir dinleyici olarak yaklaşık kırk beş dakika boyunca beni dinledi.
"Sana inanmıyorum. " Tepkisine şaşırmamıştım. Telefonun galerisinden Rüzgar'ın fotoğrafını açıp ona gösterdim. Gözlerinde ki duygu yoğunluğunu görebiliyordum. Her ne kadar saklamaya çalışsada.
"Belki de önceki fotoğraflarındandır hala sana inanmıyorum."
Telefondan son arananlara girip Rüzgar'ı aradım. Telefonu hopörlere elıp açmasını bekledim. Yanımda oturan Toprak'ın heyecanını hissedebiliyordum.
"Alo" Toprak sanki bunu bekliyormuş gibi ağlamaya başladı.
"Rüzgar ?" Burnunu çekerek zar zor konuştu.
Sonrada telefonu alarak biraz uzaklaştı.
Yarım saat sonra gözleri ağlamaktan şişmiş ve kızarmış bir şekilde geri geldi.
"İzmir'e gidiyoruz."