Hava kararmaya başlamıştı. Yakında çıkacaklardı. Rüzgar bize o palyaçoyu göstermişti. Önceden de palyaçolardan korkardım zaten. Biraz ironik ama ne örümceklerden ne yüksekten ne de karanlıktan korkmazdım. Başlıca korktuğum iki şey vardı; palyaçolar ve havayi fişekler. Biraz garip bir insandım galiba.
Derin sessizliği uzaklardan gelen ezan sesi böldü. Akşam ezanı. Küçükken bize akşam ezanından sonra dışarıda oynamamamızı söylerlerdi. Cinler dışarıya çıkarmış. O zamanlar eve geç gitmeyelim diye söylediklerini zannederdim. Şimdi düşünüyorumda olabilirdi. Her şey olabilirdi.
Ezan bittiğinde yukarı kattan tıkırtılar gelmeye başladı. Sonra daha da gümbürtülü sesler. Kapıyı yumrukluyordu. Bunu anlamak zor değildi. Sonra sesler ani bir şekilde kesildi. Toprak ve Rüzgar'la bakıştım. Pes mi etmişti ? Ya kendisi oradan çıkamazsa onun işini bitirmek için biz mi çıkaracaktık onu, kendi ellerimizle ?
Bir gümbürtü, anlamıştım kapıyı kırmıştı. Bir yanım çıktığı için korkarken diğer yanım kendi çıktığı için memnundu.
Kahkaha sesi tüm bina boyunca yankılandı. Korktuğumu hissederek Toprak ve Rüzgar'ın arasına girdim. İkiside bana döndü. Üçümüzde anlaşmış gibi hiç konuşmuyorduk.
Yukarıdaki kapıları teker teker açıyordu. Kapılar bitmiş olmalı ki sessizlik oluştu. Kalbim gümbürdüyordu. Birden elimi birisi tuttu. Elimi avcuna kenetlemiş kişiye baktım. Toprak'tı. Ona tebessüm ederek tekrar önüme döndüm.
Rüzgar'ın elini de ben tuttum. İkisini de merdivenlerin altına çektim. Bu arada çantamıda almayı unutmamıştım tabii.
Merdivenlerin altındaki sandık gibi bir şeyin üzerine oturmuştuk. Merdivenlerden gelen takırtıyla aşağı indiğini anlamıştık. Artık kalbim benden isteksiz bir şekilde seslice atıyordu. Nefes alamıyordum. İçime derin derin nefesler çektim.
Topak elimi sıkarken Rüzgar elimi tutan eliyle değilde diğer eliyle ağzımı kapattı. Dudaklarını oynatarak 'Sakin ol' dedi. Hayklıydı sakin olmalıydım.
Kafamı aşağı yukarı salllayınca elini ağzımdan çekti.
İblisimiz yavaş yavaş merdivenlerden iniyordu. "Burada olduğunuzu biliyorum. Haydi çıkın ortaya. Bu gün büyük gün. Bu gün özgürlüğümün ilk günü olacak."
Aşağı inmişti. Hâlâ kahkaha atıyordu.
Koridorda yürüyordu. Tekrar kapıları açmaya başladı. Rüzgar kafasını çıkarıp baktı. Bize dönüp eliyle 'gelin' işareti yaptı. Yavaş yavaş merdivenlerden çıkmaya başladı. Bizde Toprak'la onu takip ettik.
Yukarı kata çıktığımızda iblisin çıktığı odaya girdik. Toprak beni yine omuzlarına çıkardı bende tavana bir iblis kapanı daha çizdim. Çantamdan notlarımı çıkardım. Aradığım kağıtta latince birşeyler yazıyordu. Onları söyleyecektim ve iblis içinden çıkacaktı. Yani umarım.
Tavana kapanı çizdikten sonra odadaki sandalyeyi yıldızın tam ortasına isabet gelecek şekilde yere koyduk. Şimdi en zor kısmı vardı onu buraya nasıl getirecektik ?
Aklımdaki soruyu Toprak ve Rüzgar'a yönelttim. Rüzgar konuştu:
"O işi bize bırakacaksın sen burada kapının arkasına saklanıp bekleyeceksin. Toprak'la bizde onu peşimize takıp buraya getireceğiz. Ama bize ip lazım onu bağlamak için."
Çantamdan getirdiğim halatı çıkardım. "Tamamdır."
✘✘✘
Bir sonraki bölüm final arkadaşlar. :)