Harika geçen bir hafta sonunun ardından işe dönmüş olan Seyran uzun zamandır hissetmediği bir şey yaşıyordu; tatil dönüşü sendromu! Tatile falan gittiği yoktu, tek yaptığı şey uzun zaman sonra bir hafta sonunu sadece kendine ayırmaktı ve şimdi şirketin kafeteryasında oturmuş bunu niye daha sık yapmadığını sorguluyordu. Kendine ayırdığı tek bir hafta sonunda kendine gelmiş ve başarılı bir kariyer dışında istediği bir şey olduğuna karar vermişti; Aşk! Hafta sonunda iyi gelen tek şeyin kendine zaman ayırmak değil aynı zamanda yeni tanıştığı şu yakışıklı piyanist olduğunu farkındaydı ama bazı şüpheleri vardı. Belki de uzun zamanın ardından ilk defa farklı bir ortama girip yeni biriyle tanıştığı için fazla yükseliyordu. O zaman Hasan Bey için neden aynı şeyleri düşünmüyordu? Ve neden hala randevuya çıktığı birine Hasan Bey diye hitap ediyordu? Ve o piyaniste tekrar nasıl ulaşabilirdi?
"Ooo Seyran Hanım, akşamdan kalmasınız galiba?"
Karşısındaki sandalyenin çekilmesiyle Seyran daldığı düşüncelerinden sıyrılmış ve dikkatini yanındaki insana vermişti. Arkadaşı Dicle her zamanki gibi güzel ve bakımlı haliyle otuz iki diş sırıtarak bakıyordu Seyran'a. Seyran Dicle'yi kendisiyle kıyasladı. Kendisinin her yanı dökülürken Dicle her zaman bu kadar güzel görünmeyi nasıl başarıyordu?
"Sana da merhaba Dicle'cim. Nasılsın?"
"Ay bırak şimdi beni al bakayım şu kahveyi ayıl biraz." Dicle elindeki iki kahve kupasından birini Seyran'a uzattı. "Dökül bakalım. Nasıl geçti randevu?"
"Hasan Bey'le mi?"
"Başka kiminle olacak saf arkadaşım? Ayrıca bey deyip durma şu adama. Yarın öbür gün ne olacağı belli olmaz. Flörtleşme işlerini de mi unuttun sen?"
Seyran oflayarak kahvesinden bir yudum aldı. Zihninin açıldığını hissetti. Bunu niye daha erken akıl edememişti ki? Bu saate kadar kafasını biraz olsun toparlamış olurdu belki.
"Valla beklediğimden de kötü geçti açıkçası. Yarın öbür gün bir şey olacağı yok yani. İkinci randevu bile olmaz."
"Hadi ya!" Dicle'nin gülen yüzü anında asılmıştı. Gözlerini kısarak arkadaşını süzdü. Sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Hasan Bey çok iyi bir insandı ve Seyran'ın hayatına birisi lazımdı. "Seyran yanlış anlama ama adama ters mi davrandın acaba? Seninle görüşmek için oldukça hevesli gibiydi."
"Hayır Dicle. Hasan Bey çok iyi bir insan ama... birbirimize pek uygun değiliz bence. O elektrik yok aramızda."
"İzdivaç programında mıyız kızım elektrik falan? Bence kesin hüküm verme. Biraz görüşmeye devam edin bakalım."
"İSTEMİYORUM!" diye bağırmak istese de yutkunup içine attı Seyran. Dicle Seyran için uğraşıyordu, kalbini kırmak istemezdi. İlk randevuya da onun ısrarlarıyla çıkmıştı zaten. Daha mantıklı sebeplerle açıklamaya karar verdi.
"Yok Dicle. Zaten adam yarım saat geç kaldı randevuya. Tüm akşam kendinden bahsettikten sonra beni yalnız bırakıp gitti. Ben anlaşabileceğimizi düşünmüyorum."
"Kötü bir niyeti yoktur adamın. O da tecrübesiz böyle konularda... anlarsın ya. Bir de çok heyecanlıydı seninle görüşmek için. Panik olmuştur, yazık."
Seyran'ın sessizliği kararının net olduğunun göstergesiydi. Dicle de daha fazla ısrar etmek istemedi. Kimseyi istemediği bir durumun içine sokamazdı. "E peki hiç mi iyi bir şey yoktu o akşamla ilgili? Anlatsana biraz merak ediyorum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...