44. Bölüm "Bahar Bebekleri" pt.2

1.2K 116 136
                                    

Aralıktan beklenmeyecek bir cömertlikle güneş yüzünü göstermişti o gün. Seyran'ın evine annesi ve babası gelmiş, damia kapalı olan perdeler aralanmış ve güneş içeri girmişti. Her seferinde şaşırıyordu Seyran buna, ev aynı evdi ama annesi gelince her şey değişiyordu sanki. Mutfak daha düzenli, koltuk daha temizdi. Işıkta uçuşan tozlar kaybolur, parıldardı evin her yeri. Annesinin sihriydi bu, annesinin marifetiydi. Varlığı bile dört duvarı korunaklı bir yuva yapmaya yeterdi. Sonuçta ömrünü evini yuva yapmak için adamıştı, değil mi?

"Seyran, kızıımm! Bu televizyon nasıl açılıyor bakıver hele yav! Haberlere bakamadık."

Babasının çağrısıyla balkon camından ayrıldı Seyran. Uyandığından beri balkonundaki nergis saksısındaydı gözü. Narin bir bebek gibi korumak istiyordu onu. Gerçi zaten güvendeydi ama yine de gözlerini alamıyordu ondan, varlığı Ferit'i hatırlatıyordu çünkü. En kötü anlarında, en büyük mutluluklarında hep yan yana olacaklardı. Bir nergis toprağında geleceklerini düşünmeyi seviyordu.

"Efendim baba." Dedi salona dönüp. Annesi her zamanki gibi mutfakta vakit geçiriyor, babası koltukta ayaklarını kumandayla uğraşıyordu.

"Bu televizyon nasıl açılıyor göster hele bana. Kumandanın pili mi bitti yav?"

"He Kazım he, kumandanın pili bitti. Aman ben beceremedim deme hiç."

Anne ve babasının atışmasına kıkırdadı Seyran. Esme Hanım iki ayağı bir pabuca girdiği için hala gergindi. Ankara'da yarım kalan işlerini düşünüyor, bir yandan da kızının işlerini hafifletmek istiyordu. Anne yüreğiydi işte, aynı anda iki yerde atıyordu.

"Önce televizyonun yanındaki düğmeye basman gerekiyor baba..." Televizyona uzanıp düğmesine bastı, ardından babasına yaklaştı Seyran. Ah, dün gece Ferit'le bu koltukta sarılarak uyumuşlardı. Sabah erkenden kahvaltısını yapıp gitmişti adam. Ve hala Seyran'dan bugün için bir haber bekliyordu. "...sonra da kumandanın yeşil düğmesine basacaksın. Bak, oldu işte."

"Sağolasın varolasın ciğer parem. Gel yanıma beraber izleyelim. Özlemedin mi babanı?"

Babasına gülümsedi, sakallı yanağına kocaman bir öpücük kondurdu Seyran. Kaç yaşına gelirse gelsin babasının yanındayken küçük bir kız çocuğu gibi hissetmeyi seviyordu.

"Gideyim anneme yardım edeyim biraz. Sonra gelirim olur mu babacım? Senin yanına kıvrılıp yeşilçam izlemeyi çok özledim."

"Olmaz mı babasının sarı civcivi. Git anana yardım et de daha fazla yorulmasın kadın. Ben de kanallara bakayım. Bugün hafta sonu, yeşilçam filmi buluruz elbet yav."

Minik adımlarla annesinin yanına geçti Seyran. Tezgaha yaslanıp ocak başında pişirip taşıran annesini izledi. Aslında asıl niyeti annesine akşam Ferit ve annesinin geleceğini söylemekti ama Esme Hanım gerginken bu konuyu açmaya çekinmişti. Üstelik amerikan mutfakta anne-kız muhabbeti yapmak pek mümkün değildi çünkü babası illaki bir bir şeyler sezecekti.

"Annecim, sen yorulma diye ben tüm işleri yaptım. Geldin yine işe vurdun kendini. Geçip otursana babamla, ben sizinle olmayı özledim."

"Annesinin kınalı kuzusu. He, çok güzel yapmışsın her şeyi yavrum. Ellerine kollarına sağlık. Mantı yaparız dediydik ya, akşama yetişsin diye şimdiden başlayayım dedim. Akşam yerken otururuz hep birlikte, ailecek."

Mantı fena fikir değildi aslında, hayır diyemezdi. Hem Ferit de çok severdi mantıyı! Annesinin mantısı efsaneydi, Ferit de tatsın isterdi. Koltuğa kaydı gözleri, birlikte mantı yedikleri günü hayal etti. Ama Kazım Bey işin şehvetini kaçırmış, bir utanca neden olmuştu tabi. Gözlerini tekrar annesine çevirdi. Bu işi halletmeliydi.

PİYANİST (SeyFer)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin