Ferit çeşit çeşit ağaçların olduğu bahçeye girip derin bir nefes aldı. Hava son zamanlarda serinlemişti. Güneş eskisi kadar parlamıyordu. Ağaçların çiçekleri solmuş, yapraklar sararmaya yüz tutmuştu. Bahçede oynayan çocuklara ve velilerine selam verip içeriye adımladı. Evde biraz daha durursa sıkıntıdan patlayacaktı ve piyano çalmayı fazlasıyla özlemişti. Öğrencilerini de özlemişti. Odasını özlemişti. Odasının manzarasına bakarak kahve içmeyi özlemişti. Eski düzenine dair her bir detayı özlemişti. Keşke zamanı geriye alabilseyd, buraya asla arkasını dönmezdi.
"Hoşgeldiniz Ferit Bey. Gülşah Hanım'a mı gelmiştiniz?" dedi resepsiyondaki kız sevecen bir tavırla. Ferit'in burayı özlediği gibi buradakiler de Ferit'i özlemişti.
"Merhaba. Öylesine gelmiştim. Müsait bir anda piyano çalarım belki diye..." Odasının... eski odasının kapısına baktı. İsmi silinmişti ve yeni bir isim almıştı yerini. Deniz Demircioğlu.
"Ders yeni başladı ama... Bir saate biter. Nerede beklemek istersiniz?"
"Tamam, ben bir kahve alıp bahçede beklerim. Sağ ol."
Ahşap merdivenleri tırmanıp üst kata ulaştı. Piyano sesi daha netti artık. Çocuklar piyano eşliğinde neşeli şarkılar söylüyordu. O kadar özlemişti ki bu duyguyu... Kahve aldı ama bahçeye gitme fikrinden vazgeçti. Mutfakta oturup tüm gün piyanoyu dinleyebilirdi. Kendini notaların büyüsüne kaptırmışken çalan telefon böldü ortamı. Heyecanla telefonuna baktı, Seyran'ın adını görmeyi bekliiyordu ama değildi. Annesi arıyordu. Ya bir sorgu geliyordu ya da sitem. Kendisini ikisine de hazırlayarak açtı telefonunu.
"Oğluşum naber nasılsın?" Beklediğinin aksine Gülgün'ün sesi gayet iyiydi. Fazla iyidi hatta. Bu daha merak uyandırıcı bir durumdu.
"İyiyim anne. Sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim. Sana bir şey söyleyeceğim ama kesin itiraz edeceksin. O yüzden baştan söylüyorum, itiraz istemiyorum."
Ferit kahvesinden bir yudum alıp ofladı. Yine ne geliyordu acaba. "İtiraz edeceğimi biliyorsan niye teklif ediyorsun anne?"
"Çünkü oğlum, bir anne olarak senin için, ailemiz için elimden gelen şey bu."
Gülgün'ün annelik kartını kullanmasına hiç şaşırmadı Ferit. Ferit'e ne zaman bir şey yaptırmak istese bu kartı oynar ve başarılı olurdu. Umursamaz, serseri oğlunun pamuk gibi kalbini çok iyi biliyordu çünkü.
"Peki. Dinliyorum seni."
"Şöyle ki oğlum biliyorsun doğum günün yaklaşıyor." Gülgün görecekmiş gibi başıyla onayladı Ferit. "Doğum gününde yalıda bir davet veriyoruz. Yakın ahbaplarımızın katılacağı bir kutlama. Söylememe gerek yok sen de geliyorsun."
Ferit travmalarının önemsenmediğini hissettiği bir an yaşıyordu. Bu yüzden cevap vermedi annesine. Sessiz kaldı bir süre. O yalıdan nasıl kovulduğunu, nasıl terk ettiğini, nasıl çıktığını unutmuş gibiydi herkes. Ferit Korhan bir daha bu masaya oturmayacak demişti ve ciddiydi bu konuda. O masayı bir daha oturmamak üzere terk etmişti. Kovulduğu yere geri dönecek bir gurursuz olarak görmüyordu kendini.
"Boşuna zahmet etme anne. İstersen seninle birlikte dışarıda bir yerde kutlarız. Sahte gösterişlere gerek yok."
"Ferit, orası senin evin oğlum. Biz de senin aileniz. Yeterince uzak kaldın bizden. Artık sence de bir araya gelmenin, yeniden aile olmanın vakti gelmedi mi?" Sert ses tonunu kullanmaktan çekinmedi Gülgün. Ferit'i ikna etmenin kolay olmayacağını biliyordu.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...