Medya: Seyran'ın masasındaki fotoğraf 🥹🐥
Yazın yakıcı güneşinin bile ısıtamadığı ofise girip yerine oturdu Seyran. Yaklaşık iki haftanın ardından işe dönmüştü ve işini özlediğini fark etmişti sandalyesine oturur oturmaz. Kendisini gülümseyerek karşılayan bir iki iş arkadaşı dışında kimseyle konuşmadı. Ofisin buz gibi havasının tek neden dev gibi olan klima değil aynı zamanda asık suratlı çalışanlarıydı. Yine de masası, çalışmaları, kahve kupası, öğle kaçamakları yaptıkları kafeterya ve Dicle Seyran'ı bekliyordu.
Seyran ilk iş olarak çantasından fotoğraf çerçevesini çıkardı ve masasına yerleştirdi. Aile fotoğrafının hemen yanında yer almıştı Ferit'le olan fotoğrafı. Akşam yürüyüşlerinin birince Ferit'in telefonunu çıkartıp şak diye çektiği bir fotoğraftı. Aniydi, doğaldı. İkisi de olduğu gibiydi ve Seyran ile Ferit'i yansıtıyordu bu fotoğraf. Ferit o akşam fotoğrafa bakıp bakıp gülümsemiş ve hep aynı şeyi söylemişti; "Bak sevgilim, civciv gibi çıkmışsın burada." O kadar mutlu görünüyordu ki adam Seyran bu anı durdurup sonsuza kadar yaşamak istedi. Fotoğrafı çıkarmak ve masasına koymak iyi bir fikirdi. Hem Ferit hep gözünün önünde olacak hem de fotoğrafa her baktığında mutlu oldukları o anı hatırlayacaktı. Hem de çalışmak için iyi bir motivasyon kaynağıydı.
Seyran kahvesini içip Ferit'le geçirdikleri o muhteşem bir haftayı düşünürken bir yandan da Ferit'in doğum günü için hediye bakıyordu. Ferit'e aldığı ilk hediye olacaktı, beraber kutlayacakları ilk yaştı bu yüzden özel bir hediye olsun istiyordu. Öncelikle antika piyanolara göz attı ama oldukça pahalıydı bu piyanolar. Ayrıca hangisi iyi hangisi kötü anlamazdı ki Seyran. Ferit'in evinde de piyano koyacak yer yoktu. Çabucak vazgeçti bu fikrinden. Daha makul şeylere bakmalıydı.
Bir plak ve gramafon alabilirdi belki. Hem müzikle ilgliydi hem işine yaradı hem de dinledikçe Seyran'ı hatırlardı. Ömürlük br hediyeydi. Ömrünün sonuna kadar Seyran'dan bir hatıra taşıyabilirdi. Ama birden Ferit'in müzik odasını anımsadı. Bir plak çalar vardı sanki orada. Tabi ki olmalıydı, adam müzisyendi sonuçta. Daha başka bir şey bulmalıydı. Düşünmeye devam etti.
"Sen ne zaman döndün ya? Temelli gittin sanmıştım."
Pelin'in sesi kulağına ulaşır ulaşmaz ürperdi Seyran. İşte bunu hiç mi hiç özlememişti. Pelin'i görmediği iki hafta nasıl sakin nasıl huzurluydu... Şimdi haftanın beş günü bu surata bakarak çalışmak zorundaydı. Eskisinden daha çok zorlanıyordu bu konuda. Gözlerini devirmekten başka bir cevap vermedi kadına.
"Aslında gelmene hiç gerek yoktu biliyor musun? Ben işleri o kadar iyi idare ettim ki yokluğun hissedilmedi bile."
Seyran kahkahasını tutamayarak ağzındaki kahveyi Pelin'in masasına doğru püskürttü. Bilerek yapmamıştı ama hak etmişti kadın.
"Pelin'ciğim her iş benim bilgim dahilinde ilerledi merak etme. Maille yönlendirdim ekibi. Bedenim burada değildi ama elim üzerinizdeydi. Ankara'dayken bile iş yönlendirdim sana. Süper değil mi?"
Pelin asık suratıyla masasındaki kahveleri temizlerken sustu. Seyran'ın olmadığı iki hafta ne kadar da güzeldi. Keşke hep Ankara'da kalsa ve dönmeseydi kadın. Hem burası ona kalırdı hem de Ferit... Ferit nereden çıkmıştı ki şimdi? Basit hoşlantısının takıntıya evrildiğini hissedebiliyordu ama bu Ferit'le ilgili değildi. Tüm motivasyonu Seyran'ı sinir etmekti aslında.
Dicle tüm enerjisiyle tasarım ofisine girdiğinde gözler ona döndü. Kadının buraya ait olmadığı belliydi. Yüzü gülüyordu, ışık saçıyordu bir kere. Bu gri odada tüm gün projelere kafa patlatmadığı belliydi. Dicle boş bir sandalye alarak hemen Seyran'ın yanına geçti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
PİYANİST (SeyFer)
Fanfiction"Ferit, seni bir daha görür müyüm?" Ferit'in karanlıkta parlayan gözlerine inci gibi dişleri eşlik etmişti. Bu akşamki en içten gülümsemesini bahşetti Seyran'a. Umarım beni bir daha görürsün diye geçirdi içinden. "İstediğin zaman görebilirsin. Piyan...