İki hafta.
Louis sigarasından bir fırt çekti ve yavaşça nefes vererek Sekizinci Cadde'deki öğle vakti kalabalığın arasından geçerek ilerledi.
İki hafta beklemek için çok uzun bir süre.
Mantıksal olarak Louis iki haftanın o kadar da uzun bir süre olmadığını biliyordu. Harry ona büyük bir proje üzerinde çalışmakla meşgul olduğunu söylemişti ve Louis kesinlikle, Harry'nin işine kendini kaptırdığında veya teslim tarihi geldiğinde nasıl olabileceğini hatırlıyordu. Ya oturup kaskatı bir şekilde pencereden dışarı bakıyor, beynindeki her şeyin haritasını çıkarıyor ya da saatlerce resim yapıyordu; normalde sağlıklı beslenme alışkanlıkları yerini Doritos, fıstık ezmeli M&M ve Dr. Pepper'a bırakıyordu. Arası yoktu. Ya da en azından birlikteyken öyleydi.
Louis ayrıca Harry'ye meşgul olduğunu söylediğini ve gerçekten de meşgul olduğunu biliyordu. Geçtiğimiz bir buçuk haftayı gelecek yazın gerilim filmi olacağına inandığı, herkesin hakkında konuşacağı, Louis'in filmi kesinlikle izleyeceği, sahilde okunacak en iyi eser olacağına inandığı kitaba ince ayarlar yaparak geçirmişti. Uyarlaması bundan iki yıl sonra sinemalarda olacaktı mutlaka ve senaristi en sevdiği karakteri nasıl yanlış yazdığını ya da olay örgüsünü değiştirmenin onun fikri olduğunu söyleyecekti. Ama tüm dikkatini işine odaklamak için ne kadar çabalarsa çabalasın, Louis kafasının arkasındaki gıdıklayan sesin Harry'nin Feels Like Home'un orijinal taslağını yirmi dört saatten biraz fazla bir sürede okuduğunu fısıldamasına engel olamıyordu. Bu yüzden bu kadar uzun süren neydi?
Louis, Harry'ye mesaj atıp bir güncelleme isteyebilirdi ama çok muhtaç biri gibi görünmek istemiyordu. Ayrıca, aralarındaki geçici yeni arkadaşlığa rağmen Louis henüz sadece sohbet seviyesinde mesaj atacak düzeyde olduklarını düşünmüyordu, "öylesine" mesaj olmasa da "Aman Tanrım, bana kitaplarım hakkında ne düşündüğünü söyle" mesajı. Bu yüzden bu beyaz sessizlik onu biraz delirtse de Louis buna izin vermişti.
İki hafta beklemek için çok uzun bir süreydi.
Louis sigarasından bir nefes daha alıp, yavaş yürüyen bir grup turistin arasından sıyrılırken külünü sokağa fırlattı.
Gerçekleri konuşmak gerekirse, Harry cuma sabahı ona mesaj atmış, sadece önceki gece Only For The Brave'i bitirdiğini söylemişti. Yani aslında üç kitabı da okuması on gününü almıştı. Düşünürsek, bu hiç de uzun bir süre değildi. Ve Louis bunu kafasında hesaplayarak düşünmüştü. Kitapların üçü ortalama dört yüz sayfa vardı, yani bu bin iki yüz sayfa, bu da Harry'nin aynı anda çalışırken günde yaklaşık yüz sayfa okuduğu anlamına geliyordu, yani gerçekten kitapları oldukça hızlı okumuştu. Muhtemelen elinden geldiğince hızlıydı.
Ama sonra Louis, o öğleden sonra Louis'in boş olup olmadığını sorduğunda, pazartesi'ye kadar boş olmadığını söyleyerek Harry'yi oyalamıştı. Cuma günü Harry'yi görmeye duygusal olarak hiç hazır değildi ve onu her şeyin daha gevşek ve açık hissettiği hafta sonu görmek yerine, işe geri dönme bahanesi olan bir günü seçmek istiyordu. Kendini koruma içgüdüsü gerçekten çok kötü bir şeydi, çünkü Louis sadece Harry'nin kitapları hakkında yorumlarını duymanın acısını uzatmakla kalmadı, tüm hafta sonu sanki bir tür geri sayımmış gibi hissetti, Louis kahve randevusuna kadar geçen her saatin inanılmaz derecede farkındaydı. (Randevu mu? Hesabı o ödüyor, kesinlikle bir randevu, ne düşünüyordu?) Pazartesi günü saat on iki buçukta Harry'yle.
Ground Central'ın tabelası görüş alanına girdiğinde Louis sigarasından son bir nefes çekti ve filtresi yanana kadar derin bir nefes aldı. Sigarayı metronun ızgarasına fırlatıp saatini kontrol etti ve içeri girmeden önce başka bir tane için vakti olup olmadığını düşündü. Beş dakika erken gelmişti ve Harry geç kalmaktan ne kadar nefret ettiğini kaç kez söylese de sürekli olarak on dakika geç kalıyordu, yani Louis öyle olduğunu düşünüyordu. Cebinden sigara paketini çıkardı, çakmağı almak için diğer cebine hafifçe vurdu ve aynı zamanda yaya trafiğinin dışına çıkıp kahvecinin önündeki kaldırımda durdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mine Would Be You| Türkçe Çeviri (Larry Stylinson )
Fiksi UmumLouis gözlerini kırpıştırarak açtı, oda etrafında yüzerken göz kapakları titriyordu. Kesinlikle halüsinasyon görmediğinden emin olduktan ve Harry Styles'ın onu resmettiği ilk portrenin o duvarda asılı olduğunu gördükten sonra birkaç yudum bira içti...