~2~

782 31 17
                                    

Fazla konuşmıycam yeni bölüm işte ama başım çatladığı haldesizin için bölüm yazıyorum bak kıymetimi bilin:') İyi okumalaar

Lanet olsun... Gidip kapıyı bizzat açtım ve yemekleri içeri alıp masayı hazırladım. Zaten sadece yerleştirmesi kalmıştı, bende gün içinde birçok şey atıştırdığım hiç aç değildim. Çok geçmeden Akutagawa duştan çıktı, en azından havluyla değildi... (Kendini türk dizisinde sanmış olucak heralde:') Oturması için sandalyeyi çektim, telefonla konuşuyordu. Yürürken bir anda durup yüzüme baktı ve aynı sabah yaptığı gibi elini çeneme yerleştirdi. Yüzümü sğa doğru çevirdi, sabah kızın vurduğu yeri fark etmiş miydi? "Biraz işim çıktı, ben seni sonra arayacağım." Telefonu kapatıp yüzümü eski haline çevirdi. "Kim vurdu sana?" Kıza söylemeyeceğim diye söz vermiştim ama ne yalan uyduracağımı düşünmemiştim. "Kimse vurmadı, ben... pencereye vurdum. Dikkat etmemişim..." "Bana yalan söyleme Atsushi. Kim vurdu dedim!" Bağırınca vücudum titredi ve sabah kızla konuştuklarım aklıma geldi. 'Ne ceza veriyor olabilir ki?' Söylemesi kolay tabi, bakışları bile öldürecek gibiydi! "Yalan söylemiyorum benim-" Kapı hızlıca tıklatılınca Akutagawa çenemi bıraktı ve derin bir nefes verdi. "Gir." Bilerek kapıya arkamı döndüm, yanlış anlaşılmak istemiyordum. Gelen kişiyi görmedim ama içeri gelmedi. "Efendim, sizinle çok önemli bir konu hakkında konuşmak istiyorum. Eğer izin verirseniz..." Akutagawa bana son bir bakış atıp gelen kişinin yanına gitti ve kapıyı sertçe çekti. Rahatlamıştım ama gelince beni tekrar sorguya çekerse eğer-Bir dakika! Neden birinin bana vurmasını bu kadar önemsiyordu ki?! Ben buraya daha bugün gelmiştim ve ayrıca sadece bir asistanım o kadar! Düşündükçe daha çok soruyla baş başa kaldığım için bundan vazgeçtim ve koltuğa oturup Akutagawayı beklemeye başladım.

Beklediğimden uzun sürmüştü, ne yaptığını merak etmeye başladım ama kalkıp bakmaya cesaret edemiyordum aklıma hep sabahki.... Neyse ya, ne olucak ki! Altıüstü onu merak ettim sonuçta, birşey diyemez. Kendimi cesaretlendirip kapıya doğru ilerledim.

Ama işler beklediğim gibi gitmedi. Kulbu tutar tutmaz kapı açıldı ve ben korkudan yerimde sıçradım. Akutagawa bana sinirli bir bakış atıp kapıyı kapattı. "Nereye?" Tek kaşını kaldırıp sorduğu bu cümleyle(birazcık yok ama olsun) hafifçe yutkundum. "Şey... Efendim, sizi merak ettimde. Yemeğinizi de yemediniz..." "İştahım kaçtı, yatıyorum ben." "Şey, efendim..." Odasına gidecekken durdu ve dönüp bana baktı. "Haddimi aşıyorum ama gittiğinizden beri sadece gelen kişiyle mi konuşuyordunuz?" Gözlerinde beni tam şuanda öldürmek isteyen bir Akutagawa gördüm. Yavaşça yanıma yaklaşmaya başladığında gözlerim korkuyla açıldı ve geri geri adımlamaya başladım. Sırtım duvara değdiğinde  gözlerimi sıkıca kapattım ve olabildiğince küçüldüm. Bir elini duvara sertçe vurdu ve duvarla arasına sıkıştırdı. "Sanırım olayı tam anlayamadın." Yüzüme iyice yaklaştı ve kulağıma fısıldadı. "Ben senin efendinim,Atsushi ve benle konuşurken haddini aşmayacaksın! Olurda adımı ağzından duyarsam, o zaman seni döve döve öldürürüm. Duydun değil mi?" Bunun cevap beklemeyen bir soru olduğunu sanıp susmuşken sorusunu bağırarak tekrarladı. "Duydun mu?!" "E-evet e-efendim." Sesimin titrediğini fark ettim, çok korkmuştum. Kolunu duvardan kaldırdı ve gitti. Bir süredir nefes almadığımı fark edip derin bir nefes aldım ve yere doğru kayarak oturdum. Düşündüğümden çok daha kötü biriydi, bunu anlamıştım. En azından ceza almadan kurtuldum. Neden bilmiyorum ama bir anda kalbime ağırlık çöktü ve gözlerim doldu. Bende onları tutmak yerine serbest bıraktım. Kafamı dirseklerime yasladım ve Sesimin duyulmaması için uğraşarak uzun bir süre ağladım. Uyuyakalmışım...

Sabah kalktığımda olduğum yerde duruyordum, hala duvar dibinde. Yavaşça doğruldum, belim ağrıdan ölüyordu. Telefonu çıkarıp saate baktım, 6'ya geliyordu. Gelen mesajı görünce merakla tıkladım, çok mesaj alan biri değildim. Mesajda şöyle yazıyordu. 'Bugün efendi işe gitmeyecek, saat 7 gibi uyanacaktır. Uyandığında kahvaltıyı hazırlamam için 3. telefondan ara.' Telefonu kapatıp arkama yaslandım ve kafamı geriye doğru yasladım. Tekrar ağlamamak için kendimi sıktım ama ıslanan yanağım başaramadığımı haber veriyordu. Duyduğum adım sesleriyle kafamı kaldırdım, karşımda Akutagawayı görünce gözyaşlarımı silip ayaklandım. Başımı olması gerekenden daha fazla eğerek konuştum. "Günaydın, efendim. Ben hemen kahvaltınız için mutfağı arıyorum." Yanından geçip gidecekken kolumu tuttu, işte tekrar başlıyoruz... "Saat çok erken, şimdi olmaz." Beni önüne doğru çekti. "Otur şuraya, konuşacağız seninle." İtiraz edemedim ve sandalyeye oturdum. O da karşımdakine oturdu ve konuşmaya başladı. "Bak, Atsushi. Seni ilk günlerden zorlamak veya ceza vermek istemiyorum. Buranın kendince kuralları var zaten etraftan da duymuşsundur. Bunlara uyman gerekiyor, uyumayınca ne olduğunu biliyorsun anlatmama gerek yok sanırım..." Başımı hafifçe salladım. "Güzel... Şimdi gidiyorum ben, dışarıda işlerim var." Ayağa kalkınca bende kalktım ve kapıya kadar geçirdim. "Sakın odadan dışarı çıkma, Atsushi. Seni uyarıyorum." Tekrardan başımı salladım, beni son kez baştan aşağıya süzüp gitti. Eğer aklım varsa odadan çıkmayacağım, eğer aklım varsa! Ama sanırım geç de olsa akılsız olduğumu bugün anladım...

Sıkıntıdan patlayacak gibiydim, ne Akutagawa geliyordu ne de nerede olduğunu biliyordum! Bugün işe gitmemesi gerekiyordu ama neden birdenbire işi çıkmıştı ki? Birden kapı tıklatılınca heyecanlandım ama sonra aklıma geldi. Kapı tıklatıldı ey salak... Akutagawanın aksine ben insanlara emir vermeyi sevmiyorum bu yüzden gidip kapıyı kendim açtım. Temizlik için biri gelmişti ama dünkü kız değildi bu. "Sen neden geldin, dün gelen kız nerede?" "Şey, o bugünden sonra gelemeyecek. Efendi böyle emretti." "Neden?" "Ben bilmiyo-" "Ben biliyorum." Koridordan bir çalışan daha geldi ve imalı imalı bana baktı. "Bodrumdaki hapishanede, dün yaptıklarının bedelini ödüyor ve bunun tek sebebi sensin." Sinirle ona baktım, dün olanları Akutagawanın bilmesine imkan yoktu ama birileri anlattıysa... "O halde-" "Evet, efendi de aşağıda, cezasını bizzat kendi veriyor. Gelen çığlıkları duyman lazım çok acı çekiyor olmalı, eminim bir yandan da sana lanet okuyordur." O geldiği gibi giderken bende hızla odadan çıkıp bodrum kata inmeye başladım, Akutagawanın orada olduğunu bilmeme rağmen...

Yaklaştıkça bağırış seslerini duyuyordum ve içimdeki vicdan azabı katlanarak artıyordu. Vardığımda kapıda bekleyen iki görevli önümü kesti. "Sen kimsin, buraya elini kolunu sallayarak giremezsin!" Onlara durumu açıklamak isterdim ama acelem vardı. Tuttukları mızrakların altından geçip hızlıca seslerin geldiği yere yöneldim. "Hey, bekle! Derdin ne senin?!" Arkamdan koşsalar da bana yetişemeyeceklerini biliyordum, üstlerindeki zırhla çok zordu. Kızı bulmaya odaklandım ve geçmeden onu buldum. Keşke bulmasaydım... Her yeri kan olmuştu, kıyafetinin bazı yerleri yırtılmış ve açık yerlerde beliren yaralar çok derin duruyordu. Elimle ağzımı kapattım ama attığım çığlığa engel olamadım. Akutagawa beni fark etti ve elinde bıçağı sertçe yere fırlatıp yanıma koşar adım geldi. Bakışlarımı ona çevirdim, atladığım bir kısım vardı. Odadan çıkmamamı söylemişti ama ben çıkmayı boşver direkt karşısına dikilmiştim. Elini kaldırıp yüzüme sert bir tokat geçirdi. "Sana odada kalmanı söylemiştim! Sadece bunu bile beceremiyor musun yani?!" Gözlerim tekrar doldu, yanağım acıdan morarmış olsa da önemsemedim. "O kız hiçbir şey yapmadı sadece beni uyarmaya çalışıyordu." "Sana vurarak mı yaptı bunu? Sırf bu kızı kurtarmak için mi buraya kadar geldin?" Başımı hafifçe salladım. Kısa bir kahkaha attıktan sonra yüzü eski haline geldi. "Şimdi odaya çıkıyorsun ve ben gelene kadar çıkmıyorsun. Yoksa cezan artacak Atsushi, tamam?" Başımı tekrardan sallayıp geldiğim yoldan geri döndüm. Lanet olsun, hiçbir şey yapamadım. Tam bir aptalım, üstüne bir de ceza vereceğini söyledi. Şimdi ne yapacağım...

Aha yedin ayvayı ksgsnysns

Ne olucak acaba merak ettim ya diyorsanız oy veriniz lütfen, bana da moral oldun yaaa

Neyse neyse gittim ben, çok öptüm siziii😚

Hayatımın HatasıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin