BÖLÜM 1

33.8K 1K 69
                                    





Kanlanmış ve yaş kalmamış gözlerimi açık renk parkeden alarak sinek vızıldaması gibi gelen sese odaklanmaya çalıştım. Terden sırılsıklam olup yüzüme yapışmış saçlarımı geriye çekmek adına bir zahmette bulunmazken, annem bunu benim yerime yapmıştı. Badem şeklindeki sivri tırnaklarımı titremelerini biraz olsun kesmesi amacıyla ince kumaşın üzerinden bacaklarıma bastırdım. Derimi kestiğini düşündüğüm sivrilik, o an bana hiçbir şekilde acı vermedi; anlık hissedememenin verdiği tedirginlikle başımı hızla bacaklarıma çevirdim.

''Renas,'' diye fısıldadığında, benimkinden kopyası gibi olan kızarık mavilerini ellerime indirmiş, neden ani hareket ettiğimi düşünüyormuş gibi bakıyordu. ''Bir sorun mu var?''

''Bir an, hissedemedim?'' Mırıltım, yaşları bir an olsun kesilmeyen gözlerinin koyu endişeyle parlamasına neden oldu. Dizlerinin üzerinde bana biraz daha yaklaşıp ellerimi avuçları arasına aldı. Gözleri önce tırnaklarıma değdi, ardından üzerimdeki beyaz eşofmanı dizlerimin yukarısına kadar sıyırdı. Bembeyaz, ölü bir ten üzerindeki kanlı delikler, elini bir anda dudaklarına kapatmasına neden oldu.

''Ne yaptın?!''

Sadece farkında değildim.

Gözlerimden nasıl kaçtı bilmiyorum ama, uzun zamandır aniden gelen titremelerimi azaltmak adına tırnaklarımı bacaklarıma saplıyordum. Yine de ona bir cevap vermedim.

Doğrularak ayağa kalktı ve adımları direkt olarak kişisel banyoma yöneldiğinde, bir süre sonra kırmızı ilk yardım çantasıyla geri geldi. Oturduğum yerden üzerimdeki eşofmanı dikkatle çıkardım ve biraz daha yukarıda, daha keskin tırnak izleri gözlerime çarptı.

Bedenime bu denli zarar verişim miydi annemi hıçkırarak ağlatmaya başlayan; yoksa bunu kendime yaparken fark etmiyor oluşum muydu... Emin değildim işte. Yine de, en azından beni endişelendirmemek adına ağlamayı kesip gülen suratıyla bana iyileşeceğimi, artık bir sorun kalmayacağını söylemesi gerekmez miydi? Yani, diğer anneler öyle yapmaz mıydı?

Aslında, annemin iyi bir anne olduğunu dün geceye kadar sorgulamak aklımın ucundan bile geçmezdi...


DÜN GECE



İçerisinden uzun şeritler halinde kesilmiş mor lahanayı ayırdığım salata tabağım, içerisinde iç savaş çıkmış gibi karmakarışıktı. Aslında annem mor lahanayı nefret derecesinde sevmediğimi bilir ve benim tabaklarıma eklemezdi fakat şuan bile gözle görülür bir şekilde gergin oluşundan onun canını bir sebze parçasıyla sıkmak, isteyeceğim son şeydi.

''Üç gündür titreme nöbetleri geçirmedim, okulda bile herhangi bir sorun yaşamadım biliyor musun? Belki de henüz doktorların bile bilmediği bir şekilde hastalığım kendi kendini yok ediyordur, ha?'' Birkaç saniyeliğine söylediklerime inanmak istedim. Ardından, annemin gülümsemesi için konuşmaya devam ettim: ''Ya da belki de geçici bir şeydi ve... Sadece bir yılımı alıp ortadan kayboldu... Hm?''

Eşsiz gülümsemesi bu kez o kadar da eşsiz bir gülümseme gibi gelmemişti. Zoraki bir gülümsemeydi sanki bu.

''Sana bir şey söylemem gerekiyor.''

''Oh be! Ben de ne zaman söyleyeceksin acaba diye kendimi yiyorum bir saattir. Sonunda!''

Gözlerine yerleşen korkuya gülümseyerek karşılık verdim. Yüzü bir anda endişeyle kasıldı, buradan bile belli olan bir gerginlik aramıza paravan gibi girdiğinde, yüzüne mesken edinmiş diğer duyguları görmekte zorlandım.

GEÇ KALMIŞ DOĞRULARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin