Sınav kağıdının arkasını çevirdiğimde, boşluk doldurma kısmında yapmadığım ve tekrar tekrar belki aklıma gelir diye bakmaktan sıkıldığım sorulara göz gezdirip, oflayarak elimi çeneme yasladım. Tarih, hayatım boyunca en sevmediğim ders olabilirdi.
Hayır yani geçmiş geçmişte kaldı değil mi? Tamam, tarihimizi öğrenmeyelim demiyorum da, ne gerek var bu kadar ayrıntıya?
''Arkadaşlar, son beş dakika.''
Sınavın son saat, yani tarih dersinde yapılacağını sanmıştık ama bir önceki saat olan rehberlik dersine denk gelmişti. Haliyle Taner hoca gözetmenimizdi.
''Hocam biraz kopya verin ya, bir de sınıf öğretmenimizsiniz.''
Duvar tarafından gelen sesle Taner hoca gözlüklerini çıkarıp masaya bıraktı.
''Tabi tabii, sonra da tüm kata Taner hoca sınavda kopya veriyor diye haber uçurun, onlar da sınavların benim dersime denk gelmesi için kırk takla atsınlar. Sonra da müdür beyin kulağına gitsin...''
''Valla ben kimseye öyle bir şey söylemedim hocam.'' Çocuk fırsattan istifade, fıldır fıldır gözleriyle ayağa kalkıp, ''Kim söyledi lan? Kafirler,'' diye bağırdığında, aslında amacının kopya çekmek olduğu çok açıktı.
''Otur yerine Buğra!''
Buğra somurtarak yerine oturduğunda arkamdaki Savaş hafifçe öne doğru eğilip kulağıma yaklaştı. ''Sen bana ikinci soruyu söyle, ben de sana boşluk doldurmaları?'' Söylediği aklıma yatarken, Taner hocanın duvar kenarına gidişini fırsat bilerek ön sayfayı Savaş'ın görebileceği şekilde kaldırdım. ''Tamam. Şimdi de arkaya çevir, ilki feodal,'' söylediği kelimeyi yazdığımda, diğerlerinde de yardım etti ve sonunda tüm kağıdı doldurmuştum. Gülümseyerek kalemi kağıdımın üzerine bıraktım.
Zilin çalmasına bir dakika kaldığında Taner hoca kağıtları toplamaya başladı ve dördümüzün kağıdını da alıp zil sesinden hemen sonra dışarı çıktığında, Savaş'a döndüm.
''Teşekkür ederim.''
Bana göz kırpıp, ''Asıl ben teşekkür ederim,'' dediğinde Uygar ve Acar da bize katılmış, sohbet etmeye başlamıştık.
''Bugün bir şeyler mi yapsak ya? Hem yarın matematik sınavı var, kafa dağıtalım.''
Eflah arada beni matematiğe çalıştırıyordu ama yarınki sınavdan pek de umutlu değildim. ''Of, evet,'' dedim benden beklenmeyecek bir istekle. Ardından, babamların dışarı çıkmama izin verip vermeyecekleri sorusu dolandı aklımda, artık çoğu yere onlarsız gidemiyordum. Aklımdan geçenleri duymuşlar gibi üçü de bana baktı bir müddet. Geçen hafta kendi isteğimle hastalığımı onlara anlattığımda bana acıyacaklarını düşünmüş olsam da, konuşmalarından hareketlerine kadar her şey aynıydı, yalnızca plan yaparken bana uyup uymayacağına dikkat ediyorlardı. ''Ama gelebileceğimi sanmıyorum...''
''Nereye gidebileceğini sanmıyorsun?''
Kapının oradan gelen sesle hepimiz aynı yöne baktık. Abim, yanındaki Toprak'la birlikte yanımıza gelip sıralara yaslandılar.
''Bu akşam bir plan yapalım beraber diyorduk ama Renas gelemeyeceğini söylüyor,'' dedi Acar. ''Bence gelir, hocam. Sizce?''
''Bence de gelir ama benim daha iyi bir fikrim var.'' Sıramdan çıkarak abimin yanına gittim. ''En iyisi siz gelin bize,'' birkaç saniye duraksadığında, başımı kaldırarak yüzüne baktım ve o sırada arkadaşlarıma yaptığı mimiği yarıda keserek bana döndü. ''Değil mi güzelim?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇ KALMIŞ DOĞRULAR
Teen FictionRenas, beyincik dejenerasyonu teşhisi konulmuş on yedi yaşında genç bir kızdır. Kalan ömrünü annesiyle geçireceğini düşünürken, hayatına bir anda yıldırım gibi düşen baba ve ağabey faktörü dengesinin şaşmasına neden olur. Zorlu mücadelelerle hayata...