Kocaman bir boşluk içinde kalmış zihnim, kulaklarıma dolan konuşma seslerini bir yere kadar algılayamadı. Yaşları tutmakta zorluk çeken gözlerimi uzunca bir süre zemin kata döşenmiş beyaz mermerden kalkmadı, kendimi o kadar sıkıyordum ki ağrısını unutturan başım yeniden zonklamaya başlamıştı.
''Ya çok geç olsaydı?''
Günde belki binlerce kez aklımdan geçirdiğim cümleyi dışa vuran Adin olmuştu. Beklemediğim şekilde hem onun hem de abisinin gözleri kıpkırmızıydı, acıma ortak olmaları beni şaşırtmıştı ve beni hemen benimsemiş olmaları bir yandan içimi sıcacık yapsa da bir yandan da daha fazla sorumluluk sahibi olmuşum hissiyatı yaratmıştı; öldüğümde üzülecek insan sayısının artmasından pek de mutlu olduğum söylenemezdi.
''Bilmemeniz sizin de yararınızaydı.''
''Nasıl bir yarar baba?'' Diye fısıldadı Aksel. Sanırım aramızdaki en duygusal kişiydi. ''Kardeşimiz için elimizden gelen-''
''Elinizden gelen bir şey yok. Olamaz da zaten.'' Oldukça normal çıkan ses tonumla herkes bana dönmüştü. Gözlerimi yerden kaldırmadan devam ettim. ''Uzun zamandır bu gerçekle yaşıyorum ve iyileşemeyeceğimi de kabullendim zaten ben.''
''Renas yapma,'' İçim acıyla kavruldu. Hiç kalbimin bu şekilde kasıldığını hissetmemiştim, nefesim kesilmişti resmen.
''Bir şey yapmıyorum ki...'' Kurumuş dudaklarımı dilimle ıslatırken eğdiğim başımı yerden kaldırdım. Bir anda saplanan acıyı yok saymaya çalıştım fakat sanki kafama durmadan bir şey saplanıyordu. ''Bakın, birbirimizi yeni tanıyor olabiliriz,'' gözlerimi, beni pür dikkat izleyen Milat'a çevirdim bir saniyeliğine. ''Benden hoşlanmamış da olabilirsiniz fakat çok bir vaktim olduğunu sanmıyorum.'' Sessizce dökülen göz yaşları arasından derin bir nefes aldım. ''Bence saklı gerçeklerin gün yüzüne çıkma vakti geldi. İnsanın ne zaman kayıplar vereceği belli değil, siz bazı şeyleri zamana bırakmaya devam ederseniz beklediğiniz zaman gelmeden...'' Devam etmeden yutkundum. Umarım annem söylediklerimi üzerine alınmıştı çünkü sonsuzluğa gözlerimi kapatmadan önce mutlu bir aile tablosunun içinde yer almak hakkımdı diye düşünüyordum.
Bencil miydim? Sanmıyordum.
Başkasının mutsuzluğu üzerine mutlu da olmayacaktım zaten.
''Şuan konumuz bu değil Renas,'' Dedi Milat, derince yutkunmuştu, ardından boğazını temizleyip devam edecekti fakat onu kesmiştim. ''Konu, bana bir çöpmüşüm gibi bakıp o şekilde davranman mı?'' Duraksadı. Gözleri sadece yüzüme odaklıydı ve mavi irislerinde, bir yerlerde pişmanlık olduğunu görebiliyordum. ''Ya da konu, gecenin bir vakti babanın odasına giderek benim için DNA testi istemen mi?'' Sesimde kesinlikle kırgınlık yoktu. Zaten babamın neden bir DNA testine ihtiyaç duymadığını da anlamamıştım.
''Ne?'' Tepki Adin'dendi. Milat duraksamış, nasıl bildiğimi sorgulamış, ardından bir şey söylemeyerek yere bakmıştı.
''Yanlış anlama, sana hesap sormak değil derdim, ki, ben de Mirhan beyin neden bir DNA testi yaptırmadığını merak ediyorum. Sebebi sadece oğlunun kopyası olmam değildi bence ki, karısı da oğlunun kopyası gibi. Buradan çıkaracağımız sonuç, babanızın hâlâ annemin dürüstlüğüne güveniyor olması mı yoksa bizi öğrendikten sonra detaylı bir araştırma yapmış olması mı merak ediyorum.''
Babamın yüzündeki duraksamayı ona değil yere bakmış olsam da hissetmiştim. Sonunda başımı kaldırdığımda, annemle birbirlerine baktıklarını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇ KALMIŞ DOĞRULAR
JugendliteraturRenas, beyincik dejenerasyonu teşhisi konulmuş on yedi yaşında genç bir kızdır. Kalan ömrünü annesiyle geçireceğini düşünürken, hayatına bir anda yıldırım gibi düşen baba ve ağabey faktörü dengesinin şaşmasına neden olur. Zorlu mücadelelerle hayata...