Ölüm sessizliğinin hakimiyet kurduğu uzun hastane koridoru canla başla işlerini iyi bir şekilde yerine getirmeyi hedefleyen sağlık çalışanlarını ağırlamaya devam etti. Renas'ın müdahaleye alınışının birkaç dakikasında ailenin yaşadığı korku anlatılamazdı. Zaten öncesinde de cefalarca yürekleri ağızlarına gelmişti Renas'ın hastalığını öğrendikten sonra; ona asla belli etmiyorlardı ama Renas ayağa kalktığında, uyuduğunda, hatta konuştuğunda bile sürekli bir şey olacak endişesiyle tetikteydiler.
Şirkette geçirmeye devam ettiği nöbetin ortasında, neyse ki etrafta bu tür durumlarda ne yapacağını bilen bilinçli çalışanlar vardı. Mirhan Zaim, kendi şirketinde, kendi çalışanının kızına yaptığı ilk müdahaleyi utançla izlemişti; kızının hastalığını bildiği halde doktorundan bu gibi durumlarda be yapılması gerektiğini sormamıştı çünkü bu tür bir durumun gerçekten gelebileceğinden korkuyordu. Çalışanı hastaneyi aramaya gerek olmadığını söylemişti çünkü bu tür nöbetlerin kısa sürdüğünü sanıyordu fakat nöbet beş dakikayı bile geçmişti ve artık daha fazla endişelenmelerini gerektirecek bir sebep vardı; gözle görülebilir biçimde de nefes almakta zorluk çekiyordu Renas.
Şimdi ise kapıdan çıkan doktora hepsi umutla bakmakla meşguldüler. Orta yaşlardaki doktor yanındaki hemşireye bir şey söyleyip gönderdikten sonra yanı başında duran aileye döndü. Şüphesiz Aksel'in kalbine yerleşmiş korku, onu kör edebilir; asla yapmayacağını bildiği bir şeyi yaparak karşısındaki doktora kız kardeşinin durumunu hemen anlatması için dalabilirdi. Yine de bunu yapmayarak ve sabırsız görüntüsünü gizleyemeyerek dört kulakla doktorun ağzından çıkacak kelimeleri kaçırmamaya çalışıyordu.
''Ne durumda?''
''Öncelikle, hepimiz bunun geleceğini biliyorduk. Bu nöbeti atlattı Renas, şu an da uyanık hatta.''
''Onu görebilir miyiz? Şimdi.''
''Görebilirsiniz ama şimdiden uyarayım algı problemi yaşıyor biraz. Pek de kendinde değil kısaca. Size tavsiyem eve götürün de dinlensin.''
''Pekala, teşekkür ederiz.''
''Rica ederim, iyi günler.''
Kimseyi beklemeden kardeşinin odasına giren Aksel'in hemen ardından Vasil de onu takip etmişti. Gördükleri küçük beden, başını yastığa yaslamış, kısık gözleriyle pür dikkat duvarı izliyordu. Halsiz olduğu belliydi ve sapsarı kesilmiş bedeni oldukça hastalıklı görünüyordu.
''Renas...''
Başını çevirip kimseye bakmadı, Renas. Ailesi odaya girip onu izlemeye koyulduğunda bile herkesi yok sayarak, ya da kaldığı odaya birilerinin girdiğini duyumsamadığından dönmemişti onlara.
Aksel, kardeşinin uzandığı yatağa oturup elini avcuna aldı. Yumuşacık teni her zamanki gibi yine buz gibiydi; ne zaman Renas'a temas etse teninin soğukluğu onu sürekli irkiltiyordu zaten, alışmıştı yani bir bakıma.
''Bak, hepimiz buradayız.''
Hepsi, en azından onlara bakacağını sanıyorlardı fakat Renas, onları duymuyormuş gibi gözlerini boşluğa dikmişti. Manolya kızının yanına ilerleyerek saçlarını okşamaya başladığında ve yaşları kızının saçlarına karıştığında bile küçük bebeğinden bir tepki alamamıştı.
Nefesi artık göğsüne yetmediği saniyelerde hiçbir şey söylemeden odayı terk etti; kızının bu görüntüsüne yüreği dayanmamıştı ama bilmiyordu ki daha başlangıçtı.
Vasil'de çıkış işlemlerini yapmak için babasına gideceğini söylese de, Mirhan Zaim onun kaçmak için bu yolu seçtiğini biliyordu. Yine de bir şey söylemeden odadan hışımla çıkan oğlunu izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇ KALMIŞ DOĞRULAR
Teen FictionRenas, beyincik dejenerasyonu teşhisi konulmuş on yedi yaşında genç bir kızdır. Kalan ömrünü annesiyle geçireceğini düşünürken, hayatına bir anda yıldırım gibi düşen baba ve ağabey faktörü dengesinin şaşmasına neden olur. Zorlu mücadelelerle hayata...