Beşik gibi sallanmaya devam ettiğim saniyelerde minibüsün içinde kısık fısıltılar dışında pek ses yoktu. Havanın karardığını, sağanağın bizi bu izbe yolda yakaladığını ve yorgun bedenimin karşı konulamaz dürtüleriyle, Vasil'in sürekli Kutup'u hırpalamasının devam ettiği sıralarda başımı Eflah'a yaslayarak uyuyakaldığımı hatırlıyordum. Şimdi ise uyanık olduğum hâlde içimden değil gözlerimi açmak, nefes almak bile gelmiyordu.
Kupkuru olmuş boğazıma seri bir refleksle elimi sardığımda ve konumumun rahatsızlığından dolayı doğrularak gözlerimi açtım az önceki isteksiz hâlimi geride bırakarak. İçerisi neredeyse karanlıktı ve tek ışık huzmesi, ona yaslanmaya devam ettiğim Eflah'ın telefonundan yansıyordu. Uyandığımı fark ettiği an o da yerinden doğruldu ve yüzüme gelen saçlarımı omuzumdan geriye doğru attı.
''Günaydın,''
Kupkuru dudaklarımı dilimle ıslatıp yanı başımdaki Eflah'a sokuldum. Kolları direkt olarak beni sarmalarken, beni içine çekmek için hazır ol da bekleyen uykuyu görmezden gelmeye çalıştım.
''Susadım,'' Fısıltım o kadar kısık çıkmamış olmalıydı ki sol tarafımızda oturan Aksel'in bize döndüğünü hissettim. Eflah çantamdan su şişesini çıkarırken ben de karanlıkta görebildiğim kadarıyla bana bakan abimi izlemeye başladım. ''Herkes uyuyor mu?'' Su şişesini açıp dudaklarıma yaslamadan önce mırıldandığım sorunun ardından Eflah başını iki yana salladı.
''Hayır, herkes uyanık.''
''Neden içerisi karanlık o zaman?''
Ön taraflarda hareketlilik hissettim ve sonunda güçlü, neredeyse sarı bir ışık birbirimizi görebileceğimiz şekilde etrafı aydınlattığında ayakta olup bize doğru bakan Adin ve Kutup'u gördüm.
''Uyanma diye çiçeğim,'' Kutup elindeki streç film kaplı şeyle birlikte bana doğru gelirken yanındaki Adin'in elinde de meyve suyu vardı. İkisi de ellerindekini bacaklarımın üzerine bıraktı.
''Varmış olmamız gerekmiyor muydu?'' diye sordum Eflah'ın açtığı streç kaplı sandviçten bir ısırık alıp çiğnemeden önce.
''Evet ama sen uyurken durup bir şeyler almamız gerekti, neredeyse vardık,'' Tüm bakışların üzerine çevirmesini sağlayacak şekilde bağıran Vasil ile onaylar anlamda mırıltılar çıkarıp yemeğimi yemeğe devam ettim. ''Birkaç dakika içinde yakıt almak için duracağız, üzerini değiştirebilirsin,'' dedi Eflah. Kesinlikle üzerimi değişmem gerekiyordu, terlediğimi hissediyordum.
Yaklaşık on beş dakika sonra bir benzinlikte durduğumuzda, Adin ve Kutup'la birlikte tuvaletlere doğru gittik. Onlar beni kapıda beklerken ben benim için getirdikleri siyah kazağı, deri pantolonu ve şişme montu giydim. Çıktığımda Adin ve Kutup ile minibüsümüzün yanına doğru ilerlemeye başladık. Herkes yerlerine geçtiğinde bu sefer en öne, yani Vasil'in yanına oturmuştum ve çok geçmeden yola koyulmuştuk.
〰〰〰〰〰〰
''Evet hanımlar beyler, birbirinizi ezmeden, acele etmeden inin lütfen,'' Sözde muavinimiz olan ve bizden zorla bahşiş almaya çalışan Adin, minibüs durduğunda bile görevini yerine getirmeye devam etmeye yükümlüymüş gibi bizleri baymaya devam ediyordu. ''Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz, iyi günler diler ve yeniden bekleriz.'' Basamaktan atlayarak indiğimde hâlâ sesini genizden değişik bir tonda çıkararak şebeklik yapmaya devam ediyordu.
''İn lan hadi.'' Vasil Adin'i ensesinden tuttuğu gibi atarcasına minibüsten dışarı fırlattığında Kutup tutmamış olsaydı düşüyordu. Geldiğimiz yer binaların sık olduğu bir taraftı ama aracımızı park ettiğimiz yer güvenli görünüyordu, tam olarak mahalle içerisi değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇ KALMIŞ DOĞRULAR
Novela JuvenilRenas, beyincik dejenerasyonu teşhisi konulmuş on yedi yaşında genç bir kızdır. Kalan ömrünü annesiyle geçireceğini düşünürken, hayatına bir anda yıldırım gibi düşen baba ve ağabey faktörü dengesinin şaşmasına neden olur. Zorlu mücadelelerle hayata...