Tatlı okumalar :)
🌺
Belimi yasladığım ağcın altında boş gözlerle baktım etrafa. Sallanan yapraklar. Yazdan dolayı yeşillikler içinde olan ağaçlar. Hava kararmak üzereydi ve bu hastanede günler geçiyordu.
Ellerimi önlüğümün cebinden çıkarttım telefonumun çalmasıyla. Ekrana baktığımda Annem... Yazısı ile yüzümde tebessüm oluştu.
Görüntülü arıyordu, beni ve Poyraz'ı birkaç kez aramıştı, ben işimden dolayı bazen geri dönememiştim. Merak ediyordu bizi, başımıza bir şey gelmesinden korkuyordu. Annem üzerimize çok düşerdi, bize bir şey olsa bizden daha çok canı yanardı. Özelliklede babamdan sonra hayatını tamamen bize adadı. Tabi ki bu hep böyle olmadı çünkü babam öldükten sonra ki annem benim annem değildi. Kendini toplaması çok uzun sürmüştü ve bu süreçte bize annelik yapan teyzem olmuştu. Onun kızı daha bebekken üçümüzle ilgilenip birde annem ile ilgileniyordu çünkü annemin psikolojik durumu iyi değildi. Onu ayda bir kez gördüğüm günleri hatırlıyordum çünkü odasından hiç çıkmazdı. Teyzem odasına girmemizi yasaklardı. O zamanlar annemin ne yaptığını merak ederdim. Aldığı psikiyatrist ilaçlarından dolayı ve canı yandığı için günü uykularla geçiyordu. Öyleki zaman konusunda kafa karışıklığı yaşıyordu.
Teyzeme çok şey borçluyduk çünkü bizimle o kadar ilgilenmişti ve yanımızda kalmıştı ki bu bir süre sonra eşiyle arasının açılmasına sebep olmuştu. Teyzem kardeşim daha önemli diyerek eşinin ona karşı söylediklerini umursamamıştı. Kucağında bir yaşındaki Itır varken eşinden boşanıp bizim ve annemle ilgilenmişti. Hayatımın en karışık zamanları babam öldükten sonraki bir yıl olmuştu.
İnsan düzeni bozulduğunda yeni düzenine alışması zor oluyordu. Mete'nin gidişi. Babamın ölmesi. Annemin psikolojik olarak kötü bir durumda olması. Teyzemin boşanması ve bu çıkmazın içinde karşılaştığım arkadaşım Ayça.
Ayça...
Onu yıllar sonra hatırlamak garip bir his oluşturmuştu. Babam öldükten sonra bir köprünün üstünde karşılaşmıştık. Yeni oyun arkadaşımın o olduğunu bilmiyordum. Babam ölmüştü ve üzerinden 2 ay geçmişti. Saçlarım kısacık, boynuma zor geliyor. Eve sürekli bir kadın geliyor psikiyatrist olduğunu söyleyen. Anneme iyi gelicekmiş teyzemin dediğine göre. Mutlu oluyorum çünkü annem iyi olucak. O zamanlar aklıma kazıdığım ama daha sonralardan farkettiğim şey ise psikiyatrist olmak istediğim. Bende başkalarına iyi gelicektim.
Babamın ölmesinden 2 ay sonra. Bir gün öylece evden çıkıyorum. Sabah saatleriydi. Ev o kadar sessizdi ki benim olmayışım kimsenin gözüne batmamıştı belkide. Öylece yürüyorum, insanların içinden geçiyorum. Bir ormanlık yoldan yürüyorum çünkü orada insanlar yok. Karşıma bir köprü çıkıyor, ilk defa gördüğüm bir köprü.
Köprüye oturup ayaklarımı aşağı sarkıtıyorum. Buraya ilk kez geliyordum. Akıp giden suya bakarken öylece gözümden yaşlar akıyor. Babam yoktu. Annem iyi değildi. Kardeşim fazla sessizdi. Gülüp eğlendiğim ev sanki terkedilmişti.
Önüme uzatılan peçeteyle duraksıyorum. Başımı kaldırıp karşımda ki kıza bakıyorum. Benim yaşlarımda, siyah saçları benimkilerin aksine uzun. O zamanlar seçemediğim bal rengi gözlere sahip. Elinde ki peçeteyi alıp gözyaşlarımı siliyorum.
"Gözyaşları güzel değildir" yanıma oturup o da ayağını sallandırıyor. Ağlamam dinlerken ona dönüyorum. "Ağlayacak sebeplerim var" sözümle bana dönüyor "Herkesin ağlayacak sebebi vardır" omuz silkişiyle kaşlarım çatılıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GEÇMİŞİN İZİ
General FictionPsikiyatrist olmak isteyen Açelya uzmanlık eğitimi için mahkumların tedavi gördüğü bir hastaneye çalışmaya gider. mahkum hastanın ona duyduğu hisler... hastanedeki anormallikler... Hastalarda ki anormallikler... Her şey birbirini takip eder. Kara...