on altı

499 28 52
                                    

"Sihir bakanlığı neden buradaydı?"

Tim e baktım bir cevap bekliyordum.

Benim yüzümdendi bunu biliyordum.

"Elowyn aylar önce Eduardo yu öldüren yaşlı adamı hatırlıyor musun?"

Telaşla başımı aşağı yukarı salladım. Tim burun kemerini sıktı.

"Artık Dumbledore Hogwarts da fuhuş yapan biri olduğunu biliyor."

Önüme gelen saçları çektim. Telaşla dudaklarımı ısırdım. Ne yapacaktım?

"O adam ne yaptı?" Dedim.

"Bilmiyorum." Dedi hızla. "Sihir bakanlığına gidip Hogwarts da fuhuş yapan biri var demiş olabilir, bilmiyorum Elowyn."

Telaşla gözlerimi etrafta gezdirdim. Astronomi kulesindeydik. Sigara içmek için buraya geldiğimde arkamdan Tim hızla girmişti ve bende sihir bakanlığını sormuştum.

"Artık bunu yapmasam?" Dedim.

"Bir adın var, anlıyor musun? Bırakmayacağın bir kimlik. Artık Hogwarts da yapma. Bar a gelen bir sürü kişi seni soruyor."

Midem bulandı. Sanki, sanki ömrümün sonuna kadar bunu yapmak zorundaymış gibi hissettim.

Belki aslında bunu yapmak zorunda değildim fakat Tim üstümde öyle bir psikoloji kurmuştu ki, sanki asla bırakamam, devam etmek zorundaymışım gibi.

"Görüntülerimi satmayı bırak." Dedim. Satmayı bırakırsa çoğu şey hal olacaktı.

"Olmaz Elowyn, hayatımda ilk defa bu kadar para kazandım tamam mı?"

Artık stresten ve sinirden bacaklarım titriyordu.

"Lütfen Tim." Yalvarmaktan başka çarem yoktu.

"Bunu yaparken diğerlerinden üstün hissetmiyor musun kendini? Sen olgunsun Elowyn, büyümüş gibi hisset."

Başımı hayır anlamında salladım.

Bir zamanlar büyümüş gibi hissettirmişti, diğerlerinden daha olgun hissettirmişti. Ama şimdi hissedemiyordum. Obje gibi hissediyordum kendimi. İğrenç.

"Lütfen Tim." Dedim. Ağlayacaktım artık.

Fısıldadım, "yakamı kurtarmama izin ver."

Gözümden ilk yaş düştü. Artık karşısında güçlü değildim. Tamamen kendimi olduğum gibi yansıttım. Bitmiş, yorgun.

Tim bana yaklaştı. "O zaman bir daha ağzından para ile alakalı hiçbir şey duymayacağım!" Dedi sinirle.

Boğazımı tuttu. Boğazımdan bir hırıltı çıktığında boğazımı bıraktı.

Ona yumruk atmak istedim. Tüm gücümle suratına vurmak istedim ama sadece ağladım, sinirden ağladım, ezilmiş gibi hissettim.
...

Odamda yatağa yatmış öylece tavana bakarken kaptı tıklatıldı.

Ayağa kalkıp kapıyı açtığımda karşımda bana gülümseyen Mattheoyu gördüm.

"Bir şey mi oldu?" Dedim hızla.

"Ah, hayır." Dedi. "Kitabı bitirip bitirmediğini soracaktım. Saat biraz geç oldu üzgünüm." Elini ensesine attı.

Gülümsedim. "Sorun değil." Çekmecenin üstündeki kitaba uzandım ve Mattheoya uzattım.

"Kitabı bitirdim ve anladım."

"İçeri gelebilir miyim?" Dedi elimdeki kitabı alırken.

"Tabikide."

Mattheoyu karşımda görünce heyecandan öylece kapıda bırakmıştım çocuğu.

"Kitap." Dedim kapıyı kapatırken. Mattheonun yanında kesinlikle salağa dönüşüyordum. "Aslında son isteğinin bu kadar vurgulamasının nedeni çiçek atılacak bir mezarı olmaması. Çiçek bir ödül, mezar ise bir başarıydı. Okura bu anlatılmaya çalışıldı."

Mattheo gülümsedi. "Anlaşılan kitabım işine yaramış."

Güldüm. "Senin çizdiğin tek bir yer ile anladım kendi kitabımı sanırım biraz baştan savma okumuşum."

"Neresi?" Dedi.

"Bazen mezarlar, çiçekler kadar değerlidir ve bazen bir çiçek, bir mezar kadar değerlidir." Dedim. "O adam bir çiçeği çok istiyordu ama hak etmeden."

Mattheo bana yaklaştı ve kitabı tutmayan eli ile çenemi tuttu. "Peki sen?" Dedi fısıldayarak. "Bir çiçek mi bir mezar mı isterdin?"

Bakışlarımı gözlerine getirdim. Uzunca bir süre bakıştık. "İkisi de." Dedim.

Sanırım bundan sonra cümlelerimizin bir anlamı yoktu. Mattheo dudaklarıyla dudaklarıma uzandı.

Kitabı çekmecenin üstüne geri koydu. Ellerim saçlarına uzandı ve kıvırcık saçlarını ensesinde çekiştirdim.

Üstümdekileri yavaşça çıkarırken bende gömleğinin düğmelerini çözüyordum.

Sadece iç çamaşırlarımız kaldığı an beni yatağa itti.

"Seni seviyorum." Dedi Mattheo aniden. "Olmadığı kadar çok."

İçimde bir şeylerin hareket ettiğini hissettim. Bunu Mattheo dan duymayı beklemiyordum.

Bir şey söylemek için ağzım açıldığı an Mattheo beni susturdu. "Ne söyleyeceğini biliyorum, konuşmana gerek yok." Dedi ve kopçama uzandı.
...

Gece ilerleyen saatlerde yatakta Mattheo ile yatarken birden aklıma Mattheonun videoları görebileceği geliyor aklıma. Ellerim titriyor ve midem bulanıyordu. Nefes alamıyordum. Mattheo başını bana döndürdü."İyi misin?"

Başımı salladım sadece videoları gördüğünde suratının gireceği şekli gördüm Mattheoda. Sinirli ve çıldırmış.

Nefes alamadım yine. Bu beni çıldırtacak bir şeye dönüşmüştü artık.

Ayağa kalktım ve tuvalete ilerledim. Midemde ne varsa hızla çıkardım.

Hala klozetin başında otururken Mattheo telaşla içeri girdi. " İyi misin?" Dedi ve yanıma çömeldi.

Mattheo ya bakmadım sadece başımı duvara yasladım.

Bu kimlikten artık yorulmuştum. Bir kimlik sahibi olmak istemeyecek kadar.

Mattheo elini saçlarıma attı ve yavaşça okşadı. "Ne olduğunu biliyorum Elowyn, sadece tercihini yap."

My Name Is Elowyn ꛒ Mattheo Riddle & Theodore Nott Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin