"Şu tabağı uzatır mısın?"Kimin sorduğunu anlayabilmek için kafasını çevirdi. Sesin sahibi Peter Pettigrew'dı. Tam önünde duran tavuk kanatlarından istiyordu.
Tabağı başta tek eliyle kaldırabileceğini düşünmüş ama yanılmıştı. Tabağın ağırlığından tek koluyla bu işi yapmayı başaramadı.
Zeynep'in yanındaki erkek hafiften kendi kendine genç kızın bu haline güldü. Bu sefer ayağa kalkıp iki koluyla tabağı Peter'a uzattı.
"Sağol."
"Önemli değil Peter."
Ağzını kapattığı gibi ayvayı yediğini fark etti, Eylül. Daha bu çocuklarla tanışmamıştı bile ve çocuğu sanki tanıyormuş gibi adı söylemişti.
Peter başta söylediği cümleye çok aldanmadı. Ama bu hatayı fark eden başka biri vardı, Sirius Black. Ondan bir şey kaçmayacağını tahmin etmesi gerekirdi.
"Beauxbatons'da bile adımız biliniyor desene."
James ile Sirius birbiri ile gülüştü , genç kızlar birbirine bakıp ne yapmaları gerektiğini gözlerle konuşmaya çalıştılar... Uzun süren sessizliğin ardından şu an konuşmanın tuhaf olacağını fark edince, bu sefer sadece gülerek dediği şeyi geçiştirdi.
"Siz biliyorsunuzdur ama-" elini Irem'e uzattı. "James, James Potter."
"Grace."
" Bu kadar mı?"
"Grace, Weasley. Yeterli mi yoksa biraz daha şey söylememe gerek var mı?"
Potter kızın ters cevabını sanki iltifat gibi kabul etmiş, dediği şeye gülmüştü. Lily gibi İrem'in de ona ters davranması hoşuna gidecek gibi duruyordu.Potter ardından elini diğer kıza uzattı. "Elizabeth. Sen sormadan söyleyeyim hemen soyadımı, Plazma. Elizabeth Plazma." Cevabına herkes gülerken Sirius tanışmak için elini uzattı.
Siyaha yakın kahverengi saçlarının aldığı hacim inanılmazdı. Gözleri grinin tonuydu. Bakınca gözlerinizi geri çekemiyor, direkt kitleniyordunuz. Aynı Eylül'ün kitlendiği gibi.
Sirius ile de artık resmi olarak tanışmanın verdiği hazla son kalan kişi olan Remus'a döndü.
Üç çocuk arasında en sakin ve laf dinleyen büyük ihtimalle oydu. Şu an bile sofrada en insani yiyen Lupin'di.
Herkes herkesle tanıştıktan sonra yemeğe terkardan yumulundu. Peter yemeğine o kadar odaklanmıştı ki kızların elini bile sıkmamıştı ama bu daha iyiydi. Çünkü elleriyle uzatılan tavuğu yediğinden, elleri yağlıydı.
James en misafirperver olsa gerek yemek yerken yeni gelen kızları unutmamıştı. Aynı dönemde olduğunu öğrenince daha da enerjik bir şekilde, Hogwarts hakkında bilgiler veriyor, kızlar da dinlemek ile yetiniyordu.
Taa ki konu Peeves'e gelene kadar. İrem namı değer Grace güçlü bir kahkaha attı. Ona öldürücü bakışlarıyla bakarken bunu kesmesini diliyordu diğer kız. Peeves onun için bı korkuydu.
Peeves kızın kitaplarda da filmlerde de en sevmediği hatta belki de nefret ettiği hayaletti. Tam olarak onunla olan olayı neydi kendisi de anlamamıştı. Oldu olası, fazla hiç ciddi olamayan ve rahat olan insanları sevmemişti ama Peeves'e olan hisleei sadece sevmemek mi emin değildi. İçten içe onun özgüveni kendisini korkutuyor da denebilirdi.
"Peeves'i biliyor musunuz? " Sirius şaşkınlıkla sordu. İkimiz de birbirimize bakıyorduk. Hogwarts'a daha yeni başlayan birinin Peeves'i bilmesi biraz alakasız olabilirdi.
"Ben Peeves'i ailemden birkaç kere duydum da, çok ısınamadım diyelim. Çok tanımak denemez ama biraz biliyorum sanırım."
"Peeves'i gibi patavatsız birini kimse sevmez, tek değilsin." Lupin kafasını yemekten kaldırıp konuştu, kızı onayladı. Tek olmaması onu mutlu etmişti.
Uzun süren bir yemek faslından sonra son dönemlerden uzun boylu bir çocuk birinci sınıflara ortak salonu ve okulu biraz tanıtmak amaçla yol gösterdi. Genç kızlar ise Çapulcuların yanında kalmayı tercih etti. Ne de olsa James susmayı bilmediğinden kızlara her şeyi fazlasıyla açıklıyordu.
Birinci sınıflar yol almaya başladığı gibi Çapulcular da bir hışım kalktılar. James'in liderliğinde ortak salona varmaya çalışıyorlardı.
" Merdivenler çok kötü." Zeynep diğer kızın da aklından geçeni ortaya atıvermişti. O an çıktığınız merdiven her an hareket edebilir ve sizi hiç istemediğiniz tarafa yönlendirebilirdi. Buna alışmak çok zor olacaktı.
James artık binaya varmak istediğini belirtircesine adımlarını hızlandırmıştı. Eylül ve Zeynep ise sadece ayak uydurmaya ve kaybolmamaya çalışıyordu.
Tablolardan bir kadın Eylül'le konuşmaya başlamıştı. Zaten beyninin %100'ünü kullansa bile anlayamadığı merdivenleri, tablodaki kadın dikkatini dağıttı diye hiç anlayamaz olmuştu kızcağız. Belki de bu biraz bahanesiydi.
Tam kadının tabloya kendi değişi ile hapsolma hikayesini dinliyordu ki merdiven son anda yer değiştirmeye karar verdi, genç kızı bir tarafa savurdu.
Merdivenin bu dengesiz tavırları yüzünden yere 3. kattan düşüş sergileyecekti ki biri kızı sıkaca kolundan tuttu ve kendine doğru çekti.
"Dikkatli ol, serbest düşüş yapmak istemezsin değil mi?" Sirius ukala bir tavırla konuştu. Elini kolundan yavaşça çekti daha fazla rahatsızlık vermemek ister gibi.
"Teşekkür ederim." Kısık sesle minnettar bir şekilde. Bu sefer koluna değen kızdı. Yersiz bir samimiyetti belki yaptığı. Bu teması beklemiş gibi değildi, Black. Hızla kolunu çekti.
'İngilizler hep böyle soğuk mudur?' diye düşünmeden edemedi kızcağız. Geldiği yerde herkes temas etmeye önem verir, Sirius pozisyonunda genelde o olurdu. Ilk günden yanlış anlaşılmak istemediğinden elini çekti. Kendi kendine düşündü; belki de yanlış anlaşılmak isteyebilirdi. Sonuçta bu Sirius Black'ti.
Gryffindor ortak salon beklediğinden daha da mucizevi bir yerdi. Iki genc kızın tahminice odada boğucu bir kırmızı fazlalığı olmasıydı ama tam aksine dizaynı o kadar başarılıydı ki kırmızı fazlalığı asla gözünüze batmıyordu. Kırmızı kanepeler, kırmızı duvarlar, kırmızı halılar... Hepsi beraber bir harmoni yaratıyordu.
Yarın Gryffindor'luların her yıl yaptığı, yeni seneyi kutlamak amaçlı partileri vardı. Sirius büyük bir heyecanla kızlara bundan bahsederken Lupin sessizce kendini kanepeye atmış ve derin bir nefes vermişti. Kızlar Lupin'in böyle aktivitelerden hoşlanmadığını biliyordu.
Ama kabul etmek gerekti ki Eylül böyle şeyleri çok severdi. Geçen sene Zeynep ile beraber çoğu zaman Eylül'ün zoruyla eğlenmeye dışarı çıkarlardı.
Kızlar daha Hogwarts'a varmanın heyecandan atlatamamışken bir de yarın parti olduğunu öğrenince odalarına çıkmak istediler.
Odaları beş kişilikti. Odaların 5 kişi olacağını ikisi düşünememiş ve ciddiyetini kavrayamamıştı. Her zaman ikisi günün kritiğini beraber baş başa yaparız odada rahatlamış oluruz diye düşünmüştü. Ama 5 kişilik odada yapılacak maksimum dedikodu erkekler hakkında konuşmaktı.
Tabii bu da biraz imkansızdı çünkü Zeynep'in buraya gelme amacı James Potter'dı. Imkansız olmasının sebebi ise: Lily Evans'tı. Diğer ki kızı tanımıyorlardı bile.
Kısa bir tanışma faslından sonra günün kritiğini yapamadan ikisi de yataklarına geçti. Eylül'ün yatmadan kafasında kurduğu plan ise Çapulcuların haritasından kendilerine de yapmaktı ki istedikleri zaman istediği yere gidebilsinler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In Another Universe | Sirius Black
Fantasy"Mükemmel bir parçasın. " diye fısıldadı Black. Elleri bacağını okşuyordu. "Sevgili olalım." Eylül herhangi bir şey söylemedi. Anın da büyüsü ile sadece devam etmek istiyordu. "Sevgili mi?" Kıza yeni dank etmişti. Aslında gayet de romantik bı andı...