𝐴𝑦𝑟ı𝑐𝑎 𝑠ı𝑛𝑎𝑣𝑎 𝑔𝑖𝑟𝑚𝑖𝑠̧ 𝑎𝑟𝑘𝑎𝑑𝑎𝑠̧𝑙𝑎𝑟𝑎 𝑑𝑎 𝑑𝑢̈𝑛𝑦𝑎𝑛ı𝑛 𝑠𝑜𝑛𝑢 𝑜𝑙𝑚𝑎𝑑ı𝑔̆ı𝑛ı 𝑣𝑒 𝑎𝑟𝑡ı𝑘 𝑏𝑖𝑟 𝑠̧𝑒𝑦𝑙𝑒𝑟𝑖 𝑘𝑎𝑓𝑎𝑦𝑎 𝑡𝑎𝑘𝑚𝑎𝑚𝑎𝑠ı 𝑔𝑒𝑟𝑒𝑘𝑡𝑖𝑔̆𝑖𝑛𝑖 ℎ𝑎𝑡ı𝑟𝑙𝑎𝑡𝑚𝑎𝑘 𝑖𝑠𝑡𝑒𝑟𝑖𝑚. 𝐻𝑒𝑝𝑖𝑛𝑖𝑧𝑖 𝑐̧𝑜𝑘 𝑜̈𝑝𝑢̈𝑦𝑜𝑟𝑢𝑚, 𝑖𝑦𝑖 𝑜𝑘𝑢𝑚𝑎𝑙𝑎𝑎𝑟 <3
𝐵𝑖𝑖 𝑑𝑒 𝑢𝑛𝑢𝑡𝑚𝑎𝑑𝑎𝑛 𝑖𝑦𝑖 𝑏𝑎𝑦𝑟𝑎𝑚𝑙𝑎𝑟𝑟 <<3
Herkes McGonnagal'ın sınıfından çıkmıştı. Yeni Yıl Tatili gelmek üzereydi. Çoğunluğun derdi eve gitmek ve biraz olsa kafayı dağıtmaktı çünkü Hogwarts'da yıllar geçtikçe dersler daha da zorlaşıyordu.
Kızlar sınıftan ilk çıkanlar arasındaydılar. Koşarak Slughorn'un odasına yol aldılar. Öğle arası olduğundan Slughorn dahil herkes yemekte olacaktı. Ya da en azından kızlar kafalarında öyle planlıyorlardı. Ki davetsiz misafirlerine pek de fark etmemişlerdi. Çapulcular.
Üst sınıflarda birilerinin yapmış olduğu Felix Felicis'i çalmayı planlıyorlardı. Bu iksir: içen kişinin şanslı olmasını sağlıyordu. Lakin bu şans normal sıradan bir şans değildi. İksir size nasıl olduğu asla bilinmeyen bir şekilde her şeyi ama her şeyi lehinize çeviriyorduve kızların buna bir hayli ihtyacı vardı.
Bu iksirin minik bir kısmını tatilde eve dönecek olan Sirius'a vereceklerdi. o defter evde olsa da olmasa da iksi sayesinde onu nulacaktı. Ya da kızlar bun inanmak istiyordu. Bir d,ğer yandan ise Sırlar Odası açıldığında kullanılacaktı. HArry Potter'da olan şans gözle görülebilir bir şekilde Eylül ve Zeynep'te yoktu. James'de vardı. Ama onu bu tehlikeye atmaya değer miydi? Sorunun cevabını bilemiyorlardı. O yüzden iksir burada da işlerine yarayacaktı.
Minik adımlarla gizlice Professör Slughorn'un odasını girdiler. Eylül normalde hep minik topuklular ile gezerken bugün babetlerleydi. Sebebi ise ses çıkarmamasıydı. Kimsenin lmadığını anladıkları gibi iksiri aramaya başladı ikili. Her yeri milim mili ardılar. Ama anlaşılan Slughorn saklamayı iyi yapmıştı. İksir deposu dahil her yere baktıktan sonra kıvırcık saçlı genç kızdan minik bir ses yükseldi.
"Buldum! Yani sanırım..." Elinde minik bir şişe ile duruyordu. Arkadaşına gurur dolu baktı. Başarmıştı.
"Seninle gurr duyuyorum. Buraya gel!" Diğer kız arkadaşına yanaştı ve şakayla karışık onu alnından öptü. Daha fazla burda durmak istemeyen ikili sessizce sınıftan çıktılar. Babetli kız çıkkarken üst dönemlerin iksir kitabını almayı unutmadı. İşine mutlaka bir zaman yarardı.
Kızlar koşarak ordn uzaklaştı ve öğle yemeğini atladıklarından bir hayli pişman bir şekilde iki farkı derse girdiler. Eylül Kehanet dersine ilerlerken Zeynep ise Sihir Tarihi'ne ilerlemekteydi. İki ders de birbirinden sıkıcı geçse de yapacak pek bir şey yoktu.
Eylül çok da inanmadığı ama belki bir işe yarar diye uazdığı derse ayakları ters gidiyordu. Kapıdan içer girdi. Karnı hafiften guruldamıştı. Açlığını bastırmak için derse odaklanacaktı, tabii başarabilirse. Kehanet dersi Ravenclow'lar ile ortak dersti. Siyah saçlı tatlı bir kızın yanına oturdu Eylül.
Ortak ders Ravenclow'lular ile olsa da çoğunluk kızın kendi binasındandı. Şaşırmaya ise pek gerek yoktu. Zekası ve azmi ile öne çıkan bir binanın kehanet gibi bilimden bir haylicene uzak bir dersle işi yoktu. Genelde bu binadakiler Arıtmansi dersinin tercih ediyordu ki olukça haklıydılar. Eylül şu anki aklı olsa kesinlikle o dersi seçer bu koridordan geçmezdi bile.
"Şimdi küreye odaklanın." Professörün cümlesini duyar duymaz tüm sınıf kürelerine odaklanmaya başlamıştı. Ya da odaklanıyor gibi yapmaya.
Derin bir nefes aldım. Şeffaf camdan olan kürenin üstünde yavaş yavaş dalgalar hareket ediyordu. Gittikçe belli yöne yoğunlaşan dalgalar bir yerde toplandığında gri renginden veya Eylül'ün bilinç altından mı olduğu bilinmez bir şekilde birini andırıyordu.
Kömür siyahlığında saçlar, soluk gri bir ten, gözler ise ışıltısından uzak... Birkaç dakika daha bekledi genç kız. Aklındaki kişi mi diye tam oturtmak için. Eliyle küreye yumuşak hareketlerle yön vermeye çalıştı. Her açıdan baksa da bu sadce bir kişiye benziyordu. Tom Riddle. Bir başka adıyla Lord Voldemort.
Küre içindeki görüntüler hareketlenmeye başlamış aynı zamanda ise genç kızı içine çekmeye çalışıyordu. Başarılı olduğu söylenebilirdi çünkü kürenin başında biri kürede neyin olup biteceğini merakla adeta kitlenmiş bir şekilde izliyordu. Kahverengi uzun saçlarını arkaya atıp odağını sadce orayı verdi.
Silüet gittikçe daha netleşiyor arkasında yeni bir mekan beliriyordu. Kitaplık silüetten uzun olan bir yerin önündeki masada kocaman bir kuru kafa duruyordu. Masada önemli olduğunu içinden sezse de tam olarak bilmediği üç kırmızı dosya durmaktaydı. Ahşap eşyalardan oluşan bu oda oldukça kaliteli ve pahalı olduğunu kürenin içinden bile belli ediyordu. Silüet raflardan alttan ikinciye uzandı ve bir kitap çıkardı. Siyah bderi kapağı olan bir kitabın yazarı üstünde yoktu. Kitabı elinde biraz tuttu. Sayfaları kendince çevirdi ve tekrar kapatıp yerine koydu. ardından panikleyip birkaç kitap daha alıp içini kurcalamaya başladı. Anlaşılan burada birbirine benzeyen kitaplar ile doluydu. Küredeki görüntü yok olmadan silüet hakkında Eylül'ün son gördüğü şey silüetin sinirlenmiş olmasıydı. Adeta kafasından duman çıkacak kadar sinirli.
Genç kız bu görüşü zıplayarak bitirdi. Gördüğü şey bir mesaj olmalıydı. Bu kış aylarından birinde olmasına rağmen ter içinde kalmıştı. Kravatını genişletti, saçlarını yukarıda topladı. Şansına ise ders bitmişti. "Gördüklerinizi sene sonu ödevinize eklemeyi unutmayın!"
Ayağa kalktı, eteğini düzellti. ELi ayağı boşalmıştı. Bu ahşap çalışma odası kime ait olabilirdi diye düşünürken eline kalın kehanet kitabını aldı ve sınıftan çıktı. Karnı dersin başında açlıktan kazınıyordu ama şimdi tüm iştahı kaçmıştı.
İstemeyerek yemek masasına gitti. Remus dışında üç Çapulcu da oturmuş yemek yemeye başlamıştı. Daha doğrusu gördükleri her şeyi tabaklarına tıkıştırmaya. Genç kız yakın arkadaşını masada göremedi ama tahimnen o da yakında gelirdi. Masaya doğru yürüdü.
"Selam çocuklar!" Sesini yüksek bir tonda kullanıp neşeli çıkmasını sağlamıştı. Şu an bu boş kehanet ile kafasını yoramazdı. En azından onların kafasını yormayacaktı.
"Sen nerdeydin?", "Yine yemek yemedin mi!" bir sürü merak dolu cümleye tek bir cevap vermişti kızcağız. "Susun, çok açım."
Sirius'un yanına oturdu ve tabağına bir şeyler koymaya başladı. Oğlan ise yemeğe odaklanmaktan vazgeçmişti. Kız hakkında endişeliydi. Normalde öğle yemeğine gelir, dersleri bu kadar az önemsemezdi. Ayrıca üstünde de tuhaf bir yorgunluk sezmişti. ELini kızın bacağına koydu, eteğin hemen bittiği yere.
"İyi misin?" Onun kötü olmasındansa Sirius çok fazla şey verebilirdi. Ya da çok fazla şeyi yapmayı göze alabilirdi.
Kafasını sallayıp çocuğa minik bir gülümsedi. "İyiyim canım." İnanmıştır diye umaraktan kız yemek yemeye döndü. Oğlanın elinin bacağında olmasına hem alışmaya başlamış hem de alışamamıştı. Eskisi gibi anlık bir kalp krizi geçirmiyor ve paniklemiyordu ama hala karnındaki kelebeklerin uçuşmasına engel olamamıştı, yanaklarının pembeleşmesine de.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
In Another Universe | Sirius Black
Fantasy"Mükemmel bir parçasın. " diye fısıldadı Black. Elleri bacağını okşuyordu. "Sevgili olalım." Eylül herhangi bir şey söylemedi. Anın da büyüsü ile sadece devam etmek istiyordu. "Sevgili mi?" Kıza yeni dank etmişti. Aslında gayet de romantik bı andı...