Bir önceki bölümü kontrol ederseniz sevinirim, oy ve yorum sayısı düşmesin. Desteğinizi ve sevginizi eksik etmeyin lütfen, seviyorum sizi.
Medya ile beraber okumanızı tavsiye ederim, yazarken bana ilham verdi. Bittikçe başa sarınız.
Öptüm çehrenizden
Parlak, tatlı, huzurun simgesiydi güneş. Işıkları ağaçları okşuyordu, huzur krallıkta hakimiyet sahibiydi. Sözünü geçiriyordu sadece öfkeli rüzgarların güneşi tehtid ettikleri vakte kadar. Artık öfkeliydi, acımasızdı birbirine çarpan ağaç dalları. Karanlık yağmur bulutları tüm krallığın üstünü örtüyor, hırçın hareketlerle bereketiyle toprağı dövüyordu.
Jungkook'un neşesini de bu kasvetli hava yavaş yavaş çalmak adına yapışmıştı yakasına, bir alacaklı gibi biliyordu kazanacağını. Jungkook kralına duyduğu sevdaya sarılarak avuçları arasında tutuyordu neşesini. Kralı arıyordu evin içinde neşeyle adını sesleniyordu, camları döven gök gürültüsüne baş kaldırarak.
Lakin daha fazla yara alıyor; oluk oluk kan akıtıyordu, yataktan kalkabilecek gücü kendinde bulan kral şimdi ellerinin arasından bu güçten daha fazlasını veriyordu. Açık pencereden içeriye giren gürültü, yağmur damlaları ve sert rüzgar kulağına fısıldıyor ona gereken gücü veriyordu.
"Sana ihanet etti. O başından beri her şeyi biliyordu. Canını yakmak istedi. "
Rüzgarın çığlıkları arasından bir de kahkaha işitti, tüyleri ürpermekle titretti onu. Gördüğü tablo karşısında, öfkeyle gözleri doluyordu.
"Tıpkı geçmişteki insanların sana layık gördüğü gibi. Tıpkı annenin sana yaptığı gibi, babanın sırtını kanattığı gibi kanattı Jungkook seni, ta göğsünün en derin yerinden yara açtı."
Sesleri susturmaya çalışıyor, öfkeyle soluyor nefes sesleri gürültünün çığlıklarına karışıyordu.
Kapıyı açıp kralın öylece o tablonun karşısında bu soğuk gürültünün karşısında dikildiğine şahit olan Jungkook soğukça terlemiş, ensesine binlerce iğne batırılmıştı. Çenesi tir tir titremiş, gözleri sıcacık yaşlarla dolmuştu.
"Bitti" diyebildi içinden içi kan ağlarken "Artık çıkışın yok Jungkook" sevdiği adam karşısında dakikalar içerisinde solarken bir tabloya bir de yüzünde enkaz barındıran Taehyung'a bakıyordu. Tekrar bir yara açmıştı o merhametinden ödün vermediği adama. Hastayken bile güçlü durmaya çalışan bedeni anbean yıkılmış gibiydi. Ruhu çekilmiş yüzündeki o sevdiği esmerlikten bir iz kalmamış yerini bembeyaz kireç gibi bir ten almıştı.
Jungkook konuşamazdı, konuşsa inanır mıydı? "Beni aldılar ve pis işlerine alet ettiler beni kullandılar" diyebilir miydi? Fakat hayır kimse onu zorlamadı, kimse kafasına silah dayamadı o ne yaptıysa içgüdüsel olarak yaptı belki de zannedildiği kadar temiz değildi o yüzden Jungkook sevdiği adama ihanet etmeyi seçti.
Taehyung'un ciğerleri yanıyordu kusup midesinden zehiri çıkarmak dahası bu kabustan uyanmak istiyordu. Hiçbir cevap beklemedi. Duyacağı hiçbir şey onu tatmin edemezdi. Yine geçmişi çelme takıyor en ağır şekilde darbeyi vuruyordu ona. Şiirler yazdığı o gencin gözlerine bakmadan çıkıp gitti o yüzleştiği evden. Gerisinde enkaz bıraktığını bilmeden çekip gitti.
Jungkook dizlerinde barındırabildiği son gücün de onu terk etmesiyle dengesini kaybederek sert tahtaların üzerine oturur bir halde yıkılmış, yumruk yaptığı ellerini kuru tahtalara vurarak kendine lanet ediyordu. Gözlerindeki sıcacık yaşlar kuru tahta parçalarını ateşe veriyor, bu evi tabloyu yakma isteğiyle yanıp tutuşuyordu. Doğduğu günden nefret etti, kan bağı olmayan ailesinden, her şeyden, herkesten soyutlanmak istedi. Tek arzusu sevdiği adamın kollarında huzuru dizginlemek, sahip çıkmaktı. Her şeye bedel olana, her şeye değer olana ihanet etmişti. Buna ne hakkı vardı? Buna nasıl cesaret edebildi? Evini yıkmak istiyor, oracıkta canını vermek istiyordu. Onunla doldurduğu canı artık alev alev yanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMPARATOR
Roman pour AdolescentsHalk tarafından sevilen ve bir o kadar da korkulan İmparator Kim Taehyung'un kendisine göre yasaları ve cezaları vardı. Bu cezaları vermekten çekinmeyen Kral hayatında ilk defa bir çocuk tarafından bozguna uğrayacaktı. Bildiği her şeyi unutturan çoc...