Ben geldim, nasılsınız? Biraz içimi dökmek istiyorum
Bölümleri yazarken gerçekten tatmin olmuyorum son zamanlarda. Hatta sıkıyormuşum gibi hissetmeye başladım her ne kadar bana moral verseniz bile hakxmwjxşwnx imdaaatt yani kaç bölüm oldu ve ben alışamıyorum
Bölümleri bazen yolculukta, bazen bir kafede bazen de gece sessizken yazıyorum ve hayatımın bir parçası gibi resmen işlerimin arasında dinlenme gibi çünkü ciddi bir tempoyla yaşıyorum ve bu beni yoruyor
Benden çekinmenizi istemiyorum, elbette sıkıntınız olduğunda dinlerim yahut fic hakkında yazdığınızda tabii ki mesajınıza bakarım bu beni mutlu eder
Bu benim için bir son olabilir belki, bazen tadında bırakmak gerekir. Kalemimi destekleyen ve iyi yorum yapan herkese teşekkür ediyorum, hepinizi öpüyorum ve kaçıyorumm
•••••••
"Yalvarırım koru beni, dayanamıyorum Taehyung. "
Jungkook dakikalardır ağlıyor artık nefesinin bir ip gibi çekilip gittiğini hissediyordu. Göğsüne yaslandığı, ihaneti için büyütüldüğü adamdan medet umuyor, aşk dileniyordu. Kader onu bunca zaman iğrenç ve istemediği şeyler yapmaya zorlamıştı. Fakat bu sefer kendi istediğini yapacak ve sevdiği adamın yanında kalacaktı. Ucunda ölüm olsa bile huzurla ölmeyi her şeyden çok istiyordu.
Yağmur şiddetini iyice arttırmış hızlı ve hırçın rüzgar ikilinin bedenini süpürüp geçiyordu. Taehyung aradan ne kadar süre geçtiğini bilmeden karşısında ağlayan bedeni kolları arasında sarıyordu. Duyduğu şeyler kafasını deli gibi karıştırıyordu. Kolları arasında tuttuğu adama öylesine şefkat duymak istiyordu ki onu sarıp sarmalamak, göğsüne hapsetmek istiyordu. Onu çiçeklerin arasında sevmek istiyordu. Fakat güveni kaybolmuştu bir kere kolay mıydı o kadar çabuk oltaya gelmek. Bir kere tatmıştı o şüphe zehrini bile isteye tadar mıydı tekrar zehri?
Bu adam diline balı bırakırken hemen ardından zehri de bırakmıştı. Balın tadından kendisini zehirleyen şeyin tadını alamamıştı bile. Güven hayatta elde edilen zor bir şey kaybettikten sonra da hemen öyle kazanılmıyordu. Onun gözlerinde güvenememek bile zehirli bir güzellikteydi, kim inkar edebilirdi?
"Hadi bakalım içeriye."
Taehyung kendisine yaslanan Jungkook'dan ayrılıp kucağına aldı. Dizlerini kollarının üstünden geçirip başını omzuna yaslamasını sağladı. Hava o kadar soğuktu ki içeriye girer girmez sıcak hava ikilinin tenini ürpertmişti. Taehyung ayağı ile balkon kapısını kapatıp Jungkook'u kucağında bir kere hoplattı ve birkaç adım atıp ilerideki koltuğa kucağındaki bedenle beraber oturdu. Arkasına yaslanıp Jungkook'a baktı. Jungkook geldiğinden beri konuşmuştu fakat Taehyung pek konuşmuyordu. Kendisinden bir cevap bekler gibi Taehyung'un gözlerinin içine bakıyordu.
Taehyung bunun farkındaydı, Jungkook ondan cevap bekliyordu fakat diyecek bir şeyleri yoktu. Ne diyebilirdi ki? Özlemden, duyduğu şeylerden dolayı dili tutulmuştu sanki. Kenardan bir bez parçası alıp suya doğru soktu ve bezi sıkıp hafifçe Jungkook'un kanayan burnuna doğru bastırdı. Derince bir nefes alıp kısık sesle konuştu, odada yanan gaz lambası altında loş ışıkta gözlerine baktığı adama ithafen.
"Dilim gitmeni söylüyor, yüreğim ise kalmanı. Aklım seni silmek istiyor, ruhum ise hep yanımda kalmanı."
Jungkook kirpiklerinin altından kalbine saplanmış bir ok çarpasının acısıyla bakıyordu. İçine işleyen üzüntü ile başa çıkmasının en temel ihtiyacı üzdüğü adamın kollarına sığınmaktı. Kokusunda havaya karışmak, ona onun kokusu kadar yakın olmak, damarında akan kan olmak istiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMPARATOR
Teen FictionHalk tarafından sevilen ve bir o kadar da korkulan İmparator Kim Taehyung'un kendisine göre yasaları ve cezaları vardı. Bu cezaları vermekten çekinmeyen Kral hayatında ilk defa bir çocuk tarafından bozguna uğrayacaktı. Bildiği her şeyi unutturan çoc...