Hyunjin sabaha karşı uyanmış. Diğerlerini uyandırmadan yataktan kalkıp ilk önce evi gezdi sonra da balkona çıktı. Anılar gözünde canlandı.
Yaz akşamları arkadaşları ile burada oturup gece yarılarına kadar muhabbet ettikleri, Felix ile gece burada uyuyup sabahına hasta olmaları, birlikte yıldızları izleyip kurdukları hayaller ve tüm sorunlarını birlikte çözdükleri yerdi.
Aslında bu ev onlar için çok değerliydi. Her detayını birlikte dizayn etmişler, hayallerindeki evi yapmışlardı.
Sabahın ayazı acı gerçekler gibi çarpıyordu yüzüne.
Ne kadar kendini suçlamak istemese de aslında kendini kandırıyordu. Dışarıya mutlu gözükmeye çalışsa da içinde kopan fırtınalardan kimsenin haberi yoktu.
Aslında mutlu olması lazımdı sonunda ait olduğu yere dönmüştü fakat içindeki suçluluk duygusunu asla bırakamıyordu.
Pişmanlık, ruhun ne yansıma ne de zamanın azalttığı tek acıdır.
Hyunjin düşüncelere dalıp gittiğini sırtında hissetiği hırka ile anladı, kafasını çevirdiğinde gülümseyerek bakan Felix'i gördü. Bu gülüş Hyunjin için çöldeki bir vaha gibiydi.
"Ne düşünüyorsun böyle?" yanındaki armut koltuğa kendini bıraktı.
"Hasta olucaksın Felix üstüne bir şey al." uyarır ses tonunda konuştu Hyunjin.
"Hiçbir şey olmaz bana merak etme, sen söyle bakalım ne düşünüyorsun?"
"Bensiz geçirmek zorunda kaldığınız günleri,"
"Hyun, bu konuyu daha ne kadar konuşacağız? Ya da kendini suçlamayı ne zaman bırakacaksın?"
"Olmuyor Felix, kafamdaki o sesi susturamıyorum."
"Hyun, biz ne kadar acı çektiysek sen iki katını çektin. Tek başına mücadele ettin ve fazlaca yara almışsın." elini yüzündeki bıçak yarasında gezdirdi. Felix'in elinin sıcaklığını buz tutmuş kalbinde hissetmişti Hyunjin.
"Kendine bu kadar yüklenmen hiç doğru değil. Sonuçta artık bir oğlun var seni böyle görse oda çok üzülür."
Elini tuttu Hyunjin'in. Gözlerinin içine bakarak gülümsedi, Hyunjin istemsizce eşinin güzel gülüşüne dudakları yukarı doğru kıvrıldı.
"Hah! Böyle ya, gülüşünü görmeyi özledim."
"Sen iste ben her zaman gülerim."
Hyunjin Felix'e kollarını uzamış sarılması için bekliyordu. Felix hiç beklemeden sarıldı. İçini huzurla dolduran kollara kavuşmanın verdiği özlem ile gözleri doldu.
Gözyaşlarına engel olamadı. Hyunjin omzunun ıslanmasından anlamıştı sırtını sıvazlıyordu eşinin. Huzuru arayan biri ilk önce iç huzuru bulması lazımdı. İkili bunu çoktan başarmıştı.
Sırtındaki hırkayı alıp Felix'in omzuna bıraktı. Felix içinde biriken tüm kini, üzüntüyü, çaresizliği sevdiği adamın kollarında atmak istercesine ağlıyordu.
Hyunjin eşini omuzlarından tutarak yüzüne doğru çevirdi ağlamaktan kızaran burnu ve gözleri ile Hyunjin'e bakıyordu. Bu şirin hali Hyunjin'i güldürmüştü.
Elleri ile minik yüzünü eline alıp, gözyaşları sildi. Gözlerini öptükten sonra konuştu.
"İnan bana bu adam seni hep sevecek, bu kollar hep seni saracak, bu omuz ağlaman için her zaman burada olacak." baş parmağı ile yanağını okşuyordu.
"Hadi içeri geçelim, azcık daha durursak hasta olacağız."
.
Sabah Felix erken kalkıp tamamlaması gereken dosyaları halletmek için kahvesini alıp çalışma odasına gitti. Eşi ve oğlu uyanmadan bitirmek istiyordu.