Hyunjin'in ağzından
Jeju adasından döneli üç gün oluyordu. Minjun artık kendi odasında uyumak isteyince bu kararına saygı duyduk Felix ile.
Gece saat dört civarı boğazımdaki rahatsız edici kuruluk ile gözlerimi açtım, yanımda mışıl mışıl Felix'i görünce gülümsemeden edemedim. Ayağa kalktım su içmek için mutfağa gidecektim. Odamızın kapısını açtığım gibi koridorda yankılanan ağlama sesini duydum. Bu sesler Minjun'un odasından geliyordu. Telaşlıca gidip kapıyı açtım yatağının içinde dizlerini kendine doğru çekip kafasını dizlerine yaslamış şekilde ağlayan Minjun'u gördüm.
"Babacığım neden ağlıyorsun?"
"Gidiyordun baba, bırakıyordun bizi Felix babam yine benden gizlice ağlamaya çalışıyordu, çok üzülüyordu. Gitme baba... Nolur bırakma bizi." Minjun'un her şeyden haberi olduğunu anlamıştım. O kadar kötü bir histi ki benim için. Yeni mutlu olmaya başladığımızda hep geriye gidiyorduk ya Felix ya da Minjun için travaydı geçirdikleri beş yıl. Kendimden çok iyi biliyordum babasız yaşamak nasıl bir duygu, bu duyguyu oğluma yaşatmak zorunda kaldığım için de kendimi asla affetmeyeceğim.
"Gitmeyeceğim oğlum, artık yanındayım."
"Korkuyorum baba tekrar gitmenden çok korkuyorum." gözlerimin dolduğunu biliyordum fakat şu anda sırası değil.
"Korkma Jun artık güvendesin, yanındayım, gitmeyeceğim bir kez daha." diyip kendimi tutamayarak oğluma sarıldım. Kafasını göğüsüme koyduğu gibi daha şiddetli ağlamaya başladı. O kadar kahroluyorum ki keşke orada kalsaydım asla geri dönmeseydim. Orda ölmem için çabaladıkları zaman direnmeyip ölseydim keşke de onlara bu acıları yaşatmak zorunda kalmasaydım.
"Baba o sendin değil mi, amcamlarda pikniğe gittiğimizde yanımıza gelen adam, gösterim olduğunda çicek getiren o yakışıklı abi?" ne cevap vereceğimi bilmiyorum. Evet desem de hayır desem de değişen bir şey olacağını düşünmüyorum. Gerçek anlamda her şeyden haberi vardı Minjun'un düşündüğümden de akıllı.
"Evet bendim." diyebildim sadece.
"Neden daha önce gelmedin? Neden gittin baba? Bize bunları neden yaşattın?" altı yaşında ki bir çocuğa göre fazla olgundu Minjun. Öyle olmak zorunda kalmıştı, buna mecburdu. Kafası hala göğüsümdeydi ağlaması hala aynıydı.
"Zorunda kaldım babacığım, gitmesem size zarar vereceklerdi." kafasının göğüsümden kaldırdı ve yüzümdeki yaraya baktı minik elini yaraya uzattı ve dokundu. Dolu gözlerle bana baktı.
"Ama sana zarar vermişler baba. Çok acıdı mı canın?" bu çocuğun bu kadar olgun davranması beni şu anda ağlatabilir.
"Acımadı bebeğim, hatta dokunduğun için iyileşmeye başladı." gözlerindeki yaşları elimin tersiyle sildim.
"Biliyor musun ben seni her özlediğimde resim çizdim. Babam öyle demişti, sen resim çizmeyi çok seviyormuşsun sana resim yaparsam mutlu olacağını söylemişti."
"Resimlerini göstermek ister misin?"
"Evet!" hızlıca gözlerindeki yaşları elinin tersi ile sildi burnunu çekerek yataktan kalktı, ışığı açtı ardından çekmecesinden bir sürü kağıt çıkarttı. Hepsini alarak yanıma geldi.
"Bak burada birlikte lunaparka gidiyorduk. Onu hayal ederek çizmiştim."
"Bunu gerçekleştirdik, geldiğimi öğrenince mutlu oldun mu?" diye sormadan edemedim. Çünkü o büyürken yanında olamadım. Felixle karşılaştığımız gün dediği gibi ben Minjun'un hiçbir zaman yanında olamadım. Şu anda kendi ayakları üzerinde durabiliyorken yanında olsam ne fayda eder ki?