"Gidiyorum bu yol ya felaketim olacak ya da kurtuluşum."
Bazen ne ileri gidebilmek mümkündür ne de geriye adım atabilmek. İleri gitmek felakettir. Geriye gitmekte imkansız. Evet şuan içinde bulunduğum durum tam olarak buydu. Ne ileri gidebilecek cesaretim vardı ne de geriye adım atabilecek için imkanım. Ahh! Kafayı sıyırmamak elde değil. Hiç bir şey yapmadan elim kolum bağlı beklemekten başka yapabileceğim hiç bir şey yoktu şuan.
Cüneyt o lânet zindanda işkence çekerken ben ise bir ahmak gibi sadece ağlıyordum. İşte bu kadar zavallı ve acınası birisiydim.
Çaresizdim. İçinde bulunduğum durumdan tek bir tane çıkış yolu yoktu, ya da vardı da ben mi bilmiyorum?
Beni düşünceli halimden kurtaran kapının sert bir şekilde açılması oldu.
Hasan sinirli bir şekilde kapının eşiğinde duruyordu. Yüzü neredeyse bir kiraz kadar kızarmıştı. Gözleri ise ağlamaktan kan çanağına dönmüş bir vaziyetteydi. Terden ıslanan alnına da kıvırcık saçları yapışmıştı. Onun neden bu halde olduğunu tahmin etmek zor değildi. Cüneyt'in askerler tarafından götürüldüğünü öğrenmiş olmalıydı.
Hasan'nın bu hâlini görünce onu incelemenin anlamsız olduğunu fark ederek oturduğum yer minderinden kalkarak Hasan'nın yanına gittim.
Hâlâ ağlayan gözleri ile bana bakarak; "Amcam nerde?" dedi.
Duyduğu bilginin doğruluğuna emin olmak için bu soruyu bana sorduğuna emindim. İçinde ufak bir umut vardı. Benim 'Amcan evde. sana söylenenler yalan' dememi bekliyordu ama ne yazık ki bu beklentisi boşunaydı.
"Askerler götürdü." dedim. Zaten ağlayan Hasan bunu duyması ile daha çok hıçkırıklar içinde ağlamaya başladı. İçinde duydukarının yalan olduğuna dair en ufak umut da ölmüştü artık. Önce babası, sonra annesini kaybetmişti. Şimdide amcasını kaybetme ihtimali vardı. O küçük yüreği bu acıya nasıl dayanacaktı?
"Gel buraya!" diyerek Onu kendime çekerek sarıldım. Küçük çelimsiz kollarını karnıma sararak bana karşılık verdi. Artık tek sığınağı olarak beni görüyordu ve benimde gitmemden korkuyor gibi kollarını sıkıca bana sarmıştı.
Ne kadar süre o halde durduk bilmiyordum. Ama uzun bir süre birbirimize sarılı halde kaldığımıza emindim. Bu sarılmak hem Hasan'a hem de bana iyi gelmişti. En azından ikimizde yalnız olmadığımızı birbirimize sahip olduğumuzu biliyorduk. Bu da bize bir süre daha ayakta duracak gücü verecekti.
Hasan en sonunda benden ayrılarak ağlamaktan kısılmış sesi ile: " Bu gece benimle uyur musun?" diye sordu.
Saçlarını okşayarak "Evet." dedim. Bu gece gözüme uyku gireceğini hiç sanmıyordum. Ama Hasan'nın rahat bir şekilde uyuması için Onun ile beraber yatabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK-I FEVERAN (DÜZENLENİYOR)
Historical FictionBedenler bir kıyafet gibidir. Asıl gerçek vücut olan ruhtur. Ve şuanda o bahsettiğin kızın ruhu burada değil. O bahsettiğin evrende sıkışıp kalmış. O evrenden kurtulup buradaki beden kıyafetini giymesi gerek. Yoksa sonsuza kadar ruhu orada hapis kal...