" Sizi anlamak istemeyen birisine kendinizi anlatmak için ne kadar çaba sarf ederseniz edin boşaydı. Benim nasıl hissetiğimi anlasın diye sayfalar dolusu roman yazsam bile o beni yine anlamazdı. Çünkü anlamak istemiyordu."
Bir bataklığa düştüğünüz zaman yapacağınız en tehlikeli şey çırpınmaktır. Kendinizi kurtarmak için her çırpındığınız da o bataklığa daha çok mahkum olursunuz.
O an yapacağınız en doğru şey sizi kurtaracak birini hiç hareket etmeden beklemektir.
Ama beklemek aptal insanoğluna o kadar saçma gelir ki. Asla bekleyemez. Dört bir yanı çamur ile çevrili bataklıkta kurtarıcısını beklemektense kendini kurtarmanın yollarını arar. Ama tek yapabildiği şey çırpınmaktır. Kurtulmak için tüm gücü ile çırpınır, çırpınır ve çırpınır....
En sonunda ise başından beri kaçmaya çalıştığı o bataklığın içine daha da gömülmüş bir hâlde ölümünü beklerken bulur kendini.
Şuan içinde bulunduğum durumu anlatmaya yetecek tek örnekleme buydu işte. Bataklığa düşmüş olan bir zavallı gibiydim. Ve tek yapabildiğim şey çırpınmaktı. Ama dediğim gibi bu çırpınma beni kurtarmıyordu. Aksine öldürüyordu.
Karanlıkta isteksiz bir şekilde Cüneyt'in peşinden yürümeye devam ederken önümde yürüyen Cüneyt'in durması ile bende durmak zorunda kaldım. Karanlıkta tam net olmayan silüeti bana doğru döndü.
Uluyan kurtların sesini bastıracak kadar yüksek tonda bir ses ile "Bugün baya yol aldık. O yüzden biraz dinlenmek iyi olur." dedi.
Tüm gün saatlerce beni yürüttükten sonra mı aklı başına gelmişti? Ama doğru ya şimdi hatırladım, tüm gün hiç durmadan yürümemizin nedeni Cüneyt'in korkaklığıydı.
Gülfem'i yalnız bırakarak bir korkak gibi kaçmasına hala öfkeliydim.
Bu öfkemi Cüneyt'e de yansıtmak istediğim için; -ki yansıttığımdan da şüphem yoktu-
"Ne o Cüneyt? Askerlere yakalanmaktan korkmaz mısın yoksa?" diyerek Ona karşılık verdim.
Karanlıkta net göremesem de o gözlerinin şuan öfke ile baktığına adım gibi emindim.
"Ben hiç bir şeyden korkmam Dilşah! Önce bunu o aklına sok ."
Söyledikleri de düşüncemi doğrular vaziyetteydi.
"Neden o zaman askerlerden kaçtın Cüneyt?"
"Senin yüzünden kaçtık . Ülkenin vezir-i azam'ını öldüren kimdi acaba? Ya da Gülfem'in o saraydan kaçma sebebi? Sen Gülfem'in sana söylediği sebeplerden dolayı mı kaçtığını sanarsın Dilşah? Vezir-i öldüren birisine yardım eden kişiyi o sarayda yaşatırlar mı sanıyorsun?" Cüneyt'in ağzından çıkan sözcükler ile neye uğraştığımı şaşırmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK-I FEVERAN (DÜZENLENİYOR)
Ficción históricaBedenler bir kıyafet gibidir. Asıl gerçek vücut olan ruhtur. Ve şuanda o bahsettiğin kızın ruhu burada değil. O bahsettiğin evrende sıkışıp kalmış. O evrenden kurtulup buradaki beden kıyafetini giymesi gerek. Yoksa sonsuza kadar ruhu orada hapis kal...