"Biz birbirimize kalp ile değil ruh ile bağlıydık, kalp bir gün ölecekti fakat ruh sonsuza kadar baki kalacaktır."
Doktor Burak'ın anlatımı ile;
Düşünmek artık beynimin acımasına sebep oluyordu. Aklımdan geçen her düşünce bir cam edası ile beynimi kesip acı çekmeme neden oluyordu.
Bir doktor olarak bu geçmeyen beyin acımı bir nodüle bağlamam gerekiyordu. Ama kendimi kandırmaya hiç lüzum yoktu. Çektiğim bu acıyı tanımlayan bir kelimenin tıp sözlüğünde yer aldığını hiç sanmıyordum.
Nasıl bir bilinmezlik içine düşmüştüm ben? Ne ileri gidebilecek gücüm nede anı yaşayacak takaatim kalmamıştı.
Üç gündür o saçma rüyaları görmemek için uyku ile büyük bir savaşa girmiştim. Ama bu savaştan mağlup çıkmıştım. Güçsüzlüğümü fırsat bilen uykum, hasta dosyaları ile ilgilenirken beni bulmuştu. Ve yine Onun yanında bulmuştum kendimi. Kaç gündür direndiğimin uyku değilde Onu görmek olduğunu anlamıştım. Ondan uzak kalmak istiyordum çünkü O sadece rüyalarıma aitti.
Onu rüyamda görünce heyecanlanan kalbim ve aptal gülümsemem neyin nesiydi anlamıyorum. Daha gerçekte elini bile tutmadığım liseli bir kıza karşı bir şeyler hisedemezdim değil mi?
Uyandığım zaman yine her şeyin garip bir rüya olduğuna düşünüp hayatıma devam edecektim. Ama bu sefer sırtımda hissetiğim acı ile bir şeylerin ters gittiğini anladım.
Oturduğum sandalyeden kalkarak dolabımın yanında bulunan aynanın yanına gittim. Üzerimdeki kazağı çıkararak aynadaki sırtımın yansımasına odaklandım. Sırtımda sanki yarım saat önce işkence görmüşüm gibi kırbaç izleri vardı. Sabah kıyafetlerimi giyerken böyle bir yara izi olmadığına emindim.
Elimle ulaşabildiğim yere kadar olan yara izine dokunmam ile dudağımı ıssırdım. Bu yara nasıl bu kadar acıyabiliyordu.
O gördüğüm zindan ve işkenceler bir rüyadan ibaret değil miydi?
Rüyasını da s*keyim. O a*ına koduğumun sarayını da s*keyim.
Üzerime kazağımı geri giydikten sonra masama geri oturdum. Masanın üzerindeki kağıtları sinirle yere fırlattım.
"S*kerim hastasını da dosyaları da. " diyerek kendi kendime söylenmeye başladım.
Kafayı yeme noktasına gelmiştim artık. Bilim ve mantığımın saf dışı kaldığı anlamsız lanet bir labirentin içinde sıkışıp kalmıştım.Ve ben bu lanet olası labirentten nasıl çıkacağımı bilmiyordum.
Koridorda yürürken aklım hala sırtımdaki oluşan yara izindeydi. Bu nasıl mümkün olabilirdi? O kadar yıl kendimi tıp ve bilime adamış birisi olarak bunun cevabını nasıl bulamazdım?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK-I FEVERAN (DÜZENLENİYOR)
Fiksi SejarahBedenler bir kıyafet gibidir. Asıl gerçek vücut olan ruhtur. Ve şuanda o bahsettiğin kızın ruhu burada değil. O bahsettiğin evrende sıkışıp kalmış. O evrenden kurtulup buradaki beden kıyafetini giymesi gerek. Yoksa sonsuza kadar ruhu orada hapis kal...