BÖLÜM ON ÜÇ // GERİ DÖNÜŞ

324K 247 1
                                    


Annem beni dürttüğünde yastığıma sarılmış halde uyandım. Ethan'ı izlerken uyuyakalmış olmalıydım. Gözlerim yeniden ona kaydı. Cansız bir şekilde yatmaya devam ediyordu. Karen omzuma dokundu.

"Yarım saat önce yeni bir serum taktım, o iyi."

Gülümsemeye çalıştım fakat beceremediğimden emindim.

Gözlerimi ovuşturup annemin uzattığı koyu kıvamlı içeceği aldım.

Elimde hafifçe oynattım ve kıvamının yoğunluğunu tarttım. "Bu iğrenç yeşil şey tam olarak ne?" 

Alice alınmış gibi baktı.

"Çapa büyüsünün kırılmasını sağlayacak formül." Önce Alice ve Karen ile göz göze geldim, daha sonra başımı çevirip Ethan'a baktım. İçimi çektikten sonra tadını düşünmeye fırsat bırakmadan hepsini içtim, kusmamak için elimin tersiyle dudaklarımı örttüm.

"Tanrım," diye mırıldandım. "Gerçekten de felaketti." 

Bardağı elimden alırken "Hepsini içmene gerek yoktu." Dedi sakince.

"Ne?"

Omuz silkti.

"Birkaç yudum alman yeterliydi." Dilimi dışarı sarkıttım.

"Bunu daha önce söyleyemez miydin? Mesela beş saniye önce?" Yatağa yeniden uzanmamı sağlarken güldü.

"Bir de şu açıdan bak, buzdolabında saklanacak bir büyü çözücü iksir değil. Bitirmen iyi oldu."

Ağzımdaki iğrenç tadı unutmaya çalıştım. Tanrı biliyor ya, unutulacak gibi değildi. "Teşekkür ederim, Alice." Burnumu sıktı.

"Anne demek istedin herhalde." Sonra kollarını Karen'a doladı. "Uyandığında konuşmak istersen biz aşağıda olacağız." 

Ayaklarımı aşağı sarkıtıp doğrulmaya çalıştım ama başım dönünce duraksadım. 

"Neler oluyor?"

Karen bacaklarımı kaldırıp yeniden yatağa yerleştirdi, omuzlarımı yatağa bastırdı.

"Anne Blake'ten bir hediye sadece."

"Onu uzun zamandır görmediğini, konuşacak çok şeyiniz olduğunu biliyorum. Bu yüzden büyüyü yaparken formülde biraz oynama yaptım. Normalden daha uzun süre orada kalabileceksin." Karen ile birlikte odadan çıktı ve kapıyı örtmeden önce fısıldadı. "Umarım seninle tanıştığı için ne kadar şanslı olduğunun farkındadır." 

Kapı örtüldü ve karanlıkla birlikte bilincimin kaybolduğunu hissettim. Zaman geçtikçe zihnim titreşiyor, bedenim hafifliyordu. Birisi dev bir spot ışığını yüzüme tutuyormuşçasına ortamın aydınlandığını hissettim. Gözlerimi araladım, kirpiklerimi kırpıştırarak yoğun ışığa alışmaya çalıştım.

Beyaz, hastane odasını anımsatan bu garip yerde uyanmanın beni mutlu edeceğini hiç düşünmemiştim. İçimdeki heyecan saftı. Korkuyla karışık değildi. Sadece heyecan ve özünü kabullenmenin getirdiği sevinçti.

Yataktan atlayıp pencereden dışarıyı seyrettim. Hatırladığım gibi iri kar taneleri pamuk gibi gökyüzünden dökülüyordu. Beyaz, kir tutmaya cesaret edemeyecek kadar temiz duvarları olan koridoru hızla geçtim. Tablolar solmak bir yana, eskisinden de renkli görünüyordu. Sanki onlar da beni özlemişlerdi ve sonunda kabullenmişlerdi.

Ahşap beyaz kapı gürültüyle açıldı, bastığım her adımda, birer birer merdivenler oluşmaya başladı. Birkaç basamak sonra aniden duraksadım. Kalbim her zamankinden daha hızlı atıyordu. Annesini ilk kez gören bir bebek gibi, avcıdan kaçan bir av gibi, düşen bir uçakta çaresizce pencereden dışarıyı izlemek gibi. Hem beni ölesiye korkutuyordu, hem de inanılmaz bir çekim ve sıcaklık hissediyordum. Tüm bu karmaşa ve ikilem dizlerimi titretiyordu. Başımı kaldırıp beni beklediği ağacın altına baktım. Her şey onu ilk gördüğüm zamanki gibiydi. Mükemmel, karşı konulamaz ve vahşi görünüyordu. Çok güzeldi. Aslında yanımda yarı ölü halde uzanıyordu ama burada, şu an, mükemmeldi.

VAHŞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin