7

499 79 72
                                    

"Hâlâ inanamıyorum."

"Sen mi ben mi? Üç gün neyi bekledi acaba?"

"Adamların işi var Lix. Bir de muhtemelen yazsam mı yazmasam mı triplerine girdi."

"Olası."

Aralıksız 4 saat boyunca çığlıklar atan Seungmin sonunda durabilmiş fakat hâlâ şaşkınlığını üstünden atamamıştı. Ben... Ben Seungmin kadar abartılı bir tepki göstermemiştim. Fakat nasıl hissettiğim barizdi. Heyecandan ve içime sığdıramadığım mutluluk duygusundan kusmuş, ellerim yıkanmış ama silinmemiş gibi terlemişti. Karnım fazlasıyla kramplanıyordu. Kalbim değil, vücudum atıyordu sanki. Hissettiğim yoğun duygulardan dolayı bir süre ağlamış, daha sonra tüm bu durumu kabullenmeye başlamıştım. Artık konuşacaktık. Yazılarımı okuyup önemsemişti. Söylemek istediklerimi anlamış ve kendini kanıtlamıştı. Bu bile fazlasıyla değerliydi.

"Görüldüde mi bırakacaksın? Bana bak bu fırsatı da ellerinle itersen yok ederim seni."

"Sakin ol. Tabii ki öyle bir şey yapmayacağım. Ne yapacağımı düşünmeye çalışıyorum. Aşırı tepki vermek istemiyorum açıkçası."

"İyi iyi, tek derdin bu olsun. AY BAK YİNE BAĞIRMALARIM GELDİ!"

"Sana ne oluyor ya?"

"Birilerinin aksine ben arkadaşım crushına kavuşunca sevinebiliyorum."

Yaptığı imayla güldüm ve tekrar özür dileyerek odama geri döndüm.

"Üzgünüm, üzgünüm. Sonra konuşuruz tamam mı? Biraz daha ağlamam lazım. Gidiyorum ben."

"Aman, iki dakika uzak kaldın ininden."

"Evet. Üşüttü buralar."

Güldü.

"Çok salaksın."

•••

Ekranımın kararmasıyla düşüncelerden ayrılmış ve aceleci bir şekilde telefonumu şarja takmıştım. Bir saattir aralıksız açık olan ekran, bataryası çürümüş telefonumun şarjını sömürmüştü. Evet, bir saattir telefonla bakışıyor ve ne yapabileceğimi düşünüyordum.

Abartı olmamalıydı, fazla samimi bir üslupta olmamalıydı, aşırı heyecanlı ve sevgi dolu olmamalıydı. Resmi de olmamalıydı ama arkadaşmış gibi de yazılamazdı. Birkaç dakikanın ardından ise pes ettim. Özgüvensizdim, tanışmak istiyor ama çekiniyordum. Yanlış bir şey yapıp söylemekten, rahatsız etmekten korkuyordum. Her zaman yaptığım gibi bir tweet atmaya karar verdim. Yine bir mesaj verecektim.

Üç gün boyunca yaptığım onlarca çizimden kalan birkaç tanesine göz gezdirdim. Uygun bir çizim arıyordum. Bu üç gün boyunca çizdiğim şeyler fazlasıyla hayal kırıklığımı, üzüntümü ve sinirimi yansıtıyordu. Hayal kırıklığım ve üzüntüm Chan'ın neden tweeti beğenip yazmadığını düşündükçe büyümüş, sinire dönüşmüştü. Birilerinin benimle oynadığını, buna yine kandığımı düşünmek beni oldukça sinirlendirmişti. Fakat kendimeydi bu sinirim. Tekrar kanmış ve kendimi üzmüştüm. Aptal gibi hissetmiştim.

Kısaca pek de uygun bir çizim bulamadım ve tabletimin başına oturdum. Sevincimi belli eden, huzurumu hissettiren bir şeyler çizmeye çalışıyordum. Hesabım gereği içerisinde Chan da olacaktı elbette.

Yarım saatin ardından taslağımı bitirdim ve boyamaya başladım. Tekrardan üstünden geçtiğimde bir buçuk saatin ardından çizimimi tamamlamıştım. Sıra yazacağım yazıdaydı.

Twittera girdim ve çizimi ekledim. Birkaç dakika çizimle bakışmamın ardından ellerimi istemsizce klavyeye ulaştırmış ve şimdiye kadarki en uzun yazımı yazmıştım. Sırada beni anlamasını ummak ve yanıt vermesini beklemek vardı.

SunshineHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin