- 17

33 3 7
                                    

19092023

-

"Kuzey'den çıkmama izin yok."

Chanhee çalışma odasına destursuz giren prense selam vermek için ayağa dahi kalkmazken kafasını okuduğu kitabından kaldırmadan aralamıştı dudaklarını.

"Prens olabilirsiniz fakat malikaneme habersiz gelip odama izinsiz girme hakkına sahip değilsiniz."

Sesinde belli belirsiz bir hayal kırıklığı vardı Kuzey Prensinin. Alnının üzerine düşmüştü saç tutamları. Gözlerinden yansıyan ateşte, düştüğü durumun hissettirdiği aşağlık duygusu vardı.

Fakat ne yazık ki değerlisi için yapabileceği hiçbir şey yoktu genç lordun. Kral, savaş istiyordu. Ömrünü Kuzey'e adamışken, uğruna ailesini kaybetmişken ve en büyük tehdit olan Hyunjae dahi ortadan kalkmışken kendisinden sonra tahtını bırakacağı varisin girecekleri savaşı kazanmasını kendi gözleriyle görmek istiyordu.

Güçlüydü Prens Lee Juyeon. Korkusuz ve cesaretliydi. Gücü gözlerinin keskinliğinde anlaşılır yalnızca sesi dahi tüyleri ürpertirdi. Kral, asil bir taht varisinin huzuru koruyacağını düşünerek huzuru bozması adına çıkartacaktı asi Juyeon'u tahta.

Fakat işler istediği gibi ilerlememişti. Yürüdükleri yol tahmin ettiği kadar düz değildi ve Lee Juyeon'un gözlerinde şefkat, kalbinde sevgi, sesinde huzur vardı. Korkusuzluğu ve cesareti sevdikleri söz konusu olduğunda kişilik değiştirirdi.

Lee Juyeon güçlüydü fakat sevgisi en büyük zayıflığıydı. Soylular duygularla büyütülmezken Lee Juyeon sevgiyle dolu bir ailede dünyaya gelmiş, en sevdiklerini yine savaş yüzünden kaybetmişti.

"Biliyor muydun?"

"Odamdan çıkın Prens."

"Chanhee."

İkiside öfke dolu bir sabaha uyanmıştı. Kuzey Prensine armağan edilen tablodaki gibi mavi ve karanlıktı gökyüzü. Sis bulutları geziniyordu yer yer. Parlaktı Lee Juyeon'un gözleri. Ve yorgundu Choi Chanhee'nin ruhu. Kitabının kapağını sertçe kaparken kaldırmıştı kafasını.

Bakmak istemediği gözleri bulduğunda bırakmıştı nefes almayı. Yorgunca kurmuştu cümlesini.

"Damarlarınızdaki o asi kanından hiçbir zaman kurtulamayacaksınız."

"Günlerdir yoksun. Sana ulaşmaya çalışıyorum fakat zahmet dahi etmiyorsun. Nedeni bu muydu?"

"Sizi korumam için bir tehdit yok. Sarayın dışına çıkabileceğiniz takdirde eşlik edeceğim."

Ayağa kalkmıştı nihayetinde. Her adımını keskin gözleriyle izlemişti prensi.

"Kral'la konuşan kişi sen miydin?"

"Fevri davranıyorsunuz. Kim önerdi bilmiyorum fakat haksız sayılmaz. Önceliğiniz Kuzey olmak zorunda. Jaehyun değil."

Hyunjae ile büyümüştü Chanhee. Çocukluğundan gençliğine hep o olmuştu yanında. En az Juyeon kadar endişe ediyordu dostu için. Sık sık ziyaret etse dahi Kuzey mensubu olması yeterliydi dikkatleri üzerine çekmek için.

Krallık askerleri tarafından hakkında konuşulduğunu işitmiştiken Prensin dalgın durumu elbetteki Kralın kulağına gitmiş olmalıydı. Bu nedenle bir süre yalnızca sarayda kalmasını istemişti.

Taht Juyeon'un ellerine verilmişken düşündüğü tek şey Hyunaje olamazdı. Chanhee'nin elinden alınan taht tacı huzuru bozması için Juyeon'un saçlarında yer edinmişti.

Şimdi dünya tersine dönmüş, Choi Chanhee ordunun başındayken savaşı durduran kişi Juyeon olmuştu.

"Ne düşündüğün umrumda değil. Yarın Kevin'ın yanına gideceğim ve bu duruma bir çözüm bulacaksın."

Kaşları çatılırken kafasını hızla olumsuz anlamda sallamıştı genç lord.

"Sizden emir almıyorum. Yalnızca bir süre sarayda duracaksınız Prens. Kuzey'in geleceği hakkında düşünmek yararınıza olacaktır eminim."

"Tavsiye almaya geldiğimi mi düşünüyorsun?"

Tek bakışıyla açılmıştı Chanhee'nin odasındaki kapılar. Geldiği gibi öfke ve hayal kırıklığıyla ayrılmıştı genç lordun odasından. Sakinliğini korumaya çalışarak takip etmişti prensini Chanhee.

Adımlarını hızlandırırken önüne geçmişti değerlisinin. Merakla bakıyordu bu sefer gözleri.

"Tahtı neden kabul ettin? Bu denli zayıfsan o tacı neden giydin?"

"Tahtı neden kabul ettin?"

Chanhee tahta çıkalı henüz birkaç gün olmuş prensin önünde durdurmuştu adımlarını. Netti sorusu. Merak doluydu. Gülümsemişti Juyeon. Kendisi yerine tacı giymesi düşünülen lorddu karşısındaki. Hafifçe eğilerek saygıyla selam vermişti.

"Sizede merhaba lord."

"Soruma yanıt ver."

"Üzgünüm. Öfkenizin nedenini anlayamasamda bildiğinizden hiç şüphem yoktur ki bir prensle bu şekilde konuşamazsınız."

"Kuzey Prensi Lee Juyeon, bu topraklar için doğdum. Bu topraklar için çalıştım ve çabaladım. Ve size yemin ederim ki bu toprakların geleceği olarak tacı giyen sizden beklentim yüksek."

"Kuzey'in genç lordu Choi Chanhee, bu topraklara doğdum ve bu topraklar uğruna ailemi kaybettim. Ve size yemin ederim ki prensiniz olarak elimden geleni yapacağım."

"Olurda Kuzey'in zararına hareket edersiniz, karşınızda beni bulursunuz."

"Umuyorum ki her zaman yanımda olursunuz lordum. İkimizde Kuzey'e aşığız."

"Soruma yanıt ver."

"Hala dinmedi mi öfken?"

"Konu benim öfkem değil sensin. Konu benim tacım değil, senin tacın. Ve bu ağırlığı taşımayı neden kabul ettiğin. Aptal olmadığını biliyorum. Senin hakkında bilmediğim tek şey var inan."

Prensinin gözlerinin içine baktı yeniden.

"Oda Hyunjae gibi harika bir prensle tanışmasaydın, Kuzey Prensi olarak neler yapacağın ve yapmak istediklerin."

"Ailemi bu topraklarda kaybettim. Ve bu toprakların yöneticileri onları koruyamadı Chanhee."

Genç lordun omzundaki görünmez rütbelere baktı.

"Sizin gibi savaşçıları vardı fakat ailemi kaybetmem onların kulağına dahi gitmedi. Yanan canım, kralın yanan canı kadar umursanmadı."

"Ailesini kaybeden tek kişi sen değildin."

"Tanrı aşkına Chanhee. Dışarıyı görmedin. Kuzey savaştayken halkın içinde değildin. Yaşadığım kasabadaki herkes eminimki seninde içinde olduğun o gösterişli davetler düzenlenirken yerlebir edildi. Tedbir alınmamıştı ve halkın canı kıymetsizdi."

"İntikam için mi buradasın?"

"Sevdiklerimi korumak istiyorum yalnızca. Kuzey'in ilerlemesi umrumda değil çünkü halkımız güvende. Topraklarımızın büyümesini istemiyorum çünkü yeterince can kaybettik. Kuzey'i düşünmüyorum çünkü ulaşabileceğimiz en yüksek seviyedeyiz."

Saç tutamlarını geriye doğru taradı.

"Fazlası açgözlülükten başka hiçbir şey değil. Yapmam gereken her şeyi yaptım. Yıllar önce Hyunjae'nin sarsılmaz kılıcını yere serdim. Dostlarımız arttı ve kabul görüldüm."

Fakat hep yapılması gerekeni, kendisinden istenileni yapmıştı. Güldüğü ya da dinlenebildiği zamanlar pek azdı. Arkadaşı dahi yoktu. Yalnızdı. Davetlerdeki yalancı gülümsemelerden bıkmıştı.

"Bana burada, bu yönetimin karanlık çukurunda nefes almama yardımcı olan tek kişiye nefes olmak istiyorum."

Kesik bir nefes alarak kafasını kaldırdı, uzun koridorun camına vuruyordu fırtınanın habercisi olan uğultulu rüzgarlar.

"Lütfen artık önümde durma. Nefes alamıyorum."

-

29102023

ölüm nelere kadir / JujaeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin