Arslan Türkoğlu
Ve beklenen an; çarşı izni. Köyler bile buradan o kadar uzaktı ki ilk durağa kadar askeri araçla gidilmek zorundaydı. Hastalığını atlatmış Ege Hakkari'yi görecem diye götünü yırtarak hazırlanmış, diğerleriyse onun bu haline gülmüştü. Yatakhaneden çıkıp yemekhaneye adımlarken Anıl yüzbaşı, birkaç askere komutlar veriyordu. Yemekhaneye girdiğimde Ton Balığının oflayarak yerleri paspasladığını gördüm.
"Ne oldu?" diye sorarken onu net görebileceğim masaya geçip kıçımı yaslamıştım. "Niye moralin yok?"
O gün kırk dakikalık maçta tüm takım arkadaşlarıma beşer gol attırdığımdan beri herkes tarafsızca sevmeye başlamıştı. Sevenler arasında geldiğimden beri benden hoşlanmayan Ton Balığı da var.
"Herkes çarşı iznine çıkıyor, ben mutfakçı olduğumdan gidemiyorum." Çocuk gibi dudaklarını büzerek konuştuğunda karşımdaki adamın yirmi ikisinde olduğuna inanamıyordum.
"Yer değiştirsek komutanlar bir şey der mi?" Şokla bana baktığında omuz silktim. "İzne çıkmayacağım; karakolda kalıyorum. Senin işlerini ben yapsam da sen gitsen komutanlar söz eder mi?"
"Etmeyiz," içeri giren Varol komutanla ikimiz aynı anda duruşlarımızı değiştirdik. "Git izin kağıdını imzalat çık Ton Balığı. Koş!"
"Emredersiniz komutanım!" Ton Balığı elindeki paspas sopasını yere attığı gibi koştuğunda hızlıca sopayı yerden kaldırdım. Varol komutan gülerek onun arkasından bakıyordu.
"Sağ olun komutanım," dedim Ton Balığının kaldığı yerden işine devam ederken.
"Paspası yerine kaldır, bize çay getir aslan parçası." Durup bir paspasa bir de komutana baktığımda iç çekti. "Tamam, sonra yaparsın. Şimdi paspası yerine bırak, çay getir. Hadi oğlum."
"Emredersiniz komutanım." Paspasla mutfağa girip onu yerine bıraktım, her zaman hazır olan o çaydan iki bardağa doldurup komutanın yanına gittim. Birini ona verirken diğerini karşısına koymuştum.
"Otursana oğlum."
"Tabii komutanım." Oturup ellerimi kucağımda birleştirdim ve camdan dışarı, hevesle çarşıya inmeyi bekleyen tertiplerime baktım.
"Şu aralar Kurtuluş, sana sataşmıyor?" Komutana döndüğümde kaşlarını çatmış Ege'ye baktığını gördüm. "Geldiğinizden beri kafanda ağaçkakan gibi tak tak tak gagalıyordu, şimdi niye bu kadar sessiz? Sana kuytuda köşede bir şey yapmıyor değil mi?"
Evet, yapıyor. Buranın askeriye olduğunu kavrayan zihni, yalnız kaldığımız her an zarar vermeye odaklandı.
"Hayır komutanım. arkadaş buranın askeriye olduğunu anlamış, ona göre davranıyor." Varol komutan başını çevirip bana baktığında yalan söylemenin utancıyla başımı eğdim. Komutanın hiçbir şey demediğini gördüğümde başımı kaldırıp ona baktım, tekrar cama dönmüş. "Komutanım, siz nasıl esir düştünüz?"
"Ekiple beraber hain pusuya düştük, dördü olay yerinde şehit olurken iki kişi kalmıştık. Oradan da bizi yaka paça inlerine aldılar işte. Esir düşmemiz küçük olaydı, asıl başarısızlık şehit olmuş kardeşlerimizi koruyamamaktı. Ha, intikamlarını aldık mı aldık, orası ayrı." Başımı aşağı yukarı salladığımda güldü. "Asker olmak gibi bir hayalin mi vardı?"
"Neden komutanım?"
"Hayatım boyunca çok asker gördüm, tanıdım, eğittim ama hiçbiri senin kadar çabuk adapte olmadı. Asker mi olmak istiyordun?" Gözlerime güven vererek baktığında ilk defa birine gerçeği anlatmayı çok istedim. Ama yapamam, biliyorum. Onu özgüvenle onayladığımda başını eğip seslice güldü. "Devam edecek misin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sol Dağ
ActionTamamen hayali, sırf kurgu ve tamamı aksiyon, bromance içerir. *askeri kurgu, bromance içerir. !Bromance, boy love değil; bro+romance yani erkek dostlar demektir. !Bxb DEĞİLDİR. *gerçek aile kurgusu değildir Askeri kurgu Çok fazla küfür içerir